Günümüz 7

30 5 5
                                    

  
   
  Sedef

    Bir bebek en fazla ne kadar uğraştırabilir ki?
 
   Hangi akla hizmet böyle düşünüp bebek bakıcılığı yapmaya kalkışmıştı ki?
   Hangi akla hizmet yapabileceğini sanmıştı?

   Karşısında oynadığı hiç bir oyundan memnun olmayan bir bebek vardı. Çaresizlik denen şeyi en dibine kadar hissediyordu. Uyumamak için direten çocuk, salyaları tüm göğsünü ıslatmış halde ağlıyordu.

    Salya...?
   Salya....?
   Ne demişti Ecel Ablası?
   Salya...?

   Aklına gelenle elini alnına vurup "Tabi yaa!" diye haykırdı.
   "Salyaları çok akıyor ve ağlıyorsa diş jeli sür." demişti.

   Çocuğu kucağına alıp dolabın çekmecesinde jeli arayan Sedef, daha önce aklına gelmediği için hayıflanıyordu. Daha ikinci günden Ecel Ablasını aramak istememiş çocuğun uyumamasıyla başa çıkmaya çalışmıştı.

   Şimdi ise ağzına sürülen jelle rahatlayan bebek sallanan salıncağında hemen gözlerini kapayıvermişti. Ne büyük salaklık. Boş yere bebeği ağlatıp durmuştu.

   İnsanlar hep bebek olmak isterlerdi. Bebek gibi uyumak, bebek gibi sevilmek, bebek gibi masum olmak. Oysa hayat en çok onlara zordu. Derdini anlatamadığı için bir saattir ağlıyordu yavrucak. Sedef salaklığına bir kez daha şapka çıkarttı.

   Çocuk nihayet uyuduğunda saat üç olmuştu. Sedef etrafına bakıp dağınıklığı görünce derin bir nefes aldı. Hemen bebeğin etrafa saçılmış oyumcaklarıyla, kapı arkasına tıkılmış kirli kıyafetlerini toparladı. Kirli bezi de çöpe attıktan sonra bebeğin telsizini açtı.

   İki saat önce Ecel Ablası gidince bugünün böyle geçeceğini hiç tahmin etmemişti. Çocuk önce biraz oynayıp sonra mızırdanmaya başlamıştı.
   Karnı aç olmadığı için tahminini altına yaptığına yoran Sedef haklı çıkmış, kakası taa sırtına kadar çıkan çocuğun altını alırken akla karayı seçmişti.
   Ve bütün gün boyunca hangi akla hizmet bu işe giriştiğini düşünüp durmuştu.

   Çocuğun uyuduğuna emin olduktan sonra aşağı inip kendine sert bir kahve yapmaya koyuldu. Başı çatlayacak gibi ağrıyor, vücudunu ateş basıyordu.

   Kahveden daha sert bir şeylere ihtiyacı vardı. Mesela; bir kadeh......
  Kafasını sallayıp bu düşünceyi başından attı. Hafta sonuna kadar ağzına içki koymamalıydı. Yoksa bir öğrenciye göre çok iyi olan maaşını anında kaybedebilirdi. Kadının 'İçki yok, akşamdan kalma olmak yok.' derken şakası olmadığı belliydi.

   Sert kahvesini alıp salonun camının önüne oturdu. Yoldan geçen insanları izlerken, nasıl olupta bu kadar farklıyken aslında aynı olduklarını düşündü.

   Mesela herkesin en büyük amacı para kazanmaktı.
   Erkeklerin en büyük acizliği kadınlardı.
  Hangi erkek kendisini baştan çıkaran bir kadına hayır diyebilirdi ki?

   Mesela o aşığım diyen tipsiz, sapık, yılışık, ezik Oğuz, kendisine hayır diyebilir miydi?
  Ya da önceki gün attığı tokadın hesabını Sedef'e sormadan durabilecek miydi?
  Ya da bir kez olsun Sedef'i şaşırtabilir miydi?

  Onun da diğer erkeklerin de birbirinden farkı yoktu. Sedef biliyordu ki kendisinin bile kimseden hiçbir farkı yoktu.

   Yine bu erkek muhabbetine nerden girdiğini bilmiyordu ama kahvesi elinde buz olmuştu. Ah şu geri zekalı çocuk aklına her geldiğinde sinirden ne yapacağını şaşırıyordu. Bi kurtulamamıştı şu yılışıktan.

Hatırla (Askıda) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin