Merhaba çiçeklerim~
Dünkü malum olaydan dolayı moralim yerlerde, bol bol yorum yaparsanız mutlu olabilirim diye bölümü bugüne yetiştirdim :')
Keyifli okumalar 🌸
🍼🍦🍭
Bir hastane odası ancak bu kadar huzurlu olabilirdi; zira öyle ya da böyle, Jungkook'u günlerdir hasret kaldığı sevgilisine kavuşturmuştu. Doğruyu söylemek gerekirse üzerinde yalnızca birkaç günün hasreti yoktu; genç adam bunun farkına henüz varmış olsa da dünyaya gözlerini açtığından beri oğlanın özlemini çekiyordu.
Vücudunu yavaşça doğrultup fısıldamasıyla tüylerini ürperten çiçek çocukla yeniden göz göze geldiğinde dudakları gerildi ve yalnızca negatiflik barındıran günlerin ardından ilk kez yüzü güldü. Gözleri tıpkı sevgilisinin efsunlu gözleri gibi kısılmış, yanakları beklenmedik tebessümden dolayı hafifçe kasılmıştı.
Oğlanın şakaklarında dinlenen pembe tutamlarından birini okşarken, "Sana inanamıyorum," dedi. Vücudu üzerinden tonlarca yük kalkmış gibi gevşemişti. "Kalbime indirecektin. Neden yaptın bunu?"
Cevap basitti; pembe saçlı olanın kavuşmaları adına sarf ettiği çaba hiçbir sonuç vermemiş, dolayısıyla içten içe gurur duyduğu bu yönteme başvurmasına sebep olmuştu.
Jimin, adamın yansıması gibi yerinde dikleşti ve, "Seni çok özlediğim için," dedi, buruk bir sesle.
Jungkook'un zayıf yüreği mümkünmüş gibi daha da sancıdı. Böylesine etkileyici bir varlığın kendisini özlem duyacak kadar sevmiş olmasını neye borçlu olduğunu merak ediyordu.
Oğlanın serum bağlı narin bileğini kavradı ve bir eşya gibi öylece kucağında duran elini dudaklarına götürüp öptü. Yumuşak cildi öyle tatlı kokuyordu ki, dudaklarını uzunca bir süre ayıramamıştı.
İradesine yenik düşüp birkaç öpücük daha verirken, "Seni hak edecek ne yaptım," diye mırıldandı.
Oğlan buna karşın başını yeniden yana yatırmış ve küçük bir tebessümle sevgilisinin çıplak yüzünü süzmüştü. Duydukları fazlaca gurur vericiydi, fakat bir o kadar da gülünçtü. Zira bir prensten farksız bu yakışıklı adamın hasta yatağında onu öpüyor oluşu barizce ortaya seriyordu ki, şanslı olan biri varsa o da kendisiydi.
Dilini dişlerine çarparak onaylamayan sesler çıkardı ve, "Kookie, sevilmeyi Barbie'den daha çok hak ediyor," dedi. Tebessümü sözlerindeki hüznü gölgelercesine parlamaya devam ediyordu.
Jungkook kaşlarını çatarak, "Duymamış olayım," dedi. Bu sırada oğlanın kendisinden takma ismiyle bahsetmesi içini gıdıklamıştı fakat bunu görmezden gelmeyi denedi.
"Seni öyle çok seveceğim ki Barbie, bundan sıkılacaksın."
Jimin elini sevgilisinin avuçları arasından kurtararak adamın tenini okşadı ve önce koluna, oradan da boynuna yükseldi. Sıcak dokunuşu adamın keskin çene hattına yerleştiğinde kendi heyecanlı kalp atışlarını hissedebiliyordu.
Birbiriyle orantılı şekilde açılamayan gözlerini karşısındaki aşk dolu gözlerle buluştururken öylesine mutluydu ki, sevgilisinin bunu bakışlarından okuyabileceğinden emindi.
Dudaklarının arasından ufak bir kıkırtı döküldüğünde, "Şapşal Kookie," demişti. "Üzerindekini neden giydiğini şimdi anladımmış. Senden sıkılabileceğimi düşündüğüne göre delirmiş olmalısın!"
Belki de haklıydı, zira o an kendisine dışarıdan bakabilseydi eğer, bir çiçek çocuğa sarf ettiği sevgi sözcüklerini yanlış duyup duymadığını hayretle sorgulardı. Biricik sevgilim, ha? Jungkook gerçekten delirmiş olmalıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
barbie || kookmin
FanficJeon Jungkook, Park Jimin'in var olduğunu iddia ettiği pembe trolleri görebilmek için saklandığı karanlık kuyuyu terk ediyor.