İlkel Tiyatro - İkinci Bölüm

240 10 1
                                    

ÖNCE DANS

Kimi düşünürlere göre yeryüzünde ilk sanat dans. Bütün öbür sanatların anası. Dansın gelişmelerinden şiir, müzik, sonra da bir öykü, bir olaylar dizisi (pilot) ile birlikte tiyatro doğuyor. İlkel insan yiyeceğini, sığınacağı yeri sağladı mı, arkasından dans gelir.

Dans, duyguların, heyecanların ilk ortaya vuruluş yolu, sanatların başlangıcıdır. Dili, konuşma aracı çok basit olan ilkel insanlar duygularını anlatabilmek için hareketlerden bol bol yararlanmak zorundadırlar.

Hareketleri bir ölçüye bağlamak, dansa yöneltmek isteğini ise tabiatın etkilerinde aramalıyız. Dalgalar belli aralıklarla gelir, güneş, ay belli aralıklarla doğup batar, yüreğin atışı belli aralarladır. Doğa ilkel insanı içten dıştan ölçülülüğe, ritme doğru çeker.

Hareketlerle konuşmak, hareketlerle derdini anlatmak en yüksek noktasında dansa ulaşır. Hem hoşlandığı için, hem de isteklerini ortaya koymak, onların gerçekleşmesini sağlamak amacıyla dans eder ilkel insan.

Tanrılarına dansla söyler söyleyeceğini, duası dansladır, dansla teşekkür eder. Bu hareketlere tiyatro denemez elbette ama tiyatronun başlangıcı budur.

Danstan tiyatroya ne zaman geçilmiş oluyor? Ug ya da Kar totemine bağlılığını göstermek için ya da kazandığı bir savaşı, kavgayı kutlamak için dans ediyorsa bu bir tiyatro olayı değildir. Ama kavgasını anlatmak, neler yaptığını göstermek için dans ediyorsa, düşmanını nasıl gördüğünü, nasıl sokulduğunu, nasıl üstüne atıldığını, nasıl vuruştuğunu, nasıl öldürdüğünü, nasıl kafasını kestiğini dansla anlatıyorsa tiyatronun çok yakınına gelmiş demektir.

Aşağıda Maasai'lerin Zıplama Dansını görebilirsiniz.

ÖNCE TAKLİT

İnsan doğada gördüğü biçimlerin taklidi olan şeyler yapmaktan hoşlanıyor, başka insanların, hayvanların hareketlerini taklit etmekten de hoşlanıyor. Sanatların temelinde bu hoşlanmanın yattığı söylenebilir. Taklitle anlatma, taklitle büyü, sonra dans, şarkı, törenler.

TAKLİT YOLUYLA BÜYÜ

İnsan, avcılıkla başlıyor. Avının üstüne ağaçların arasından atılacak durumda değilse, diyelim bir açıklıkta avlanıyorsa, ister istemez avlayacağı hayvanın biçimine girecek, hareketlerini taklit edecek, ayrı bir yaratık olduğunu, düşman olduğunu sezdirmeden onun yanına yaklaşmaya çalışacaktır.

Sonra avcı bağlı olduğu topluluğa dönüyor. Avını kutluyor, avcılığını övüyor. Hayvanın derisini sırtına alıp, hem avcı oluyor, başlıyor oynayarak anlatmaya. Bu tiyatronun başlangıcı, ama daha büyü, bilinmeyen güçlere inanmak, din yok ortada.

Büyü insanoğlunun ava çıkmadan önce dans etmesiyle beliriyor. Şöyle bir inanç gelişmiş ilkel insanda: Avlanacak hayvanlar, sonra onların öldürülüşleri taklit edilirse, çok hayvanla karşılaşılır, av da başarılı geçer.

Önceleri yalnızca hayvanlar taklit ediliyor, avcılar girmiyor aralarına. Zamanla daha tiyatroya yaklaşıyor bu büyü: Kimi hayvan biçimine giriyor, kimi avcı oluyor, karşılıklı oynuyorlar. Bu çeşit büyünün dinden çok bilime yakın olduğu söylenebilir.

Basit, yararlı bir amacı var: Doğaya yön vermek, doğayı istediği yana çekmeye çalışmak. İnsanoğlu avcılıktan çiftçiliğe geçince, yağmur ya da güneş için yapılan büyüler, dualara yöneliyor. Dine doğru bir gidiş.

Kahramanlar, atalar tanrılaşınca da onların başlarından geçenleri anlatmak, oynamak gereği duyuluyor. Bir çeşit tapınma. Tekrarlanan oyunlar ise hem oyunculuğu, hem de oyun yazarlığını getirmiş oluyor.

Temel Tiyatro BilgileriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin