Pentagram - Sonsuz
⚪ ⚪ ⚪ ⚪ ⚪ ⚪ ⚪ ⚪ ⚪
Terk edip giden insanlar, unutulmaya mahkum muydu bilmiyorum; ama suretini unutmaya yüz tutmuş zihnime inat kalbim hiç bir zaman yokluğunu dolduracak sevgi bulamamıştı kendine. Onca yılın özleminden sonra ona karşı hitap şeklim ya da tavrım ne olacaktı, buna o zaman karar verecektim; ama ne olursa olsun küçücük bir çocuğu, kendi çocuğunu bırakıp gitmesine hak vererek bir anda her şeyi silemeyeceğimi biliyordum.
Ayağa kalkan Chris, elini uzatarak kalın parmaklarını oynattı ve tutmam için gözlerimin içine baktı. Işıl ışıl parlayan mavi gözlerine kapılan gözlerim, dünyadan soyutlanmışken, bedenimde emirlerine itaat etti ve elini tutarak ayağa kalktı.
Az önce oturduğu koltuğa adımlayarak oturmam için yer verdi. Kibar tavrından ödün vermeyen Chris ben oturana kadar elimi bırakmamış, sonrasında ise gözlerini gözlerimden ayırmadan avcunun içerisinde küçücük kalan elimin üstüne bir öpücük kondurmuştu.
Ona odaklanan benliğim nereden aldığını görmediğim pufun üstüne oturması ile kendine geldi. Alçak oturuşu sayesinde aynı hizaya gelmişken, direk karşımda beliren aydınlık hareleri dikkatimi dağıtıyor, hatta tek oraya yoğunlaşmama sebep oluyordu. Bedenini öne eğerek, kollarını dizlerine koydu ve parmaklarını birbirine kenetledi. Bir şeyler söylemeye hazır haline karşın, suratından ayırmadığım bakışlarımla dinlemeye hazır olduğumu gösterdim. Gökyüzü kadar derin ve uçsuz bucaksız gözlerinde parıldayan güneş hüzmesi, sihirli anın her birine tanıklık etmek, hatta o sihirli gerçekleştirmek için bekliyordu.
"Başını geriye yasla ve gözlerini kapat." dedi. Önce kalakaldım, korkum güvensizlikten öte olacakları kestirememiş olmamdan kaynaklıydı.
"Korkma bir sıkıntı çıkmayacak."
"Şimdi de aklımı mı okuyorsun?" diyerek korku dolu gözlerime sözlerimide katarak şaşkınlıkla kocaman açtım.
"Hayır Denise, sadece gözlerini okuyorum."
Tek kaşımı havaya kaldırarak bu sefer kıstığım gözlerimde anlamsızlık olmalıydı ki "Gözlerinden korku akıyor güzelim, hadi bana güvenmelisin." dedi.
Daha bir kaç gün önce tanıdığım adama neden güvenmem gerekiyordu bilmiyorum; ama koşulsuzca söylediklerine itaat ediyor olmam daha önce yaptığım bir şey değildi. Ben ki koskoca bürokrat Edmon Dupont'a bile karşı çıkarak onun baskısından kaçmış biriyken, kendini illüzyonist olarak tanıtan birinin her söyleğine güveniyor olmam başlı başına bir sorundu. Sorun ise hayatımda son zamanların esas konusuydu.
Başımı geri yaslayarak onu görüş açımdan çıkardım ve obunkinden daha koyu ve mat olan gözlerimi kapattım. Saçlarımın ıslaklığı ensemi yakarken sessizce karanlığa odaklanmaya çalıştım. Gözlerimin ardındaki derin boşluk, kara delik misali zihnimi ele geçiriyordu ve buna nazaran son bir ses çalındı kulaklarıma. Bahar kadar dingin, müzik kadar coşkulu...
"Annenle geçirdiğin en güzel anını düşün sadece."
⚪ ⚪ ⚪ ⚪ ⚪ ⚪ ⚪
Büyülü saray içerisinde, camdan ayakkabı giyen bir prensestim ben. Doğduğumda her bir peri baş ucumda en güzel dilekleri dilemişti, ta ki bir gölgenin çıkıp 21 yaşımdan sonrasını zehir edeceği güne kadar. Şimdi ise kendi kendimi uyandırmaya çalışan bir şövalye gibi elimde kılıcım dilimde kızgın naralar savaşa gidiyordum.
Dokuz yaşında bir kız çocuğunun sahip olabileceği her şeye sahip olduğum o nadide anlardan birindeyim. Bir tarafımda annem diğer tarafımda babam, etrafım ise sevildiğim sevdiğim insanlarla doluyken annemin ahşap masasına konulmuş kocaman pembe pastaya üflemek için eğiliyorum. Herkesin yüzündeki gülücükler hiçte yabancı değil, aksine bir o kadar tanıdık ve yakın geçmiş gibi taze.
Çocukluğun verdiği mutlulukla göremediğim bir çok gerçeğin sahteliğinde gülüp eğlenirken, benim kadar habersiz olan babamın yüzündeki gülümsemeye eş değer be buse beliriyor şimdi ki benim dudaklarımda ve bu mutluluğunu gördükçe onu geri istemesini daha iyi anlıyorum. Odadan çıkmadan önce son sözleri geliyor aklıma 'onu bana geri getir.' diye.
Hala var olan evin eski eşyaları, şu an o kadar yeni görünüyor ki bir süre etrafıma bakınırken tanıdık bir kaç parçada elimi gezdiriyorum. Ve işte o şarkı dillere dolanıyor 'iyi ki doğdun Denise.'
Her şey ağır çekimde ilerliyor gibi, zamanı kaçırmak mümkün değil, anı yakalamak için koşmaya gerek yok, anlık kareler adeta ellerimdeymişcesine kalıcı. Henüz görüş açılarına girmeye korkma sebebim ise görünür olup olmadığımı bilmemem. Oysa hiçbir soru sormadan geldiğim bu ortam hakkında bilmediğim o kadar şey varken, merak ettiğim en önemli şey ise bir rüyada olup olmadığım.
Parmaklarımın gezindiği her bir nesne o kadar hissedilir boyutta ki, bir rüya olması için fazla yaşanılasıyken, gerçek olamayacak kadar da büyüleyici bir durum. Babamın çok sevdiği ahşap araba koleksiyonunun olduğu rafta dolanıp eski model bir arabaya takıldım. Şimdilerde bir köşesi kırık olan minyatür araç şu an sapasağlam. Elime alıp aracın ahşap zeminine sürülmüş cila üzerinde gezen parmaklarım pürüz bulma umuduyla her bir santimini gezinirken, 'anne' diyen bir kız çocuğunun yarattığı rehavet ile elimden düşüyor ve şimdiki kırık var oluyor geçmişin geleceğinde.
Kendi sesimden korkarak yine kendi ihmalim ile düşürdüğüm oyuncağın çıkardığı kendinden büyük sese gelen adımlardan korkarak saklanma çabası içerisindeyken, sırtıma değen soğuk duvar zemini ile kaçış yollarının son çıkmazında olduğumu anlayıp, olacaklara boyun eğmek için bekliyordum ve gelen kişi o oluyor. Annem...
Evin ara koridoruna girerek önce yerdeki dağınıklığa baktı, sonrasında kafasını zamanın hızına ayak uydurarak ağır ağır kaldırırken, sabırsız yapım isyan ediyor. Vücudumdan yukarı çıkan gözleri yüzümde durduğunda yüzünde beklediğim ama bulamadığım şaşkınlık belirtisi var olmadığı gibi bir iç çekerek beni şaşırtıyor.
"Demek geldin."
Rahat tavrına aynı karşılığı veremiyorum belki; ama gerginliğim bir nebze de olsa azalıyor. Yüzünün unuttuğum her bir karesini zihnime işler gibi bakıyorum dikkatle ve her bir karede bulamadığımı gözlerinde buluyorum kendimden bir parça. Mavi mat göz bebekleri...
"Benim gibi sende beni mi bekliyordun." derken çıkan soğuk sesime, buzlar bile üşüyor o nasıl üşümesin.
Gözlerimi kaçırdığım gözlerini üzerimde hissediyorum inatla. Sonra içerden babamın sesi geliyor "Tatlım düşen neymiş?" diye. Elindeki kırık arabayı gelişi güzel bir yere koyarak içeriye sesleniyor.
"Bir sorun yok Edmon, hemen geliyorum."
Sorun olarak görülmeyen ben, sorunsuz hayatıma dahil edilen sorunlarla uğraşıp duruyorum oysa ki ve yine kendi başıma süre giden hayatıma dahil olan bir çok olay ve bir kaç kişi ile monotonluktan terfi ederek gizem gerilim filmlerine konu oluyorum son bir ayda.
"Geçmişte mutlusun." dedim bakışlarım ayaklarımda, aklım vereceği cevaptayken.
"Senin olduğun her yerde mutluyum kızım." derken attığı bir adımı gerisi gelmesin diye durdurdum. Her yakınlık kurulu duvardan bir tuğla eksiltecek gibiydi istemsizce.
"Ama ben mutsuzum, tam tamına 12 yıldır." ilk başta yüksek çıkan sesim onun arkasına bakması ile kısıldı ve öfkeyle kavruldu.
"Denise buna mecburdum." derken henüz bitmeyen sözlerini onaylayan açık kalan ağzına kelimeler savurdum.
"Neyse ne, umursamıyorum. Kahretsin ki sana ihtiyacım var, bu yüzden de buradayım."
" Her şeyi bu kadar çabuk kabullenmeni beklemiyordum."
Gözlerim öfkeyle açılarak "Kabullendiğimi de nereden çıkardım" dedim. Şimdiye kadar ki suskunluğum kabullenişe yoruluyorsa bu benim hatam değildi. Ona öfkeliydim, böyle güçler altında bir çocuk sahibi olmasına, buna rağmen bırakıp gitmesine, en önemlisi de yarım kalmış sevgiye kızgındım.
Söylediklerimi çabuk sineye çekmiş gibi elimi tutarak görüş hizasına getirdi ve izin olduğu yerde şefkatli parmaklarını gezdirdi. "Sen çok güçlü bir kızsın Denise, bu iz de bunun en büyük kanıtı."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Wizard
Fantasyİnsanların merak dolu bakışlarını üzerinde hissetmem umrumda değildi ve o an dünya sadece benim etrafımda dönüyordu sanki. Onun yaptığı gibi yaparak çiçeği burnuma götürdüm ve her daim onun yanında aldığım o mistik kokunun burun deliklerimden içeri...