"Jin'e sormamı ister misin? Belki sevgilisi olup olmadığını biliyordur."
Kafamı hayır anlamında salladım. Vardı işte. Ya da benden hoşlanmıyordu. Detaya inersem acı çekecektim. Namjoon anladığını belirterek onayladı. Yorgun bir halde olduğumdan dolayı Jae'yi okula bile götürememiştim. Namjoon'dan onu bırakmasını istediğimde derhal geldi. Jae'yi okula götürdü ve sonra yanıma döndü. Bana kahve yaptı ve olanları anlattım.
"Bugün kreşte de yoktu Jimin."
"Evet dün Jin ona izin vermişti. Jae'ye bakacak olan kimdi?"
"Jooheon diye biri. Jin onun da iyi olduğunu söyledi."
Kafamı salladım. Gözüm cidden arkada kalmıyordu. Jin harika bir şey başarmıştı.
Koltukta oturmuş televizyon izliyorduk. Namjoon'un aksine televizyona baktığım halde izlemiyordum. Aklımdan çıkmasını istediğim adam inadıma kendini altın harflerle oraya kazımıştı. Altın...Saçları gibi...Lanet olsun.
Reddedilmiştim. Şans falan yoktu işte. Ona karşı şansım yoktu. Zaten onu hakedecek son insan bile değildim. Derince nefes verdim. Gözlerim dün geceden beri doluydu ama akmıyordu.
Namjoon'un bakışlarını üstümde hissettim. Gözlerimi yumdum. Elini omzuma koyup destek verircesine sıktı. "Geçecek adamım. Seni ilk kez böyle görüyorum ve moral vermekten asla anlamam. Ama her acı geçiyor işte."
Ona döndüm. Gülümsedim. Evet asla moral veremiyordu ama yanımda olması yeterdi. Şuan tek olsaydım kendimi baya dağıtırdım. Hiç değilse yanında kendimi frenliyordum.
-
Park Jimin'in evinin yolunu tutuyordum.
Tamam açıklayayım. Namjoon'la oturarak geçirdiğimiz üç buçuk saatin sonunda böyle olmayacağını anladım. Bir şeyleri açığa kavuşturmalıydım. Hala belirsizlikler vardı çünkü. Neden benimle olmak istemiyordu? Sevgilisi mi vardı? Benden hoşlanmamış mıydı? Bunları öğrenmeliydim. Bugün cevaplarımı alınca eğer istediği buysa vazgeçerdim. Çünkü onu üzemezdim. Ani gelen kararımla üstümü de değişmemiştim. Saçlarımda sanki onuncu dünya savaşı meydana gelmişti. Bu halimle umarım beni dikkate alabilirdi.
Arabayı çok dikkat etmeden saçma bir şekilde park ettim ve koşarak kapısının önüne vardım. Kapıyı defalarca tıkladım, zile bastım ve asırlar gibi gelen bir zaman sonucunda Taehyung'la karşılaştım.
"Hyung! Hoş geldin de bir kere basman yeterliydi. Hey, kötü görünüyorsun o saç da..."
"Jimin evde mi?"
Kafasını sallamasıyla içeri girdim. Evinde ikinci bulunuşumdu ve istemsiz olarak aklıma beraber piyano çaldığımız, yakınlaştığımız ve sonrasında uzaklaştığımız zaman geldi. Kafamı salladım. Şuan olanları hatırlamak istemiyordum.
Evde bomboş dikilirken Taehyung kapıyı kapatıp yanıma geldi. "Hyung iyi misin?"
"Evet. Jimin nerede?"
"Odasında."
"Ve odası nerede?"
"Yukarıda."
Eliyle gösterdiği yere baktığımda merdivenleri kastediyordu. Oraya doğru yöneldiğimde kolumdan tuttu. "Hyung, o kötü bir halde. Haddime değil ama kelimelerinize dikkat edin. Seni uyaracağım tek konu sinirliyken o kedi görüntüsünün birden kaplana dönüştüğüdür."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
just babysitter | yoonmin
أدب الهواةPark Jimin, senin sadece çocuğumla ilgilenmen gerekiyordu.