X.

1.1K 131 66
                                    

Son birkaç gündür kalbimde kozalarının aralarına sarılı, uyanmayı bekleyen kelebeklerimin Calum'un tek bir öpücüğüyle dünyaya merhaba demek için kanat çırpınışlarını daha net hissedebiliyordum. Yüreğim kıpır kıpırdı, duygu dolu bir heyecanım vardı. Her gün onu görmek, onunla vakit geçirmek, yanında olmak, neredeyse her konudan sohbet etmek ve dünyevi heveslerden uzak hayaller kurmak beni iyi hissettiriyordu.

Artık damarlarımda akan mürekkepten çok daha fazlasını hissedebiliyor olmak benim için bulunması zor bir lütuftu.

Charlotte, Henrietta'nın bizim için hazırladığı kış çayını yudumlarken karşımda oturuyordu. Gözleri bu mutluluğumun altında yatan sebebi aramak ister gibiydi. Saçlarını omzunun tek bir tarafına toplarken dalgaları bozulmasın diye dikkatli davranıyordu. İncecik kaşlarını havaya kaldırırken, mutluluğuma onun da sevineceğini zannetmiştim. Fakat o sadece geldiğinden beri hareketlerime şüpheli yaklaşımlarda bulunuyordu.

"Davet nasıldı? Hiç konuşamadık."

Çayımdan bir yudum aldıktan sonra fincanı bardak altlığına bıraktım. Avucumda sıkı sıkı tutarken Charlotte'un gözleri, birkaç gün önce Calum'un dükkanında yaktığım elimi buldu. Kızarıklıklara karşı bir anlam yüklemeye çalışırken de hâlâ sükunetini korumakta kararlıydı.

"Bilirsin, şaşalı. Anlamadığım devlet ve inşaat işleri, fabrikalardaki meseleler. Ben daha çok Ashton ve Luke ile oturdum. İyi gibi—"

"Ne kadar safsın Beth!" Charlotte gülümserken gözlerinde artık daha fazla bilmezlikten gelme olarak adlandırabileceğim kadar tuhaf bir ifade mevcuttu. "Babamların işinden bana ne yahu. Luke Hemmings'ten bahsediyordum. Senin de söylediğin gibi, daha çok onunla oturmuşsun. İyi vakit geçirdiniz mi?"

İyi vakit geçirmediğimi söyleseydim bu sadece kocaman bir yalandan ibaret olmuş olurdu. Babam ve bir dediği ötekini tutmayan sözleriyle beraber yaşını almış bir adama yakışık almayan davranışlarını bir kenara çekersek, Luke Hemmings hoş sohbetli biriydi. Dışarıdan gözlemlediğim kadarıyla iş hayatında başarılıydı da. Stratejik ortaklık yapısı, Britanya için son derece kuvvetliydi.

Ben genelde bunları söyledikten sonra Charlotte bir de ne kadar mükemmel bir görünüme sahip olduğunu söylerdi. Sanki bunu eklemezse Luke'u betimlemek eksik kalıyordu.

"İyi bir adam yani... daha fazla ne söyleyebilirim ki?"

"Ne?" dedi Charlotte ufak bir çığlık eşliğinde. "Gerçekten bu kadar mı yani? Sadece öylece karşıma geçip pişkin pişkin iyi bir adam olduğunu mu söyleyeceksin?"

"E-evet?"

"Aman tanrım Beth! Senin kesinlikle ateşin falan olmalı. Humma olabilir."

"Hayır," dedim kaşlarımı çatıp. "Sağlığım pekala da yerinde. Ayrıca hummaya da yakalanmadım. Neden böyle korkunç şeyler söylüyorsun?"

"Asıl korkunç şeyler söyleyen kişi sensin. Ağzından çıkanları kulakların bir duysa kendine hayret eder, aynanın karşısında pürüzsüz yüzünü tokatlayıverirsin."

Charlotte'un söyledikleri sadece anlamlandıramadığım bir ton sözcük yığınından ibaretmiş gibiydi. Karşıma geçmiş beni azarlıyordu, ne için azarladığını da anlamadığımdan değildi aslında. Beni o yemeğe götürürken o küçücük aklına hangi şeytani izdivaç planını sokuşturduğunu biliyordum. Şimdi de saf rolüne bürünsem bile asla saf değildim. Zira tüm Britanya Charlotte'un bu taraklarda bezinin olduğunu bilirdi.

Lakin neden benim fikirlerimde bir tuhaflık olduğunu dile getirirken bu denli ısrarcı olmak istiyordu bunu tam anlayamamıştım. Elbette beni daha öncesinden de tanıştırdığı pek çok Britanyalı 'beyefendi' olmuştu. Hepsinin de en az Luke Hemmings kadar yakışıklı adamlar olduklarını varsayarsak bu bir ilk değildi. Lakin ilk olan şey Charlotte'un diretmeleriydi.

Ink In My Veins || hoodHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin