١٥ - .

1.4K 146 63
                                    

Ve savaşla gidiyorsun
Ama ancak sen
Vurulduktan sonra ve kurşun
Benden ayrıldı
Ve gittin
Ve dağ çöktü °


Mihrimah gözlerindeki yaşları silmeyi bırakalı uzun zaman olmuştu. Okudukları kitabın acıyla yoğrulmuş sayfalarındaydılar çünkü. Asım Enes de kendini kitabın karakteri yerine koyduğunda sevdiği kadına bir şey olmasını kaldıramamış, susmuştu uzun süre. Tekrar devam etmek için kendini toparlaması zaman almıştı. Derin bir nefes alıp kaldığı yerden okumaya devam etti.

''
Serap'ı defnetmişlerdi. Cenaze töreni bitmiş, dönüyorlardı. Emin kabristandan ayrılırken dolu tabutu omuzlamaya koşanların, boş tabutu oracıkta bırakmasından rahatsız olmuştu. Bir arkadaşıyla boş tabutu arabaya taşıdılar.

Emin uzaklardan bir ses işitti. Ne olduğunu anlayamadı önce, sesin geldiği tarafa doğru yöneldi. Kabristanın bir yanında yapayalnız ağlayan, inleyen kederli bir anneydi bu. Yeni gömüldüğü her halinden belli olan bu mezarda, belki bir yakınına, belki de evladına ağlıyordu...

Emin, ihtiyar kadının yanına yaklaştı. İçi yanıyordu... Acı acıyı bastırır diye düşünüp teselli etmek istedi kadıncağızı. Ama kendisi ondan da acizdi. Teselliye muhtaçtı. Göz göze geldiler Emin'le anne. Emin'in göz yaşları daha kurumamıştı... Anne, Emin'in yüzüne bakınca aradığı teselliyi buldu. ''Ölüm işte oğul,'' dedi ihtiyar, ellerini yana doğru açıp...

Emin: ''Ölüm ne ki nine?''
''Ne ki oğul? ''
''Ölüm hiçbir şey nine... Hayatın yanında hiçbir şey. Ne yokluk, ne hiçlik... Ölüm bir yolculuk sadece... Hayatın yanında ölüm ne ki anne?''

Kadın, Emin'in bu garip halinden önce pek bir şey anlamasa da ıstırabına olacak derman şeyler söylediğini hissediyordu. İhtiyar kalbi şükürle doldu. Emin'in sırtını sıvazladı. ''Senin de mi bir yakının öldü oğul?'' dedi.
''He nine,'' dedi Emin.
''Ne kadar yakınındı?''
''Kalbim kadar...Ruhum kadar...''

Ayrıldar...

Emin, bekleyenlerin yanına dudakları kıpırdayarak yürüdü. Mezarlığın çıkış kapısına geldiğinde, son bir defa daha, Serap'ın artık görülemeyecek kadar uzak olan kabrine doğru baktı.

Uzun uzun, sıcak sıcak, gözü yaşlı baktı... Sağ elinin işaret parmağını Serap'ın yeni evine doğru uzattı, sonra dudaklarına, sonra alnına ve en sonunda da kalbine götürdü. Sen dilimden, aklımdan ve kalbimden hiç çıkmayacaksın demekti bu.
Son...
Son nedir ki?
'' °°

Son kelime de dudaklarından dökülmüş, kitapta okuyacak satır kalmamıştı. Ama onlar devam ettiler okumaya. Muhayyilelerinde dolanarak, kitabı baştan sona gözleri önüne getirerek ve önlerine serilen tüm sonuçları yüreklerine koyarak devam ettiler. Sondaki üç noktaya bakarak, devam ettirdiler romanı içlerinde.

Mihrimah titreyen dudaklarından bir kaç sözcük çıkmasına müsaade etti. ''Çok zor değil mi? İnsan sevdiğini kaybedince çok acır değil mi Asım Enes? Nasıl dayanıyorlar, aklım almıyor.''

Genç adamın bu konuda bir tesellisi yoktu. ''Çok zor.'' diyebildi sadece. ''Öyle zor ki, ahirette buluşmak diye bir şey olmasa insan kaldıramaz bu yükü.''

Tekrar sessizlik oluştuğunda Mihrimah, böyle bir durum başına gelse delireceğini düşündü. Az sonra telefonun sesi odaya doldu. Asım Enes derin bir nefes alıp ağlamaklı sesini düzeltmeye çalışarak telefonun ekranına baktı. ''Babam arıyor,'' deyip telefonu kulağına götürdü. ''Efendim?''

Gökten Yağmur Gelme VaktiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin