Evet yine kafede geçen bir güne daha başladık. Önceki senelerde olduğu gibi evde geçirmektense her gün kafede olmak daha iyiydi.
Fakat bugün yalnız- Ah artık değilim.
"Hoşgeldin Barış"
"Kız zilli ne yapıyorsun burada yalnız"
"Canım sıkıldı evde de buraya geldim"
"Eh iyi madem. Şu dans konusunda ne düşünüyorsun?"
"Ya ben sadece 2 kere dans ettim hayatımda. O da bir kaç sene öncesinde kaldı. Ve okuldaki dans dersi ödevi olarak yapmıştım. Aslında bilmiyorum karar veremedim"
"Video falan var mı? Bakalım bakalım nasıl dans ediyorsun?"
"Iı şey şurada olacaktı" diyerek galerimi karıştırmaya başladım. Ve evet burada.
Birkaç sene öncesi Yankı ile yapmıştık bunu. Dans hocasının verdiği ödevdi ama hareketleri bulurken çok eğlenmiştik.
Şşş tut kendini Deniz.
O videoları izlemeye hiç cesaret edememiştim. Fotoğraflara bakıyordum fakat videolarda hareket ederken görmek, daha zordu.
"Al" diyerek telefonu Barış'a uzattım.
(İlk çıkanları Yankı ve Deniz olarak hayal edin)
"Vay canına Deniz! Bak şu hareket efsaneymiş" diyerek bana çevireceği anda kafamı diğer tarafa çevirdim.
"Deniz? Şu hareket diyorum çok güzel. Baksan da nasıl olduğunu bir görsen belki kullanırız"
Yavaşça kafamı çevirip videoya baktım. Videoyu durdurmuştu. Ve tam sarıldığımız kısımda durdurmuştu.
"Bak tam şu sarılmadan sonraki hareket" diyerek videoyu açtı. Yankı kafasını biraz yaklaştırdıktan sonra uzaklaşıyordu ve dansa devam ediyorduk. Sonunda da tekrar aynı sarılma ile bitiyordu.
"Deniz iyi misin? Neden ağlıyorsun? Ay arkadaşlarını mı özledin? İstersen hep beraber gideriz bir gün, hem bizi de tanıştırmış olursun"
"Tanıştıramam, gidemem oraya. Arkadaşım değil o"
"Eski sevgilin mi? Çok mu seviyordun? Neden ayrıldınız?"
"Ayrılmadık."
"Haaa sen onu özledin. Neden tanıştıramazsın, kız yoksa kıskanıyor mu bizden?" Diyerek kahkaha attı.
Ben ise sessizce "öldü" dedim. İçim Ölmedi diye bağırıyordu. Yaşıyor o hala. Yaşıyor ama içimde yaşıyor. Keşke keşke yanımda olsaydı şuan.
"Be-ben özür dilerim."
"Sorun değil. Bilmiyordun. Bak şu da var" diyerek ikinci videoyu da açtım.
(İlk çıkanları Deniz ve Yankı olarak hayal edin)
"Çok güzel"
"Çok eğlenmiştik. Şu kaldırmada düşürmüştü biliyor musun?" Diyerek yaşlı gözlerle kıkırdadım. Ve devam ettim;
"Sonra şurada beni kaldırdıktan sonra yerde oturup elini ağzına götürerek bana bakıyor ya. Hah işte aslında orada o yoktu. Orada dengesini kaybedip düştüğü için toparlamaya çalıştı. Ama kimse fark etmemişti" dedim ve yine güldüm.
"Çok seviyordun galiba"
"Hemde çok, ama birden, birden trafik kazası ile vefat etti. Söylediklerine göre çok kötü çarpmış. Hastaneye bile dayanamamış. Ben o sırada şehir dışındaydım. Cenaze için bile beklemediler biliyor musun? Halbuki ailesi beni severdi. Öldüğü gün içerisinde cenaze yapılmış. Ben mezarı görebildim. Son kez bile bakamadım. Daha sonra da zaten ailesi başka şehre taşındı."
"Çok değişik. O gün içerisinde cenaze yapıp hemen taşınıyorlar."
"Aslında evet böyle bakınca bir garip geldi. Ama oğulları ile anı dolu bu şehirde olmak istemediler. Benim gibi onlar da kaçtı"
"Kaçmak acıyı azaltıyor mu? Şehir değişince acı da azalıyor mu? Hayır. Bu sadece psikolojik bir şey. Sen o şekilde düşündüğün için öyle"
"Aslında evet haklısın" burnumu çekerek peceteyle gözyaşlarımı silip kendimi toparlamaya çalıştım.
O sırada Barış da rahatlatmak ister gibi sarıldı. Buruk bir gülümseme ile bende sarıldım.
"Çek ellerini!" Gelen ses ile Barış'dan ayrılıp arkamı döndüm. Simsiyah giyinmiş bir çocuk karşımızda duruyordu. Başında şapka gözünde gözlük. Kim olduğu belli değildi.
"Kimsin kardeş" dedi Barış ayağa kalkıp.
"Seni ilgilendirmez. Bu kızdan uzak dur!"dedi siyahlı
"Sen kimsin? Asıl seni ilgilendirmez" dediğim sırada şapkasını ve gözlüğünü çıkardı.
Bu, bu olamaz.
Hayır bu rüya değil mi? Gerçek olamaz.
"Geri döndüm sevgilim" diyerek kollarını açtı.
Yavaşça ona doğru yürüdüm. Elimi yanağına koydum. Gözlerimdeki yaşları durduramıyordum artık. Sıkı sıkı sarıldım, o da karşılık verdi.
"Ağlama artık Bal, bak geri döndüm. Seni bırakmadım güzelim. Söz verdiğim gibi seni bırakmadım, bırakmam."
••••
"Deniz! Deniiiiiizzz! Deniz geçti canım kalk"Omzumun dürtülmesi ile uyandım.
"Barış? Nisan? O nerede?"
"Kim nerede güzelim hepimiz buradayız" diye cevap verdi Öykü.
Yavaşça Barış'ın dizlerinden kalktım ve etrafa bakınmaya başladım. Ama yoktu. Nereye gitmişti?
"Nisan Ege nerede? Barış sen gördün geldi! Nerede nereye gitti? Niye bana öyle bakıyorsunuz cevap versenize! Hiç birinize söylemedi mi?"
"Kimi gördüm ben Deniz?"dedi Barış
"Ya ben ben sana sarıldım sonra geldi! Ege geldi, hani videodaki çocuk"
"Deniz sen bana sarıldığın zaman uyuyakaldın. O zamandan beri de uyuyorsun. Uykunda ağlamaya başlayınca uyandırdık"
"Na-nasıl ya? Rüya mıydı? A-ama sarildim ben ona ge-geldi."
"Deniz güzelim o yok artık"
O yok...
Öldü.
O bir kez oldu fakat ben 2 yıldır her gün ölüyorum. İyi oldum dedikçe rüyalarıma girip alt üst ediyor yine beni."Deniz güzelim telefonun çalıyor"
"Alo"dedim kim olduğuna bile bakmadan
"Merhaba Asel"
"Kimsin sen Allah'ın cezası kimsin!?"
"Ağlama. Sana gülmek yakışıyor. " Diyerek yine yüzüme kapattı.
Bir bu eksikti zaten. Her şey tamam birde telefon sapığım eksikti.
•••••••••••••••
Beğenmeyi unutmayın 😊🤗⭐
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BAL
Teen FictionBu hikaye bazen güldürüp bazen ağlatacak bazen de meraklandıracak bir hikaye. Bu Asel'in hikayesi... Başlama tarihi: 29.01.2018 Saat: 17:17