٩ - y o k

1.5K 154 48
                                    

Ya gökyüzünde gördüğüm çehre
Bulutların bir oyunu mu
Hilesi mi yıldızların
Hep severek
Ve yücelerek de
Ben'im bir yalnızlık haberiyle
İklimsizliğe doğru
Uçarak
Ufalmaktadır°


Asım Enes, odanın kapısını tıklattı.
''Mihrimah, giyindin mi? Gelebilir miyim?''

''Gelebilirsin.'' yanıtını alınca içeriye girmişti Asım. Mihrimah elindeki tarağı komodinin üzerine bıraktı. Tarağı Asım Enes'in yan dükkana geçtiğini söylediği esnada aldığını düşünüyordu.

''İyi misin? Dikişlerinden kan sızmıştı, yaranı kontrol etmek istiyorum.'' derken kızın biraz ötesine oturmuştu Asım Enes.

Mihrimah başını iki yana salladı.
''İyiyim, kontrol etmene gerek yok.''

Asım Enes, kaşlarını çattı.
''Yaran kanadı diyorum Mihrimah. Bırak da bakayım, pansuman yapalım hem.''

Mihrimah da kaşlarını çatmıştı.
''İyiyim diyorum. Gerek yok pansuman yapmana.''
İyi olduğunu söylese de düştüğünden beri yarası acıyordu aslında.

''Şimdi bir de bunun tartışmasını mı yapacağız gerçekten?''

Mihrimah sinirlenmişti. ''Dört dörtlük bir müslüman değilim belki ama nikahım olmadan bir yabancıya dokunmamam gerektiğini biliyorum, uzak dur benden.''

Asım Enes, içine öfkesini karıştırdığı bir kahkahayı ortaya bıraktı ve ayağa kalktı. ''Farkındaysan senin sağlığın için buradayım. Madem çok ısrar ediyorsun iyiyim diye, sen bilirsin. Zorla bir şey yapacak halim yok. Bir de hatırlatırım; ben sana, seni nikahıma alayım dedim, kendin kabul etmedin.''

Mihrimah yaklaşık yarım saat önce başına gelen şey dolayısıyla duygu karmaşası yaşıyordu. İçindeki öfke kabarmıştı ve şuan bu öfkeyi Asım Enes'e yöneltebiliyordu.

Kafasında tekrar yaşıyor gibi olduğu bir çok an onu, bu cümleleri söylemeye itmişti.
''İnanmadığın değerlerin nikahına alsan n'olur?''

Bu cümleyi kurmuştu çünkü Asım Enes'in içinde bulunduğu bu adamlar dinine düşkün olmayan ve inanmayan insanlardan oluşuyordu. O da onların arasında olduğuna göre, o da belki öyleydi? Evet evet, bunu daha önce neden düşünmemişti ki!?

Asım Enes, duyduğu cümle üzerine gözlerini kısıp güldü ve sonra ciddileşti.
''Belki de inanıyorumdur, nereden biliyorsun?''

Mihrimah şuan kendi canının yanmasına ve buraya tıkılıp kalmasına karşın, onun da canını yakmak istiyordu.
''İnansaydın, burada olmazdık.''

Asım Enes iyice sinirlenmişti ve kontrolden çıkmaktan korkuyordu.
''İnancımla, dünya görüşüm, siyasi fikrim farklıdır belki!''

Aldığı yanıt üzerine Mihrimah sustu. Asım Enes ise büyük adımlarla dolaba doğru yaklaşıp içinden ilk yardım çantası çıkardı. Mihrimah'ın önüne çantayı bir nevi fırlattığında kız ürkmüştü.
''Al şunu kendi kendine yapabildiğin kadar pansumanını yap. Beni itham edeceğin başka bir şey varsa da şimdi söyle, sonraya kalmasın! Gerçi Allah'sız da oldum, daha ne olabilirim bilmem!''

Asım Enes, söyleyeceklerini söyleyip kapıyı hızla çarparak önce odadan sonra da evden çıktı. Mihrimah gözyaşlarını serbest bırakıp başını öne eğdi. Yanlış yerden vurduğunu fark etmişti.
''Senin neyine insanları dinsizlikle itham etmek! Sen kimsin ki! İçini mi açıp baktın?! Salak Mihrimah!''

Önündeki çantayı kenarıya itip yatağa uzandı ve acıyan yerin üzerine ellerini götürdü. Ağlarken uyuyakaldı.

Aylar geçmiş gibi hissettiren iki gün boyunca burada kitap okuyarak ve pencereden dışarısını izleyerek zaman geçirmişti. Asım Enes'i bu kez ciddi anlamda yaraladığının farkındaydı. Çünkü yalnızca bir kez gelip kapıdan bir şeye ihtiyacı olup olmadığını sorup gitmişti. Zaten pazar günü akşamı bir haftalığına gidecekti Asım. Bu korkutuyordu Mihrimah'ı. O varken güvende hissediyordu. En azından o vardı işte, kendisine zarar verdirmezdi. Ama o yokken tedirginlikle yedi gün geçireceği kesindi.

Gökten Yağmur Gelme VaktiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin