Gördüğün anlamsız şeylerin ardından babamın arkadaşı olan Bay Robert'in kliniğine gitmiştim. Yaşadığım şeylerin psikolojik bir sarsıntı olduğunu kabul etmem gerekiyordu ve bunu sağlayacak tek kişi bir psikologtu. Beni teselli etmesini, her şeyin beynimin oynadığı bir oyun olduğunu söylerek bir kaç ilaç vermesini bekledim. Oysa kısa konuşmanın ardından aldığım tek yanıt 'Babanla konuşmalısın' demesiydi.
Kızmıştım. Benimle ilgilenmesi gereken oydu, işi bu gibi vakalarda yardımcı olmaktı. Babama gitmeden ona gelmemdeki sebep de işinin en iyisi olduğunu bilmemdi. Sanırım büyük bir hata yapmıştım, ama nedensizce dediğine uydum. Dürtü veya merak adı her ne olursa olsun beni ona itmişti. Babama...
Şimdi ise buradayım. Uzun yıllar önce terk ettiğim, hatıralarla dolu bu evde. Onca güzel anıya rağmen kötü günlerin hapsolduğu bu dışı lüks içi yıkık anılara ev sahipliği yapan malikanede. Onun bizi terk ettiği andan itibaren reşit bir kız olana kadar üzgün bir adamın himayesinde yaşayan bir kız çocuğuydum ben. Bir kere kaybetmişliğin verdiği bir daha aynı şeyi yaşama korkusu ile yıllarca baskı ile yaşamıştım. Genç kızlığımın verdiği çılgınlığa bile gem vurarak onu üzmemek için uslu olmaya adamıştım kendimi. Koskoca bürokrat David Anderson'ın pamuklara sarıp sakladığı kızı olarak anılıyordum. Ta ki on sekiz yaşıma gelene kadar. Sonrası her şeyden kaçıştan ibaretti ve bu eve onca yıl sonra ilk defa adımımı atmış olmam benim için büyük cesaretti.
Çalışma odasında masasının başında oturmuş, çalışmaktan çok düşünür vaziyetteydi. Geldiğime bile şaşırmamıştı, ama bu benim için fazlasıyla şaşırtıcıydı. Eliyle masanın hemen karşısındaki deri koltuğa oturmamı söyledi. İstisnasız dediğini yaparken gözlerimi üzerinden alamıyordum. Hasta mıydı, bir sorunu mu vardı? Yoksa gölgeler ona da mı musallat olmuştu? Aklıma gelen bu düşünce ile yerimde kıpırdanmaya başlamıştım. Sorup sormamak arasında kararsız kalan aklıma oyun oynar gibi o söze atıldı. Hem de böylesi bir cümleyle...
"Gölgeden kurtulman için anneni bulman gerekiyor."
Kahverengi eskitme masanın üzerinde duran, elinde çevirdiği kaleme bakakaldım bir süre. Söylediği kelimenin bende yarattığı duyguların bilincinde değildi bunu anlayabiliyordum. Sadece nedenini sormamı bekliyordu; ama ben nedenden çok, hayatıma dahil olan bu iki kelimenin içerisindeki anlamı kurcalamak istedim.
"Sen... Sen nereden... Yani bu da ne demek oluyor."
"Psikolojik sorunlar yaşadığını düşünebilirsin Denise, ama iş sandığın kadar basit değil."
"Bu bir psikolojik sorun baba, bak Bay Robert sana ne anlattı bilmiyorum ama, sadece gördüğüm kabusların etkisinden kurtulamıyorum. Hem bunun için o kadını bulmama gerek yok."
Deri sandalyesinden kalkarken çıkan sürtünme sesi bile zihnimdeki soruları geri plana atamamıştı. Yavaş yavaş adımlayarak yanıma ulaşması ve tam karşımdaki koltuğa oturması arasında geçen süre sinirlerimi daha da germiş, sabırsızlığımı bir üst seviyeye taşımıştı.
Oturduğu koltukta öne doğru eğilerek kollarını dizlerine yasladı ve parmaklarını birine doladı. Ciddi bir konuşmaya hazırlanıyor olduğunun farkına vardığım gibi bendenimi dikleştirerek, gelecek olan sözleri bekledim.
"Bak kızım." dedi ve bekledi. Parmaklarını birbirine vurmaya başladı ve gözlerini en sonunda bana çevirdi. "Sana bir adres vereceğim ve bir isim. O isim annene ulaşmanda yardımcı olacak."
"Saçmalık." dedikten sonra yerimden kalkacaktım ki eliyle durmamı işaret etti. "Neler olup bittiğini bilmek hakkım değil mi baba?"
"Anlatacağım." derin bir nefes çekti içine ve yavaşça üfleyerek bıraktı o saniyelik nefesi. "Annen, o doğa üstü bir varlıktı."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Wizard
Fantasyİnsanların merak dolu bakışlarını üzerinde hissetmem umrumda değildi ve o an dünya sadece benim etrafımda dönüyordu sanki. Onun yaptığı gibi yaparak çiçeği burnuma götürdüm ve her daim onun yanında aldığım o mistik kokunun burun deliklerimden içeri...