8. Su Damlası

83 17 20
                                    

3 Doors Down - Here Without You

⚪ ⚪ ⚪ ⚪ ⚪ ⚪ ⚪ ⚪

Acı, gözümde yaş, dilimde tutukluk, zihnimde şaşkınlık ötesi karmaşa olarak var oldu benliğimde. Öylece olduğum yerde kalmış, elimden zemine damlayan kana bakarken, gözümden süzülen yaşlar eşlik ediyordu. Saniyeler içerisinde koca bir birikinti haline gelen ufak çaplı kan gölü, fayans aralarından kendine yol edinmiş kapı eşiğine doğru gidiyordu.

Büyük gürültüye koşa gelmiş kafe görevlisi, önce yüzüme, sonra aynaya ardı sıra elime ve yerdeki kana baktı. "Aman tanrım." derken ürkek sesine ayak uyduran bir adım atarak kan birikintisine bastığını fark etti ve geri gitti.

"Hanım efendi iyi misiniz?"

Anın şokundan olsa gerek, duyuyor görüyor; fakat cevap veremiyordum. Şaşkın bakışlarımın yerine geçen, acı hissinin belirtisi yüz ifadesi ile kadının tam da gözlerinin içine bakarak "İyi değilim." dedim. İyi değildim, işte tam da şu anda hiç iyi değildim.

Sorusunun saçmalığını yüzüne vurduğum genç kadın kapı eşiğinden içeri doğru dönerek "Yardım edin." diye bağırdı ve o an kulaklarımda çınlayan ses ile dizlerimin üzerine çöktüm.

Yaralı elimin bileğine diğer elimle destek verirken, beyaz pantolonumun dizlerine değen kanın ıslaklığını iliklerime kadar hissederken, üşüdüm. Oysa kan sıcaktı, olması gereken buydu; ne de çabuk soğuyarak üşütecek boyuta gelmişti diye düşünürken, kaybolmaya yüz tutmuş zihnimin bana oynadığı oyunlardan biri olduğuna kanaat getirdim.

"Denise." çoğu kişinin hayran olduğu adamın dudaklarından dökülen ismim, bir büyü olup etrafımı kuşatırken parıldayan ışıklara bakmadan önce onun yüzüne baktım. Her zaman ki alaylı ifadesinin yerine gelen endişe ile bana yaklaştı ve her adımında bedeninden yayılan ışık hüzmesinin ihtişamına takılı kaldı gözlerim. Onun efsununu görmek demek ki böyle bir şeydi, ya da onun efsununda can vermek şu ana yazılmış bir kaderdi.

Dibime kadar girdi ve dizlerini vere koymadan eğildi. "Denise cevap ver." dedi gittikçe uzaklaşan sesiyle. Onca kalabalıkta zihnimi ele geçiren seslerin tizliği arasında bir tek onun bariton sesi tırmalamıyordu kulaklarımı. Elim bileğimden düştü, diğer elim ise güçsüz kalmanın savaşını vermeyerek düşecekken, gücünü onun ellerinden aldı ve ardı sıra bedenime dolanan kolları eşliğinde olduğum yerden havalandım.

Bunu beklermiş gibi isyan eden benliğim, gerisini boş verdi ve unutmayı, uyumayı seçti.

⚪ ⚪ ⚪ ⚪ ⚪ ⚪ ⚪ ⚪ ⚪

Göz kapaklarımdan inatla içeri süzülemeye çalışan ışığa daha fazla direnemeyip gözlerimi araladım. Elimi gözüme siper etmek istedim; fakat engel olan şey elime takılı bir adet serumdu. Devasa büyüklükteki odanın içerisinde, yine odaya yakışır büyüklükteki bu yatakta uyanmış olmam şaşkınlığıma sebepti. Serumu umarsızca çekerek çıkardım ve bedenimi doğrultarak yataktan kalktım. Zihnimin gerilerinde bir şeyler bana kendini hatırlatmak ister gibi çırpınıyordu ve ben inatla onu geri itiyordum.

Attığım her adımda bedenim daha ağır gelmeye başlamıştı ayaklarıma. Son bir adımın ardından giysi dolabına ait boy aynasının önünde durdum. Eskitme tarzı yansıtılmış mobilyaların içerisinde kendime yer edinerek önünde durduğum aynaya baktım. Ben aynı bendim... Tek fark üstümdeki kıyafetlerin yokluğuydu. İç çamaşırlarımla bakışmanın ardından elimdeki yara izine yönelen dikkatim, az önce gerilere itelediğim şeylerin varlığını ispat eder gibi oradaydı.

WizardHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin