'Kaybetmek' kelimesi ne kadar derin bir kelime aslında. Bazı insanlar gülüşünü kaybeder, bazıları bir eşyasını kaybeder, bazıları sevgisini kaybeder, bazıları güneşli günleri bir daha görebilme şansını kaybeder.. Belki de çoğu insanın kaybettiği en değerli şey buydu. Sonsuz bir karanlığa gömülmekten ötesi ölüm, ölüm sonsuz karanlığın başlangıcı..
Kazadan sonra kaç gün geçmiş, kaç gün buradaydım, burası neresi hiçbir şey bilmiyordum. Ağrıyan göz kapaklarımı zoraki açmış boydan camdan içeri sızan güneşle, esen rüzgar ile dalgalanan perde ile güçsüz kollarımı kaldırmış güneşin temasını engellemeye çalışıyordum. Güneş onun tenime temasını engellememe alınmış gibi anında kaybolup rüzgar daha da şiddetlenirken zaten zorla kaldırdığım kolumu yatağa bırakmış kuruyan dudaklarımı dilimle ıslatıvermiştim. O an keskin bir susuzluk hissetmiştim. Boğazımdan aşağıya sanki demir bir damganın indiğini hissetmiştim biranda. Elim boğazıma gitmiş etrafta su aramıştım ama baş ucumdaki siyah komodinin üzerindeki bardak boştu. Hayal kırıklığına uğramışçasına su aramayı bırakıp nerede olduğumu anlamaya çalışıyordum. Koyu mavi duvarlar ,siyah mobilyalar oldukça pahalı olduğu her halinden belliydi. Genişçe olan odanın içerisinde başka bir kapı ve kapının ardında banyo ve giyinme odası olduğunu düşündüğüm bölüm ve odanın büyüklüğünden hiçbir şey eksiltmeyecek ama küçükte sayılmayacak büyük bir kitaplık, burası kime aitse kitap okumaktan hoşlandığını gösteriyordu. Yattığım yerden doğrulduğum da başıma giren ağrıyla ayağa kalkmaktan vazgeçmiş geri yatağa oturmuştum. Kapının ne zaman açıldığını fark etmemiştim. O sırada yanıma yaklaşan bir çift ayak sesiyle kafamı kaldırıp gelenin kim olduğuna baktım. Bir şaşırma dalgası daha sardı o an vücudumu. Gelen Ateş'ti..
- Ada. İyi misin ? Neden seslenmedin ?
- Kimin evinde olduğumu bilmeden mi ? Kime seslenecektim ?
Ateş sorduğu sorunun saçmalığını fark etmiş ama onu terslememi de hoşuna gitmediği için kaşlarını çatmıştı.
- Çenen açıldığına göre iyisin.
Gözlerimi devirip ağrıyan şakaklarımı ovalıyordum. Sorulacak o kadar soru vardı ki. Ateş anlamış gibi yanıma oturmuş elindeki bir bardağı ve ağrı kesici olduğunu düşündüğüm bir kutuyu bana uzattı.
- Kaç gündür uyuyorsun yemeden içmeden baş ağrın için bunu iç kendine gel sonra da aşağıya gel.
Başımı sallamış biran önce dinmesi için elime tutuşturduğu haptan iki tane içmiş üstüne de koca bir bardak suyu sanki yıllardır su yüzü görmemiş gibi kana kana içmiştim. Ateş çoktan aşağıya inmiş ve muhtemelen gelmemi bekliyordu, bekliyorlardı.. Aşağı da bir kalabalık olduğunu merdivenin başında anlayınca kim olduklarını bilmediğim için gitmekten vazgeçsem de seslerin yabancı olmadığını anlayınca kim olduklarını anlamaya çalıştım. Mert'in üzgün çıkan sesiyle attığım iki adımla durmuş merdivenin korkuluğunu kırmak istercesine sıktım. O an da duyduğum bir çığlık sesiyle olduğum yere çökmüş ilaçlarla geçmesini beklediğim baş ağrımın artmasıyla başımı avuçlarımın arasına aldım. Gözümün önüne gelen kopuk kopuk sahnelerle o gün kaza da ölen o kız, Aslı'nın çığlığı, benim tam düşecekken Mert'in bana doğru koşması ve sonrası karanlık.. Yanıma birinin yaklaştığını hissedebiliyordum ama Ateş değildi. Ateş gibi kokmuyordu. Ne ara ezberlemiştim kokusunu da bunu söylüyordum bilmiyorum ama ilaçlarının etkisine bağladım bu durumu.
-Ada ? Abi baksanıza bir.
Emir'in seslenmesiyle Ateş ile Mert oturdukları yerden kalkmış bana doğru gelmişlerdi.
- Ne oldu ?
- Mutfağa gidiyordum geldiğim de böyleydi ?
Ateş omuzlarımdan tutmuş kendime gelmem için beni sarsmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞİZOFREN
Novela JuvenilHayatın alabora ettigi bir kız ve tesadüfen karşısına çıkan bir adamın hikayesi bu.Yıpranmış kızımız papatya ruhlu Ada Derin,Cehennemi de Cenneti de ona yaşatabilen bir Ateş Koran..Masal yeni başlıyor.♡♤♡♤♡♤