"Bana bak İpek, gelip sana sorarsa bir kız bıraktı gitti de tamam mı? Ben içerde olacağım, bak eğer farklı bir şey dersen seni ellerimle boğar mezarını aha bu filtre kahveyle sularım anladın mı?"
Elimdeki filtre kahve termosunu yerine bırakıp İpeğe baktım.
"Meriç al şunu başımdan!"
Meriç gülerek beni arkaya çekerken, Moren'in eksiklerini gidermek için işe koyulduk. Dün burnuma düşen telefon yüzünden yine başıma gelmeyen kalmamıştı. Zaten başıma ne gelse böyle saçma şeylerden geliyordu.
"Sen şey yapsana, git yerleri sil ben hallederim mutfağı."
"Olur."
Meriç'i uyarıp viledayı aldım ve mutfaktan kafe kısmına geçtim. Viledanın suyunu süzdürüken bir kaç müşteriyi rahatsız etmemek için kapı tarafından başlamaya karar verdim.
Yerleri silmeye kendimi kaptırmışken kapının açılma sesini duydum. Kafamı yerden kaldırıp gözümün önünde ki saçı çekip gelen kişiye baktım.
Kalbimde ya da midemdeki kelebekler kanatlarını çırparken elimdeki vileda sopasına yaslandım.
Arın güneş gözlüklerini gözünden çıkarıp kot ceketinin cebine astı ve kasaya ilerlemeye başladı. İpek'le konuşup, dosyayı istediğinde İpek eğilip alttan dosyayı aldı ve Arın'a uzattı.
Arın dosyayı alıp bir kaç bir şey dedikten sonra kasadan ayrılıp kapıya ilerledi. Moren'den çıktığında kapıya bakmaya devam ettim.
Acaba dosyasından bir resmi aldığımı fark eder miydi? Beni en çok etkileyen resmi ondan bi anı kalsın diyerek almıştım ve umarım fark etmezdi.
Gözlerimin önünde sallanan elle kendime geldiğimde, Meriç ve İpek bana bakıp gülüyorlardı.
"Vileda sopasını Arın diye hayal etti bence ondan koala gibi yapışmış."
"Yok yok birazdan ilişkiye girecek viledayla, ondan."