IV.

1.5K 168 125
                                        

Aklımın son derece karışık olduğunu hissediyordum.

Yüreğimde daha önce hiç tanımadığım türden bir çarpıntı vardı, tuhaf bulduğum bir heyecan. Restorandan rica edilen peçetenin üzerine çarpık harflerle yazdığı dükkanının adresine gece boyunca budala gibi bakıp durmuştum. Alt tarafı bir tokaydı. Toka yahu. Gidip almasam ne olurdu? Sanki o adam da sonsuza dek onu saklayacak mıydı ki? Elbette hayır. Tokamın onda olduğunu söylemişti, adresini vermişti ve dükkanda bulunacağı saate kadar altını çize çize belirtmişti. Demek istediğim... artık bir belirsizlik kalmamıştı. Gitmediğim anda tokadan kurtulacağına dair bir his dolaşıyordu içimde.

Onu en son iki gün önce görmüştüm, yani Charlotte ile çarşıya çıktığım akşam. Her şeyi en ince ayrıntısına kadar biliyor olmama karşın gidip de tuhaflık sezdirmek istememiştim. Sanki bir tokaya bu kadar kıymet veriyormuşum gibi! Yani, hayatımda daha önemli şeyler yokmuş gibi bir izlenim vermemek için...

Ah, Tanrım... oysaki bu ne kadar da saçmaydı! O adam benim hakkımda hiçbir şey bilmiyordu ki, dolayısıyla o tokaya kıymet veriyorsam ve kendimce bir değer yüklediysem bile bu onu hiç mi hiç alakadar etmezdi. Ona neydi ki? Benimdi sonuçta, gelip alabileceğimi de kendisi söylemişti.

Yüce Tanrım, ne saçmalıyorum ben?

Şu devirdiğimiz iki gün içinde bu duygu beni en acımasız kemirgenin yiyecek bir şeyler bulduğunda dindirmeye heves ettiği açlığına bir son vermeye çalışması gibi ele geçirmişti. Dur durak bilmeden içimde büyüyen endişeyi körüklüyordu aynı zamanda da. Kafam karmakarışıktı, adama karşı mahçup hissediyordum. Ki aslında bu hissin bana hiçbir şey ifade etmemesi gerekiyordu. Neden etsindi ki? Ben kalem dışında bir şeye önem bile vermezdim.

Oysaki şimdi içimde beni avucumun arasında buruştura buruştura bir hal ettiğim peçetenin üzerinde çarpık harflerle yazılan adrese gitmek için itekleyen bir şeyler vardı. Kendime hakikaten şaşırıyordum. Bıraksanız duvara saatlerce boş boş bakabilirdim.

Bakışlarını düşünerek.

BethBethBeth. Budala gibi konuşma Beth.

Henrietta, koltukların tozunu almakla uğraşırken ben ise öylece oturuyordum. Ona yardımcı olmama izin vermiyordu. Kafamın bir şeylerle uğraşarak dağıtılmasına ihtiyacım olduğunu ona söyleyemiyordum. Bazı zamanlar Henrietta, benim açımdan gerçekleşen olaylar hakkında daha fazla endişelenir; durumun çözülmesi güç düğümler almasına yol açabiliyordu. Bu sebepten ona bahsedemiyordum. Özellikle hayatımda sadece iki kez gördüğüm fakat bana olan bakışlarını son günlerde aklımdan bir türlü def edemediğim gizemli bir adamın varlığından bahsetmek... korkunç olurdu.

Yazamıyordum da. Zihnimi kurcalayan bunca kargaşa varken, kağıda ve kaleme odaklanmak ölümden dahi beterdi.

Sıkıntıyla bir nefes alıp verdiğimde Henrietta sonunda isyan etti. Kaşlarını çatarak "Aah! Yeter ama kuzum, yemin ederim içim şişti." diyerek bana kızdı.

Haksız da sayılmazdı yani. Tepesine baykuş gibi tünemiştim sabahtan beri. Hiç durmadan oflayıp duruyordum. Kadıncağız dayanamamıştı artık.

"Ne yani? Kovuyor musun beni yanından?"

"Evet, Beth. Kovuyorum," elinin sallayarak uzaklaşmamı ifade etti. "Git biraz çarşıya dolan şöyle. Hadi bakayım."

"O-olmaz! Çarşı olmaz."

Belki de lafını bitirmesi tam olarak beklemeden aniden reddetmiş oluşumu garipsemişti. Henrietta'nın kaşları mümkün olabilirmiş gibi biraz daha çatıldığında, bazı şeylerin nihayet farkına vardığını anlamıştım.

Ink In My Veins || hoodHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin