十七

2.7K 501 579
                                    

Merhaba çiçeklerim~
Söz verdiğim gibi hemen geldim 🙆🏻‍♀️ sizden de bol bol yorum bekliyorum artık 🤭💓

Bölüm bugün bitsin diye aceleye getirdim biraz, bu yüzden biraz çekiniyorum kötü olmamıştır umarım..

Keyifli okumalar 💓

🍼🍦🍭

Jungkook gözlerini açıp kendisini bir hastane odasında bulduğunda, bu duruma pek de şaşırmadı. Son günlerde eski alışkanlıklarını had safhada yaşadığı düşünülürse, hastanelik olmakta geç bile kalmıştı. Yine de gözleri ışığa alışmakta zorlandı ve tek kişilik, geniş bir odada olduğunu kavradıktan hemen sonra, yatağının yanındaki kanepede oturan Hoseok'u gördü. Arkadaşı nedense ona başka bir gezegenden gelmiş gibi bakıyordu.

Başını yavaşça çevirip onunla yüz yüze geldi ve, yalnızca "Selam" dedi. "Neden hala yaşıyorum?"

Hoseok, duyduklarına alınmış gibi, "İlk sözlerin bunlar mı?" dedi, hayretle. "Hayatını kurtardım!"

Oysa elbette ki bir teşekkür beklemiyordu, yalnızca durumun ciddiyetini bastırmak istemişti çünkü Jungkook tam da bunu yapıyordu. Nitekim duydukları karşısında gözlerini devirip, "Ne hayat ama," demişti.

Ona yaşadığını hissettiren yegane şeyi kaybetmemiş miydi zaten? Geriye yaşamaya değer ne kalmıştı ki?

Derin bir uykudan uyanmış gibi gözlerini ovuşturup bileğine bağlı serumun neredeyse bitmiş olduğunu gördü fakat ses etmedi. Geldiğinden beri pek çok kez serum almış olmalıydı, ne de olsa aşırı dozdan hastanelik olan birkaç kişi tanıyordu ve prosedürlere az çok hakimdi. Hoseok tam da bu sebepten hayatını kurtarabilmişti; acil müdahale olarak arkadaşına enjekte ettiği sıvı açıkça hayatını kurtarmıştı.

Artık neredeyse yatağın bir parçası haline gelmiş vücuduna bakılırsa, uzun bir süredir burada olmalıydı. Saç derisi de bir süredir duş almadığından olsa gerek, tatlı tatlı kaşınıyordu.

Hoseok düşüncelerini anlamış gibi, "Üçüncü gün," dedi. "Tam üç gündür uyuyorsun."

Jungkook buna da şaşırmadı çünkü bir asırdır uyuyormuş gibi hissediyordu. Başını onaylarcasına hafif hafif sallarken derin bir nefes verdi.

Sevgilisinin kusursuz çehresi zihninde canlandığında kalbinin sancısı tıpkı o akşam olduğu gibi dayanılmazdı. Zaten tam da bu sebepten beynini uyuşturmaya çalışmış ve onu aklından çıkarıp atmak gibi zorlu bir misyonu gerçekleştirmeye çalışırken canını hiçe saymıştı. Gözlerini yumup kalbindeki sızıya tahammül etmeye çalışırken, "Telefonum nerede?" diye sordu. Hoseok günlerdir başında beklediği arkadaşının telefonunu çantasından çıkarıp eline tutuştururken, "Yoongi geliyor, kahve almaya gitti," diye bilgi vermişti.

Yalnızca başıyla onaylarken telefonunun ekran kilidini açtı fakat bunu hiç yapmamış olmayı dilerdi, zira Barbie'den ne bir mesaj gelmişti, ne de arama.

Kapısına kadar gidip eli boş döndüğü günlere rağmen çiçek çocuğun yaşadıkları her şeyi silip atabileceğine bir türlü inanamıyordu çünkü onun cömert kalbiyle tanışmıştı bir kere. Oğlan paylaştıkları onca eşsiz anıyı unutamazdı fakat en azından deneyebilirdi, ki bu ihtimal bile Jungkook'u derinden yaralıyordu. Hiçbir olumlu işaret göremese de tek dileği onun da kendisini özlüyor ve bekliyor oluşuydu.

Kendi yazmış olduğu acınası mesajlara boş boş baktığı birkaç saniyenin ardından odanın kapısı açıldı ve Yoongi elindeki kahvelerle birlikte içeri girdi. Fakat yolunda olmayan bir şeyler olacaktı ki, yüzü sapsarı kesilmişti ve Jungkook'un uyandığını fark etmeden Hoseok'a, "İnanılmaz bir şey oldu," demişti hızlıca.

barbie || kookminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin