Kafe de çocuklarla bir kaç saat daha oturduktan sonra Mert Aslı'yı , Ateş ise ne kadar istemesem de beni evime bırakmıştı. Emir'le ikimiz de hemen kaynaşmıştık. Sanırım Ateş dışında onun çevresindeki herkesle anlaşabiliyordum. Artık yalnız olmadığımı son bir kaç hafta edindiğim arkadaşlar sayesin de hissediyordum. Eve geldikten sonra kulaklığımdan yine Beethoven'den bir parça açmış ve en sevdiğim dünya klasiklerinden 'Aşk ve Gurur' kitabını okumaya başlamıştım. Gece saat biri çoktan geçmiş ve benim uykum gelmişti. Esneyip kitabın kaldığım yerine ayracımı koymuş kitaplıkta ki yerine yerleştirmiştim. Yarın tatil olduğu için alarm sesini iki gün duymayacağım için mutlulukta kendimi uykunun kollarına bırakmıştım.
İki hafta sonra..
Ateş'ten :
Uçurum kenarından birkaç adım ötede öylece bakıyordum sonsuz denize. Kim bilir kaç kişinin hayatını almıştı bu deniz. Kaç hayatı söndürmüş, kaç ruhu esir almıştı. Dalga sesleri ve esen meltemler içimi rahatlasa da bir yanımda hep bir huzursuzluk vardı. Sanki az sonra kıyamet kopacak gibiydi. Kapalı duran gözlerimi açıp karşıma baktım bana sırtını dönmüş biri vardı. Arkasından pek kim olduğunu anlamasam da bakmaya devam ettim cılız bedenine. Kulağımda yankılanan 'abi' fısıltıları beynime kurşun misali saplanınca kıpırdanıp bir iki adım daha geriledim. Kendime gelip karşımdaki genç adama ilerledim ben gerilediğim birkaç adımı tekrar ilerlerken genç adam bana doğru dönmüştü. Göğsündeki bakışlarımı yüzüne çevirmemle aylardır hatta yıllardır tuttuğum yaşlar süzüldü yanağımdan. Savaş...Adı her bir hücremde yer edinmiş miniğim. "Savaş.. A-abim." diyebilmiştim zar zor çıkan sesimle. Gülümsemişti.. O gülümsedi benim gecem gündüze döndü, güneş sıcaklığını yüzüne vurdu aslanımın. Ay gibi parlıyordu sanki ışıklar içindeymiş gibi sanki karanlık görmemiş gibi. Kardeşime doğru bir adım attım ki gülümsemesi soldu aniden. Adımlarımı hızlandırıp aramızdaki mesafeyi daraltmaya başlarken o sözleri saplandı kalbime "git abi.. git". Durmadım koşmaya başladım birden çöken karanlık ve şiddetlenen dalgalarla ilk defa korkmuştum yeri göğü inleten şimşekler korkumu arttırmaktan başka bir şey yapmıyordu. "Savaş !!" diye bağırmıştım ruhum son umut kırıntılarıyla haykırmıştım geri dönmesi için ama koskoca dalga yutmuştu onu. Yetişemedim yine kurtaramadım kardeşimi yine kaybettim onu. Yere çöküp ağlamaya sanki mümkünmüş gibi dalgaları tutmaya çalıştım, yapamadım..
"Hayır !!!"..Uyandığımda odamdaydım. Gördüğüm kabusun etkisinden çıkamamış birkaç damla yaş dökmüştüm. Terden su gibi olan yatağımdan çıkıp duşa girdim üstümdeki yükten kurtulmak istercesine soğuk suyu açtım.. Gitsin istiyordum bu kir, gitsin istiyordum bu kabus. Duştan çıktıktan sonra odamdaki balkondan gökyüzüne baktım. Savaş orada bir yerlerde izliyordu beni bunu biliyorum. Yaktığım sigaramın dumanını içime çekerken telefonum çalmıştı. Bu saatte beni rahatsız etmemeleri gerektiğini bilirdi korumalar ve diğerleri. Her ne olursa olsun aramazlardı beni. Arayan da onlar değildi zaten tanımadığım bir numara. Yurt dışına ait bir numara.. Açtım telefonu merak edip.
- Alo.
-( sessizlik)..
bir süre ses gelmedi telefondan. Bu beni öfkelendirmeye başlamıştı.
Küfür edip kapatmıştım telefonu belli ki ya biri dalga geçmek için aradı ya da yanlış numaraydı sabah öğrenirdim nasıl olsa. Sigaramı balkonun korkuluklarında söndürüp tekrar yatağıma girmiştim. Gözümün önüne bir çift göz gelmişti. Tanıyordum bu gözlerin sahibini. Utanınca pembeleşen yanakları ve kulağın arkasına ittirdiği o yumuşak saçları.. Kafeden sonra onu eve bırakmıştım her ne kadar istemese de. İki haftadır da kendi işlerimin yoğunluğundan Emir'i bile doğru düzgün görmüyordum. Mert'le aynı okulda okumaları içimi rahatlatıyordu. En azından benim olmadığım yerde Yağız piçinden onu koruyabilirdi. Onu koruma isteği nerden doğmuştu içime bilmiyorum ama içimdeki bu hisse de sinir olmaya başlamıştım.
Birkaç hafta sonra...
- Geliyorum tamam.
Sınav haftası başlamıştı ve Aslı düşük not ile seneyi tamamlamak istemiyordu. Bu yüzden bir çalışma programı hazırlayıp düzenli çalışmamız gerektiğini söylüyordu. Bu amaçla sene sonu puan ortalamamızı düşük olmaması ve zayıf notlar almamız için de devamlı olarak okulun kütüphanesinde buluşturuyordu bizi. Haklıydı da dört sene sonunda istediğimiz üniversiteleri kazanmamız için notlarımızı şimdiden iyi tutmalıydık. Sabahta biraz geç kaldığım için sürekli beni arayıp nerde kaldığımı soruyordu. Koşar adımlarla ve nefes nefese kalarak vardığım kütüphane kapasında Aslı'yı kolları bağlı bir şekilde ayağını yere vururken görmek beni gülümsetmişti. Daha fazla gülmemek için ne kadar yanaklarımı dişlesem de tutamamıştım kendimi.
- Gül sen Adacığım karnen de askerlerin sıraya dizildiğin de bende sana güleceğim.
- Tamam kızım geldik işte. Hadi geçelim içeri.
- Birer kahve mi alsak ? Ders çalışırken o olmadan yapamıyorum.
Başımı sallayıp kantin bölümüne indik beraber. Kahvelerimizi alırken kantinde Mert'le karşılaşmıştık.
- Selam kızlar naber ?
- İyilik senden ?
- Bende iyiyim de hayırdır bir aceleniz mi var ?
- Acelemiz var Mert. Sınav haftası ve çalışmamız gerekiyor.
Aslı kolumdan tutup çekiştirmeye çalışırken kahvemi dökmemek için bardağı daha sıkı tutuyordum. Bu tepkisi neydi Mert'e karşı anlamamıştım. Mert arkamızdan bağırırken Aslı'ya durması için işaret yaptım.
- isterseniz katılabilirim size. Övünmek gibi olmasın da matematiğim iyidir.
Çapkınca sırıtışının ardından Aslı ile birbirimize bakıp olumlu anlamda kafa sallamıştık. Mert'in bize katılması iyi olurdu. Malum ikimizde pek sivri zeka değildik bu konuda. Memnun olmuş Mert önde biz arkada kütüphaneye girip boş bir masa bulup oturmuştuk. Aslı gereken kitapları önümüze koyarken bende evden çıkarken son dakika çantama attığım test kitaplarını çıkarmıştım. Yaklaşık üç saattir kütüphane de Mert bize bildiklerini anlatıyor bizde anlamaya çalışıyorduk. Kısa bir mola vermek adına kalemlerimizi bırakırken Aslı isyan etmeye başlamıştı bile.
- Ya bu daha başlangıç ve kafamdan duman çıktığına yemin edebilirim ama ispatlayamam.
Ağlar tonda söylenip kafasını masaya gömmüştü ki ben ve Mert kahkaha atmaya başlamıştık. Etraftan sessiz olmamız için gelen uyarılarla sesimizi azaltmıştık ama hala gülüyorduk ikimizde.
- Ooo daha başından böyle yaparsanız olmaz ki.
- Mert haklı hem bunlar daha basit konular üstelik.
- Merak etmeyin ben size yardımcı olurum ne zaman isterseniz. Hatta aynı sınıfa..
- Hayır olmaz bizimle aynı sınıfta olamazsın.
Aslı'nın bu tepkisine Mert bile şaşırmıştı üstelik çocuk daha lafını tamamlayamadan nerden anlamıştı ne dediğini. Mert' le birbirimize bakınca anlamadım manasında omuz silkmiştim.
- Sakin ol kızım ben şey diye.
- Şey kusura bakma öyle tepki vermek istememiştim. Ama senle aynı sınıfta olma fikri pek cazip gelmedi bana. Malum bir numaralı dikkat dağıtıcısın.
- Ne demek istediğini anlamadım. Ama iyi bir şey demek istemedin galiba.
Mert'in imâsını yedi köyün delisi bile anlardı ya Aslı da anlamış olucakki yüzü kızarmıştı birden. Daha fazla birbirlerine girmeden molayı kısa kesip kaldığımız yerden çalışmamıza devam ettik. Yaklaşık iki saat sonra gerekli olduğu kadar test çözmüş sınavda sorulacak yerleri en ince ayrıntısına kadar ezberlemiştik. Eve geldiğimde annemler akşam yemeğini çoktan yemişlerdi ve bana da ayırmışlardı. Saatlerdir bir şey yemediğim için üstümü bile çıkarmadan yemiş ardından odama çıkıp uykunun güzel kollarına anında kendimi teslim etmiştim.Bölüm sonu..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞİZOFREN
Novela JuvenilHayatın alabora ettigi bir kız ve tesadüfen karşısına çıkan bir adamın hikayesi bu.Yıpranmış kızımız papatya ruhlu Ada Derin,Cehennemi de Cenneti de ona yaşatabilen bir Ateş Koran..Masal yeni başlıyor.♡♤♡♤♡♤