"Ben Taehyung. Jimin'in en yakın arkadaşıyım."
Beynimin çalışma işlevini hissettim. Yemin ederim ki hissettim. Çünkü baya yavaştı. İlk önce karşımdaki çocuğun ağzından çıkan kelimeleri yavaşlatılmış halde algıladı, taşıdı ve beynime götürdü. Beynim benim gibi uyuşuk bir biçimde cevap oluşturmaya çalıştı ama sanırım bir cevabı yoktu. Kendi kendini sorgulamaya başladı. 'Baksanıza ara nöronlar, acaba getirdiğiniz mesaj doğru mu? Gerçekten arkadaş mı dedi? Hatta en iyi arkadaş mı dedi? En iyi sevgili demedi değil mi? Zaten öyle bir şey de olmaz. Sevgili bir tane olur ve en kavramı birden fazla varlık için kullanılır değil mi? Buraya kadar hemfikir miyiz?'
Bunları yaşadım. Aklımda böyle bir münakaşa vardı. Beynim yanlış algılamış olabilirdi. Beni yanıltmış olabilirdi. İstediğim gibi duymak istemiş olabilirdim. "Nasıl yani?" dedim gözlerimi kısıp içimden doğru duymuş olmak için dua ederken.
"Bebeklikten beri en iyi arkadaşlarız. Annelerimiz hatta büyük annelerimiz bile en iyi arkadaştı. Hal böyle olunca hep beraberdik. Benden cidden bahsetmedi mi? Yapışık ikiz gibiyiz oysaki. Aynı evde kalıyoruz zaten. Aa hem sen eve gelmiştin. Ama o zaman ben yoktum doğru.."
"Taehyung bence Yoongi şimdiden seni dinlemekten yoruldu canım."
Jimin'in sesini duyduğum an girmiş olduğum transtan çıktım. Karşımdaki çocuğun en son bebeklikten beri arkadaş olduklarını söylediğini duymuştum. Ondan sonra aklımda sadece Park Jimin'in bu çocukla sevgili olmadığı vardı. Beynim en yakın beyinler barına gidip kendine tekila söylemiş ve deliler gibi dans etmeye başlamıştı. Nöronlarıma da doğru bilgi alıp taşıdıkları için beleşten içki ısmarlamıştı. Beynimi seviyordum.
"Ha?" dedim. Bu hareketime ikisi de güldü. Kafamı sallayıp kendime geldim. Çığlık atasım gelmişti. ONUN SEVGİLİSİ YOKTU. Durun durun. Bundan hala emin değildim. Bu çocuğun sevgilisi olmadığından emindim. Sevincim kısa sürdü bu yüzden.
"Tanıştınız sanırım. Bu Taehyung. Kendini yeterince anlattığını düşünüyorum. Bu da Yoongi. Uhm.. Jae'nin babası." Taehyung denen çocuğun bana uzattığı elini yavaşça sıktım.
"Doğru doğru Jae'nin babası." dedi ellerimizi gereğinden fazla bir şekilde aşağı yukarı sallarken. Yüzünde hala büyük bir sırıtış vardı ve Jimin'e göz kırptı. Jimin onun koluna hafif bir dirsek attı.
Elimi çektim. Taehyung kucağımdaki Jae'yi sevmeye yeltendi ama sonra geri çekildi. "Ben hemen ellerimi yıkayıp geleyim."
Giderken onun arkasından baktım çünkü Jimin'e bakamazdım. Birincisi çok güzeldi. Hadi ama bunu biliyorsunuz zaten. İkincisi utanıyordum. Neyden bilmiyordum. Sevgilisinin olup olmadığını hemen öğrenmeliydim ve ona açılmalıydım. Bir fırsat vardı. Hala şansım vardı. Onun için dünyanın en iyi adamı olmam gerekse bile olurdum. Denerdim yani. Onun için her şeyi denerdim. Değerdi çünkü. Değeceğine emindim.
"Kusura bakma. Taehyung başını şişirmiş olmalı." dedi tatlı ve pürüzsüz sesiyle. Birkaç saniyeliğine gözlerimi kapadım. Onun sesini kaydetmeliyim.
Jae'yi kucağımdan indirip elini tuttum. Hala kreşin kapısında dikiliyorduk. "Sorun değil. Enerjik insanları severim."
"Gerçekten mi?" dedi tek kaşını kaldırıp. İnanmıyormuş gibi bir hali vardı.
"Evet. Namjoon ve Hoseok'u gördün mü sen hiç? Eminim Taehyung'la çok iyi anlaşırlar."
Güldü. Ben de güldüm. Onun gülüşü beni otomatikman güldürüyordu. Harikaydı. Tanrım. Haddime değil ama seni takdir etmeliyim. Fena yaratmışsın.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
just babysitter | yoonmin
Hayran KurguPark Jimin, senin sadece çocuğumla ilgilenmen gerekiyordu.