Hermione Granger
Kendimi, okulun hemen dışında bulduğumda, ayaklarımda hala kalkacak gücü bulamıyordum. Ron'un kollarını üzerimde hissettiğimde, beni çok hafifmişim gibi bir anda kaldırmış ve okuldan içeriye girmişti. Gözlerimden hala yaşlar akarken, kollarımı Ron'un boynuna dolamıştım.
"Geçti." diye mırıldandı o sakinleştirici sesi ile. Geçmiş miydi gerçekten? Kolum hala sızlarken, oradan gerçekten nasıl çıktığımızı çözmeye çalışıyordum. Gerçekten, herşey bir anda olmuştu. Sonunda Gryffindor ortak salonuna girdiğimizde, Ron beni koltuğun üzerine bırakmış, ardından ise yanıma çömelmişti. Eli saçlarımın arasında gezerken sakinleştirici bir havası vardı. Hiçbiri daha koluma görmemişti.
"Neler oldu?" diye mırıldandı Harry tekli koltuğa otururken.
Gözlerimi sildikten sonra yerimde doğruldum, koltuğa oturdum ve ellerimi anlıma koyup derin bir nefes aldım.
Herşeyi anlattıktan sonra "Bellatrix," diye mırıldandım. "Bana bunu yaptı." dedikten sonra hepsi şaşkınlıkla bana bakarken, kazağımın kolunu yukarı doğru çektim ve hala kanlı olan Bulanık kelimesini gösterdim. Harry ve Ron edepsizce küfrederken, Harry ve Ron'un yanında gelen diğerleri sessiz kalmayı tercih etmişlerdi. Gözlerimde ki yaşları tekrar kollarımın tersi ile sildikten sonra, elimde olmadan inlemiştim. Başıma gelenler o kadar berbattı ki. Hiçbiri bana Draco ile ilgili bir soru sormaya cesaret edemezken, ben Harry ve Ron'a son bir kez sarılmış ve kendimi kızlar yatakhanesine atmıştım. Yatakhaneye çıktığım anda Ginny peşimden gelmiş ve elinden geldiğince beni dinleyip, bebek gibi ağlamamı sakinleştirmek için benim saçlarımla oynamıştı.
*
Dumbledore ölmüştü, Draco onu öldürmüştü. Şimdi ise, hepimiz Dumbledore'un cenazesinde, oturuyorduk. Karşımızdaki kısa boylu ama oldukça yaşlı olan adam Dumledore'un ne kadar iyi olduğundan bahsederken, herkes ağlıyordu. Ginny, yanımda başını Harry'nin omzuna koymuş ağlarken, sağ tarafımda ise bu olay Ron ve Lavender için geçerliydi. Bense, orasa hissiz gibi oturuyor ve yaşlı adamın konuşmasını dinliyordum. Bu gerçekten çok acınasıydı.
O kadar akıllı ve yaşlı bir büyücünün, sadece son derece yeteneksiz bir büyücü tarafından öldürülmüş olması... Derin bir nefes aldım tekrar. Gerçekten içimin şişmesine neden oluyordu bu tip olaylar. Gözlerimden akan yaşları sildikten sonra derin bir nefes aldım. Herkesin trajik bir sonu olurdu zaten. Dumbledore'un ki ise böyle gelmişti.
*
Herkes valizini toplamış, okuldan ayrılıyordu. Hepsi seneye için ne olacağını tartışırken, ben, Harry ve Ron seneye okula dönmemeye fazlasıyla kararlıydık. Dumbledore'un Harry'e verdiği bir görev vardı ve bizim onu yerine getirmemiz gerekiyordu. Seneye, bu okul zaten yeterince çekilmeyecek bir yere dönmüş olacaktı. Derin bir nefes alabilmek için sandığımı topladıktan sonra, gölün kenarına gittim. Herşeyin neredeyse başlayıp, neredeyse bittiği yere. Burada her ne olmuş olursa olsun burası daima beni rahatlatıyordu. İyi geliyordu.
Gölden derin bir nefes aldım tekrar. Gözlerimi kapayıp esen rüzgarı tenimde hissettim. Kendimi oradaki banka attıktan sonra, gözlerim kapalı oturmaya devam ettim.
Herşey gözlerimin önüne gelirken, gözlerim tekrar dolmuştu.
Draco'nun sarı saçları, muhteşem gözleri, gülümsemesi, beni öpüşü, bana bakışları..
Bu olaydan sonra, öğrendiğim tek şey erkeklerin rol yapma konusunda gerçekten ne kadar becerikli olduklarıydı. Haftalarca beni kandırabilmişti. Onun beni gerçekten sevdiğini düşünmüştüm, gerçekten değer verdiğini, gerçekten önemsediğini. Ama onun için hala aynı bulanıktan başka bir şey değildim. Hiçbir şey değişmemişti. Her şey aynıydı, herşey eskisi gibiydi. Gözlerimden yaşlar akarken, ağzımdan bir hıçkırık çıktı. Hiçbirinin olmasını istememiştim. Draco ile sevgili olmamız, tamamen bir rastlantı gibiydi zaten. Karşı konulamaz dudakları vardı ve bende tüm Hogwarts kızları gibi onun dudaklarına karşı gelememiştim. Beni baştan çıkarmasına izin vermiştim. En büyük hatamı, o gün kütüphanede onu affederek yapmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
i love her // dramione
FanfictionHiçbir zaman görevler görev olarak kalamazdı, zaten.