↯ 3. ↯

116 30 34
                                    

Sia,
I'm in here


Ruhu kanser olan kız çocuklarına ve onları seven adamlara...

İşte yine oradaydı.

Uzun, kahve saçlarını omuzlarına kadar kestirmişti.
Saçları uzunken daha güzeldi ama kısa saçlar daha çok yakışmıştı. Önünde yine mavi kapaklı defteri duruyordu. Asla yanından ayırmazdı.
Bir şeyler yazar, sonra kafasını kaldırıp kalabalığa bakardı. Ardından sıkılır pencerenin önünde gökyüzünü izlerdi. Bıraksan kuş olup uçacaktı sanki.

Özgürlüğü istediğini biliyordum.
Hatta özgürlük de değil, sınırsız olmak istiyordu.
Özgür değil.
Sınırsız...

Güldüğünü hiç görmemiştim.
Okula geleli bir, iki ay olmuştu ki hakkında kimse bir şey bilmiyordu.
Evine ve ailesine kadar her şeyi öğrenmiştim, sanırım.
Tek başına yaşıyordu, bu her ne kadar can sıkıcı olsa da ara sıra kontrole gelen bir arkadaşı vardı.
Ailesiyle arası iyi değildi, kaçmıştı sanki.
Belkide kaçtığı bu tanıdık kalabalık değildi.

Kendisi bile farkında değildi, saçlarının arasından usulca dünyaya bakıyor, sonra hemen kendi dünyasına kaçıyordu.
Hiçkimsenin ulaşamayacağı bir dünyaya sahipti,
Ona sadece kelimeler dokunabiliyordu.
Ruhunda bıraktığı izlere şahit olmuştum.
Kelimeleri keskindi ama kanatmıyordu.

Ruhunda kelimelerin kanlı pençe izlerini taşıyordu.

Onu ilk gördüğümde elinde birkaç kitap koşturarak derse yetişmeye çalışıyordu.
Onun için yeni okulunda ilk gündü.
Uzun saçları karışmış, yüzünde dağılmıştı.
Saçlarını toplamayı sevmiyordu ama bileğinde daima siyah bir toka olurdu.
Gözlerinin renginden hiç emin olamamıştım. Gözlerini herkesten sakınıyordu.
Aceleyle koşarken elindeki kitaplardan birinden bir kağıt düşürmüştü yere.
İlk günden ona ait bir şeye sahip olmak şanslı hissettirmişti, onunla yan yana gelmek bile şanstı benim için.

Tek bir cümle... Onun ruhunu görmeme yetmişti.
Ruhu kanser olmuş bir kız çocuğuydu.

İç çekerek ona bakmaya devam ettim.
Başını eline yaslamış gökyüzünü izliyordu.
Bir an gözlerini sınıfta gezdirdi, sanki onu izlediğimi hissetmiş gibi.
Ama o hiç bilmezdi, uzaktan uzaktan onu nasıl içime işlediğimi.
Sonra yanına bizim sınıftan bir çocuk yaklaştı, bu Mert'ti.
Bir şeyler söyledi. Her ne dediyse çantasını ve defterini aldığı gibi sınıftan çıktı.
Kendime engel olamayacak arkasından gittim. Merdivenlerden sonra gözden kayboldu.
Hiçbir koridorda göremeyince kendime kızdım, daha hızlı olmalıydım.
O çocuk ona ne söylemişti?
Kızmıştı besbelli.
Geçen gün beden eğitimi dersinde olanlarla mı ilgiliydi?
O derse girememiştim.
Ne olduğunu kimse anlamamıştı ama o odada bir şeyler olmuştu.

Onu bulamayacağımı anlayınca koridordan dönüyordum ki onu kollarımın arasında buldum.
Şaşkınlıkla donakaldım.
Çikolata kokusu burnuma dolduğunda dizlerimin titrediğini hissettim.
Başını kaldırıp bana baktı.
İlk kez...

Kollarını sıkı sıkı tutarken yüzünün her bir karışını ezberlemeye çalıştım.
Biliyordumki bir daha böyle bir fırsatım olmayacaktı.
Yüzünü ayrıntısıyla çizebilecektim.
Kollarımdan kurtulduğunda bir an bırakamayacağımı sandım.
Yüzünü eğip kendini saçlarıyla gizlerken dudaklarının arasından kısa bir özür geveleyip yanımdan geçti.

Arkasından bakarken yüzümde oluşan gülümsemeye engel olamamıştım.
Ona dokunmuştum.
En önemlisi, artık gözlerinin ne renk olduğunu biliyordum.

SON 🌹

Bölümü Gri tarafından yazarken bölüm başlığında  " "  böyle bir işaret olacak.
Gri'yi de zamanla Aden'le birlikte tanıyacaksınız.
Geceniz iyi olsun!

Ateş.





Satır Çizgilerindeki PortrelerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin