1. Başlangıç

127 6 0
                                    

Kapandığı günden itibaren açılması için gün saydığı, bulunmaktan en zevk aldığı yer okul olan birini hayal edin. Yani ben, Charmaine Lowes, Riverside'da başının iki belası ama aynı zamanda hayatında bildiği, tanıdığı, sevdiği her şey olarak gördüğü Annie Lloyd ve Blaine Allen ile eski bir apartman dairesinde yaşayan, fazlasıyla sıradan hatta sıkıcı, çekingenliği ve pasifliğiyle nam salmış bir genç kız. Dans tutkum dışında hakkımda bahsedilecek pek bir şey olduğunu düşünmüyorum, yani okulu neden dört gözle beklediğim anlaşıldı değil mi? Hayattaki en büyük hayalim ve başarım olan Dans Akademisi öğrencisi olarak gururla bunu anlatabilirim ama, gece gündüz her saniye..

Bu hikaye deli dolu, dizginlenemeyen, evimizin neşe ve çene kaynağı Blaine hakkında olsa oldukça yerinde olurdu; ya da iyilik meleğim, güzeller güzeli altın saçlım Annie hakkında olsa masal tadında anlatılırdı, ama kendime dönüp baktığımda onların bana yaydığı enerji ve güzellikle yaşayan, arka planda, pek bir esprisi olmayan, vasat bir yaşantı görüyordum. Yani onlar iyi ki vardı, ama ne olurdu ben de onlar gibi neşe saçan, özgüven sahibi, eğlenceli biri olsaydım? Bunları asla dillendirememiş ve asla da dillendiremeyecek olsam da düşüncelerimin içinde bir yerlerde hala ileride beni de normal bir yaşantının, kimliğin beklediğine dair umutlarım var. Peki bunlar anlatmaya değer mi? Neden olmasın? Neden hep delice fikirler, çılgın maceralar, fazlasıyla bariz tesadüfler serüveni olsun hayatımızda? Neden masum ve içten gelen düşlerimizi yazmayalım, okumayalım? Neden kalplerimizi biraz açmayı deneyip dinlendirmeyelim, dillendirmeyelim? İşte şimdi değecek mi deneyip göreceğiz..

Adeta biyolojik alarmımı kurmuşçasına fırladım yataktan. Saat daha 6.45'ti ama içimdeki bu heyecan beni daha fazla uyutmayacaktı. Hem okulun ilk günü güzel bir kahvaltı hazırlayıp kızları uyandırsam fena olmazdı. Elimi yüzümü yıkadıktan sonra hemen mutfağa koşup hazırlıklara başladım. Annie'nin bayıldığı çift katlı pancake yapmazsam içimde kalırdı, Blaine için de hızlıca baharatlı patateslerimi yağsız fritözüme attıktan sonra kahvelerimizi doldurup başlarına üşüşecektim ki merdivenlerden koşma ve itişme sesleri gelmeye başladı. Kahkaha atarak mutfağa daldılar ki Blaine az kalsın yere seriliyordu.

"Günaydın günaydın günaydın!" diye şakıdı Annie bir balet zarifliğiyle.

"Ortalık yine miss gibi kokmuş Charmaine!" diyerek boynuma sarıldı Blaine, yemek yemeye bayılırdı.

"Günaydın! Büyük gün geldi kızlar! Bir an önce yiyelim de hazırlanalım." dedim heyecanla.

"Heyecandan 2-3 saat anca uyumuşumdur herhalde." dedi Annie tabağını doldururken.

"Sorma, küçük çocuklar gibiyiz." diye geveledi Blaine ağzı yarı dolu halde, keyfine diyecek yoktu.

Kızlarla olan arkadaşlığım kendi adımı yeni yeni bildiğim zamanlara dayanıyordu. Hatta hatırlayabildiğim en eski anımda onlar vardı, sokağımızın sonundaki parkta herkes kumdan kale yaparken bizim takla atmaya çalıştığımızı çok net hatırlıyordum, ya da ailecek yaptığımız barbekü günlerimizi, salıncaktan düştüğüm gün Annie'nin hiç tereddütsüz arkamdan atlayışını.. Kısacası hafızama kazınan bütün geçmişimde onlar vardı. Bize arkadaş ya da dost denemezdi, biz kelimenin tam anlamıyla kardeş olarak büyüdük. Orlando'da sıradan bir mahallede, sıradan üç komşu ailenin üç kızıydık, ama hayatımız boyunca çizdiğimiz her yol ortaktı, her adımımızı birlikte atacak kadar bağlı, aynı kafadan, birbirini çok seven kardeşler olarak tanımlayabilirdim bizi. Baleye yazıldığımız o ilk gün, yani 5 yaşındayken Nasıl heyecanlı ve istekliysek şuan da bir o kadar tutkuyla bağlı şekilde dansa devam ediyorduk, tek hayatımız buydu aslına bakarsanız; bir arkadaşlığımız, iki akademi. Bugünün önemi o yüzden bu kadar fazlaydı, tüm emeklerimizin karşılığı bu akademiydi, resmen bebekliğimizden beri bunu istedik ve bunun için çok çok çalıştık, gecesi gündüzü ayırmaksızın antrenman yaptık, ailelerimizden çok çok uzakta hayallerimizin peşinde ilerliyorduk ve göz açıp kapayıncaya kadar ilk senemiz bitmişti bile. Bu hızla akan zaman canımı sıksa da elden bir şey gelmezdi, her anı buna değer kılmalıydım. İşte ikinci yıl başlıyordu, umarım geri kalan yıllarımızın her günü hatırlamaya değer, akla kazınır güzel hatıralarla, deneyimlerle dolup taşardı..

Kahvaltının ardından hazırlanmak için hemen odama çıktım. Dişlerimi fırçaladıktan sonra ruh halimi, bugünkü enerjimi yansıtan sıcacık kıyafetler bakındım kendime. Tatlı mı tatlı bir eylül serinliği vardı dışarıda. Nihayet en sevdiğim mevsime girmiştik, sonbahar benim için çok başkaydı, o sararmış yaprakların ılık esintide savrulması ruhuma iyi geliyordu, yumuşacık hırkalara geçiş yapmak kendimi çok iyi hissettiriyordu, yenileniyordum sanki. Sonbahar hüzünle anılırdı belki, ama bence her sonbahar bir başlangıçtı, hayatımdaki her güzel şey sonbaharda yaşanmış gibi hissediyordum, okullar bile sonbahara girerken açılıyordu değil mi? Belki de ben de bu yüzden bu şekilde hissediyordum ama yine de sonbaharın güzelliği başkaydı, en sevdiğim renkler bile turuncu ve sarıyken aksi düşünülemezdi.

Dolabımdan bej rengi triko taytımla onun takımı olan yumoş bej bluzumu aldım ve üstüne açık kahverengi uzun hırkamı attım, bej topuklu botlarımla düz bir geçiş yakaladım ve rimelimi sürüp dudaklarımı parlattım, bu kadarı benim için yeterliydi çünkü her ne kadar kıyafet ve ayakkabı hastası biri olsam da makyajdan pek hoşlandığım söylenemezdi. Kirpiklerimle ilgilenmeye bayılıyordum ve dudaklarımı parlak hafif renklendirilmiş görmek hoşuma gidiyordu ama daha fazlasına hiç gerek yoktu, bütün gün dans edip terleyen ve sürekli yüzüne dokunup silmek zorunda kalan biri olarak hiç hiç gerek yoktu hem de. Ayrıca ihtiyacım olduğunu da düşünmüyordum, kendimle ilgili en sevdiğim şeyler pürüzsüz ve kemikli bir yüzümün oluşu ve düzgün bir burna sahip olmaktı zaten; kapatıcıya, kontüre hiç ihtiyacım olamıştı. Dün duş sonrası topuz yaptığım saçlarımı da açtım ve istesem beceremeyeceğim kadar doğal ve güzel açık kumral dalgaları görünce şaşkınlıkla baktım aynada kendime, ruhumdaki enerji karşımdaki yansımadan da okunuyordu. Son olarak çoklu deliklerime altın rengi küçük halka küpelerimi de takıp geceden hazırladığım çantamı aldım, artık hazırdım.

  Koşar adımlarla aşağı indiğimde kızların beni beklediğini gördüm. Annie'nin altın sarısı saçları parıl parıl parlıyordu, Blaine'in yüzündense sabırsızlık akıyordu diyebilirim.

"Birileri bugün şampuan reklamlarından fırlamış resmen." dedi Blaine imalı bir tavırla.

"Değil mi! Saçıma bayıldım, topuzum sağ olsun." dedim ben de gülerek.

"Enerji arkadaşlar enerji, içimzden taşıyor baksanıza. Hadi çıkalım bir an önce." dedi Annie sabırsızca.

Tam çıkıyorduk ki çantamın yanına tabiri caizse yapışmış olan su şişem boş halde anahtarımın çarpmasıyla tıngırdadı. "Ah, suyumu doldurmayı unutmuşum. Tam da ilk defa her şeyi eksiksiz yaptığımı düşünmüştüm. Siz yavaştan inin ben hemen geliyorum, kapıyı da kilitlerim." dedim ve bir koşu mutfağa yol aldım..

Utançla DansHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin