7. İz

97 23 17
                                    

Sia - Chandelier

İnsan kalabalığının ortasında kısa sürelide olsa, odak noktası olmak elimi kolumu koyacak yer bulmama engel gibiydi. Son hamlesini çiçek jestiyle yapan Chris, kendisine yakışır selamını vererek, perde ağır ağır kapanana kadar öylece durdu. Uzun boyunun endamını gözler önüne sergilerken, hafif öne eğik bedeni ve göğsüne koyduğu tek eli ile gecenin son gösterisini bedeniyle yapıyor gibiydi. Sahne perdesinin son aralığınında kapanmasıyla beraber ayağa kalktım. Siyah kaşe montum kolumdaki yerini alırken, omzuma taktığım çantamın sapından boşta kalan elimle tutarak, ayaklanan kalabalığın arasına karıştım.

Salonu terk eden insanların hep bir ağızdan konuşarak çıkardıkları uğultulu sesin kulaklarıma ulaşımı kat ve kat yankılıydı. Beynimin içinde yankılanan seslerin, sebep olduğu baş ağrısı ile elim başıma giderken tutunacak yer aradım. İnsan suretleri gölgelere dönüşüyor, ben ise flulanan gözlerimi defalarca açıp kapayarak görsel netliğimi kazanmaya çalışıyordum.

"Bayan Denise, iyi misiniz?"

Sesin geldiği yönde dönünce netlik kazanmaya başlayan zihnime, ilk yansıyan Chris'in asistanının görüntüsüydü. Endişeli ifadesi ile bir elimi tutarak kırmızı salon koltuklarından birine oturmama yardım etti. Anın şokunu üstümden attıktan sonra etrafta gezinen bakışlarım farklılık arıyordu ve ben gölgeleri insanların yüzlerinde bulmaya çalışıyordum.

Her şey normalde, şu sıralar anormalleşen tek şey benim zihnimdi. Gördüklerimin gerçeklikten uzak, elle tutulur bir yanı olmamasına karşın, hissediyor olmamı ise akla mantığa sığdıramıyor, belli bir yere oturtamıyordum.

"İyiyim, teşekkür ederim. Biraz başım döndü."

"Kalkabilecek misiniz? Yardım çağırayım mı?"

"Hayır hayır, gerek yok." diyerek ayağa kalktım.

Az önceki halime göre normal bir şekilde, kendime mukayyet olarak genç kadının gösterdiği yönde ilerledim. Chris'in odasını es geçerek ilerlemeye devam ettik ve arka kapıdan çıkarak ıssız sokağı aydınlatan sokak lambasının altına park etmiş arabaya doğru yürümeye başladık. Keskin soğuk ince kazağımdan içeri girerek tenime keskin darbeler atıyorken, montumu inatla elimde tutmama lanet ettim ve hızımı arttırdım.

Arabanın arka kapısını açan görevlilerden biriydi ve gayet resmi bir şekilde önüne bakarak geçmemi bekliyordu. Siyah arabaya biner binmez, deri kokusuna karışmış mistik koku aldığım ilk nefes ile ciğerlerime doldu. Büyüsü kokusundaymış gibi beni mest ederken, parlak gözlerinin karanlık arabanın içerisinde bu denli belli olması, ve üzerimde gezinmesi ile yan dönerek ona baktım.

"Nereye gitmek istersin."

"Rahatça konuşabileceğimiz bir yer olsun lütfen, sormak istediğim çok soru var." dedim dik duruşumdan taviz vermeyerek.

"Napoloen'e gidelim Billy." dedi ve bana döndü. "Leziz makaronları vardır, kahvenin yanında iyi gider. Öyle değil mi matmazel?"

Sözünün bitiminde göz kırpmasına gülerken, başımı olumsuz anlamda salladım. "Önce leydim şimdi matmazel, bence sen ne istediğini bilmiyorsun."

WizardHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin