Merhabaaa~
Dayanamadım ve daha Sparrow bitmeden bu kurguya da başladım..
Umarım Barbie'yi de onun kadar sever ve desteklersiniz :')
🍼🍦🍭
Binadan çıkmak üzereydi. Ruhunun hastanenin beyaz duvarları arasında sıkışıp kaldığını hissediyordu ve boğulmamak için bir an evvel temiz havaya ihtiyacı vardı. Ait olmadığı ortamdan kurtulmak istiyordu Jungkook. Etrafına bakmasına bile gerek yoktu. Döner kapıyı aştıktan sonra öylece yürüyüp gidebilirdi.
Fakat yapmadı.
Yapmadı, ve onu gördü.Binanın giriş katına yerleştirilmiş oyun salonunu geniş holden ayıran yegane şey boydan camlarıydı. İçerisi net bir şekilde görünüyordu. Duvarlara sabitlenip oyuncaklarla bezenmiş raflar ve gömme kitaplıklar renkli bir manzara oluşturuyor, içerideki çocuklarla birleşince küçük bir kreşten farklı görünmüyordu.
Jungkook elbette tüm bunlarla ilgilenmiyordu. Onun asıl dikkatini çeken çember şeklinde dizilip şarkı söyleyen çocuklar değil, onların aksine yetişkin olmasına rağmen uzak bir köşede oturmuş, elindeki oyuncak bebeği inceleyen gençti.
Pembeye boyanmış saçları alnına dökülmüş, iri gözlerini örtmeye çabalıyordu. Dolgun dudakları ne kadar odaklanmış olduğunu gösterircesine aralanmıştı ve Jungkook oldukça iştah açıcı olan bu görüntüye karşın arzuyla dolmuştu. Gözlerini elindeki bebekten kat kat güzel olan gençte utanmazca gezdirirken boğazının kuruduğunu hissetti ve dilini istekle dudağındaki metale sürttü.
Yaptığı son seksin üzerinden neredeyse üç gün geçmişti ve uyandığında sahip olduğu sert ereksiyonu kendini yeniden göstermeye başlamış gibiydi.
Ne kadar süre ömründe gördüğü en güzel manzaraya baktığını bilmiyordu. Çoktan motoruna atlayıp uzaklaşmış olması gerekirdi. Fakat Jungkook danışmanın önünde öylece dikiliyor, ona garip bakışlar atan personeli umursamadan pembe saçlı genci izliyordu.
Pürüzsüz teninin ışıltısı, oturduğu küçük sandalyeden taşan dolgun kalçaları ve bebeğin plastik yüzeyinde gezinden ufak parmaklarını tek tek, itinayla kazıdı zihnine.
Yerinden kıpırdayamadı bile. Etrafındaki her şey gerçekliğini yitirmiş, siyah dünyası bir anda pembeye dönüvermişti.
Onu yatağında hayal etti Jungkook. Bebeğini sıkıca kavrayan elleri yatak başlığına yaslanmış, bilekleri saçları gibi pembe bir kelepçeye hapsolmuştu. Gözleri arzuyla bakarken yanaklarını lezzetli bir kırmızılık süslüyor, aralık dudakları ateşli bir öpüşme için hazırda bekliyordu.
Görüntü siyah çarşafla kontrast oluşturan süt beyaz bedene doğru kayıyordu ki, pembe saçlı çocuk gözlerini incelediği bebekten kaldırıp Jungkook'un pembeye boyanan dünyasını gerçek olanla değiştirdi.
Neyse ki genç yalnızca saate bakmak için başını kaldırmıştı. Eğer ona aç bir aslan gibi bakan Jungkook'u görseydi ürperebilirdi bile. Zaten onunla ilgilenecek bir tipe de benzemiyordu aslında. Saçları pamuk şeker gibi görünürken dışarı çıkabilmesinden belliydi. Tam bir çiçek çocuk, diye düşündü.
Oysa kendi vücudunun siyah kumaşlarla kaplanmamış kısmı pek azdı. Çevresindekiler ona çekinerek bakar, yoldan geçen alelade insanlar bile baştan aşağı şöyle bir süzerdi. Tuhaf gelenin ne olduğundan emin değildi Jungkook. Tenindeki kapkara mürekkepler mi, yoksa yüzündeki ufak metaller mi? Hele bir de motoruna atladı mı, yaşlı kadınlar çantalarını sıkıca kavrayıp kaldırımın yola en uzak tarafına kaçardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
barbie || kookmin
FanfictionJeon Jungkook, Park Jimin'in var olduğunu iddia ettiği pembe trolleri görebilmek için saklandığı karanlık kuyuyu terk ediyor.