2. Av

234 28 1
                                    




#Konoba-On Our Knees#


Ve sen o gün bana geldin.

Ben bunu hiç unutmayacağım.

***

Canşikâr bir elini mavi tişörtünün üzerine giydiği siyah kapüşonlu ceketin cebine koymuş diğer eliyle ise tek omzuna astığı siyah sırt çantasının kulbunu tutuyordu. Siyah saçları hoş bir dağınıklıktaydı ve diğerlerine göre biraz daha uzun tutamları o bana doğru geldikçe kıpırdanıyordu. Bal rengi gözleri hafifçe kısılmış, çoğu erkeğe göre daha uzun olan ve siyahlığına özendiren kirpikleri titriyordu.

Canşikâr çok güzeldi.

Yanıma usulca geldi. Titreyen dudaklarımla ona gülümsemeye çalıştım ancak başaramadım. Tüm kanım çekiliyor gibi ellerim titriyordu.

"Biraz yürüyebilir miyiz?"diye sordu. Bana böyle güzel bir teklifte bulunmasına sevinememiştim bile çünkü biliyordu. Bildiğini gözlerine bakarak bile anlayabilirdiniz.

Başımı hafifçe salladım ve bağları gevşeyen dizlerimle ayağa kalktım. Sırt çantamı onun gibi sadece sağ omzuma taktım. Oysaki ben solaktım ve çantam sürekli omzumdan kayacaktı. Yine de ona benzemeyi seviyordum.

"Barkan dün akşam bana geldi."diye söze başladı binadan çıkarken.

Aramızda, bahçedeki tahta masalara gidene kadar bir sessizlik oldu. Karşılıklı banklara oturduk.

"Bana bir şeyler anlattı. Senin hakkında."

"Doğrudur."dedim çenem titreyerek.

"Bunları seni utandırmak için söylemiyorum.Aslını istersen biliyordum hislerini."

"Anlamıyorum. Nasıl?"

"Ağlayacak gibi bakıyordun ve beni gözlüyordun daima."dedi.

Biliyordu ama umursamadı.

"Ben senden bir şey beklemiyorum asla. Bir ilişki ya da elle tutulabilir hisler. Ben sana hayranım, bu böyle kalsın. Lütfen bildiğin için eskisinden farklı olma."

Omuz silkti. "Yine de üzgünüm. Keşke karşılık verebilecek biri olsaydım hislerine."dedi.

O bana inanmıyordu. Hislerime zerre kadar inanmıyordu. O kadar basitti ki gözlerinde , o an yok olmak istedim.

"Üzülecek bir şey yok ki."dedim  zorla gülümsemeye çalışarak. "Ben alıştım sorun yok. Ama lütfen sen , sen olarak kal."

Başını aşağı yukarı salladı. Oturduğum banktan kalkıp çantamı aldım ve ruhum bedenimden çekilmiş bir halde oradan uzaklaştım. Utanmıyor, rezil olmuş hissetmiyordum. Sadece kırgındım. Beni ve hislerimi hiçbir zaman görmediğini zaten biliyordum ancak şimdi ona rahatça bakamayacaktım. Onu çekinmeden sevemeyecektim.

Artık göremeyeceği bir yere geldiğimde ağacın altına çöktüm ve kontrol edilemez bir şekilde çarpan kalbime elimi bastırdım. Göğsümü art arda ve gittikçe verdiği acı artan sancılar kaplarken deli gibi titreyen parmaklarımla zorla sırt çantamı açtım. Gözlerimin önünde uçuşan noktalar ve çektiğim ızdırap beni korkutuyordu. Sanki göğsümün içinde bir elin parmak sayısı kadar kemirgen vardı ve her yandan kalbimi kemiriyordu. Dil altı tabletimi zorla çıkarıp ağzıma yerleştirdim. Kollarımdaki derman çekilmiş ,burada ölmemek için tanrıya yalvarıyordum.

Ne kadar süre orada kaldım bilmiyorum. Hala yaşıyordum ve kalbimdeki o somut, dehşet verici sancı etkisini yitirmişti. Ağaçtan destek alarak ayağa kalktım ve okuldan çıktım. Dersi kırmış olmam hoş değildi ancak şu an Canşikâr'ı tekrar göremezdim. Buna ikimiz de hazır değildik.

CANŞİKÂRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin