"Yani şimdi bu güzelim kafe yıkılacak mı?"
İpek, ben ve Meriç Moren'de oturmuş sabahtan beri Moren'i topladığımız için dinleniyorduk.
2 gün önce Moren'in sahibi gelmiş ve Moren'in birleşik olduğu binanın yıkılacağını söylemişti. Bizede Moren'in tüm eşyalarını toparlamak kalmıştı.
Masa, sandalye ve kolileri nakliyeciler alıp Moren'in sahibinin deposuna götürecekti.
"Maalesef..."
Eskiden kahve yaptığımız tezgahın olduğu yere oturmuş Moren'le sessizce vedalaşıyorduk hepimiz. Burası benim Arın'ı tanıdığım yerdi. Burası benim uyuduğum, uyandığım, çalıştığım, ağladığım yerdi...
Gözümden akan yaşları sildim ve İpek ve Meriç'e baktım. Benden farklı değillerdi.
"Kızlar, ben size bir şey diyeceğim."
Meriç'in sesiyle İpek ve ben ona döndük.
"Ben İtalya'ya gitmeye karar verdim."
"Ne?" İpekle aynı anda sorunca Meriç irkildi.
"Ailem hiç olduğum gibi kabul edemedi beni biliyorsunuz... Bende Moren'e başlarken para biriktirip buradan gitmeyi istiyordum... patron gelip haber verdiğinde bankada biriken miktara bakınca kafamdakinden çok daha fazla biriktirdiğimi fark ettim. Ne kadar üzülsemde bir hafta sonra Moren diye bir yer olmayacak. Bende gideceğim."
Sessizce Meriç'i dinlerken ilk hönkürme sesi İpek'ten geldi. İçli bir şekilde ağlamaya başlayan İpek'le bende daha fena bir şekilde ağlamaya başladım.
"Ya ağzına tükürdüklerim! Size oralardan bir enişte bulup fotoğraf atacağım, üzülmeyin bu kadar!"
Meriç'e bakıp ağlamaya devam ettim...
Moren yıkılıyordu, Meriç gidiyordu...
"Nasıl olacak? Paran yetecek mi?.." İpek soru sormaya devam etti, Meriç yanıtladı. Ben ağlamaya devam ettim. Biraz ağlamaya ihtiyacım vardı şu durumda.
Arın'ın beni almaya geleceğiyle ilgili bir mesaj atmasıyla ben oturduğum yerden kalktım ve onlarda kalktı.
"Bak bizi hiç unutma tamam mı? Nerde, ne zaman istersen seninle olmaya, senin tercihini desteklemeye hazırız biz... hatta dur!" Karşı duvarda gördüğüm çerçeveyle oraya koşturdum ve çerçeveyi duvardan alıp Meriç'e tekrar koştum.
"Bak, ne zaman ülkeni ve bizi özlersen bu Çerçeveye sımsıkı sarıl olur mu? Çünkü hepimiz aynı anda aynı insanı özlüyor olacağız..."
Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün çerçevesini Meriç'e verdiğimde artık hepimiz hönküre hönküre ağlıyorduk...
Bir araba kornası sesiyle hepimiz Moren'in önünde tekrar vedalaştık ve ben Arın'ın arabasına gittim.
Arabaya bindiğimde en çok ihtiyacım olan şeyi yapıp Arın'a sarıldım ve onun boynuna gözyaşlarımı akıttım.
"Şş, Sarışın... Yapma böyle..."
Arın saçlarımı okşayarak beni sakinleştirirken ben onun boynundan kafamı çektim.
Arın'a baktığımda onun da gözleri dolu doluydu. Elini yanağıma koyarak gözlerimi sildi ve bende onun yanağına elimi koydum...
"Annem yarın kemoterpiye başlıyor..."
"Meriç burdan gidiyor, Moren yıkılıyor..."
İkimizde birbirimizin dediklerine şok olmuş bir şekilde kalmıştık. Arın'la üç gündür görüşmüyorduk çünkü Arın'da bende çok yoğunduk ve çok da özlemiştik birbirimizi... Ama bu üç günlük sürede önemli şeyler olmuştu...
-"Yarın, Annenin yanında olalım..."
Arın sessiz kaldı. Yine onun balkonunda susmus geceyi dinliyorduk. Benim göğsüme yatmıştı ve ben onun saçlarıyla oynuyordum.
"Olalım." Arın daha fazla sessiz olabilirmiş gibi sustu.
Sanki şuan göğsümde yatan 21 yaşında bir genç adam değil de 4 yaşında bir çocukmuş gibi hissediyordum ve aynı zaman da o çocuğu gelecekten korumak istiyordum...
-
Gecenin koyu saatlerinden birinde gözlerimi açtığımda, nasıl uyuduğum hakkında düşüncelerimle boğuştum bir kaç saniye.Büyük ihtimalle uyuyakalmıştım ve Arın yine beni yatağa taşımıştı.
Bu çocuk hep beni taşıyordu zaten ve tek kelime söylenmiyordu...
Kafamı yana çevirdiğimde, Arın'ın loş bir ışıkta tuvalini boyadığını gördüm. O kadar güzel duruyordu ki şuanda...
Sessizce telefonumu bulup fotoğrafını çektim, boyaya kendini öyle vermişti ki fark etmemişti ona yaklaştığımı.
Onu izleyebileceğim, cam kenarındaki sandalyeye oturdum ve izlemeye başladım.
Sanat aradım ben hislerimizde, oysa sen başlı başına bir sanattın...
Arın'a karşı içimde gittikçe büyüyen bir sevgi vardı ve asla azalmıyordu... Aksine deli gibi bir çekimle daha çok bağlanıyordum O'na.
Arın'ı izlerken sabahın ilk ışıkları odaya girmeye başladı ve Arın saatlerdir uğraştığı resimden kafasını kaldırdı. Beni gördü.
"Ne zaman uyandın Sarışın?"
Ayağa kalktı, tuvalinin durduğu şovalyeyi ters çevirdi ve görmemi engelledi.
"Bilmiyorum ki, seni izleyince saat kavramımı yitirdim..."
Arın tam önümde durdu ve dizlerinin üstüne çöktü.
"Bak sen..." avuç içlerini yanaklarıma kapattı ve sessizce sevdi beni.
"Bugün uzun bir gün olacak biraz daha uyumalıyız."
Kafamı salladım ve ona sarıldım.
Benimle kendini paylaşmasi en çok sevdiğim huyuydu. Kendini paylaşmaktan asla çekinmiyordu benimle, sıcaklığını, tenini, saçlarını, gözlerini, ellerini, bedenini, kıyafetlerini...
En çok da ruhunu benimle paylaşıyordu.
"İyi geceler güzelim." Dedi birlikte uyumak üzereyken, onun kolunun altında uykuya dalmak üzereydim ve bende mırıldandım.
"İyi geceler sevgilim..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ANONİM: Aynı Gökyüzü
Storie breviEtibur_çak: İpek senin kullanıcı adına tüküreyim! Etibur_çak: Senin yüzünden tanımadığım bir çocuğa mesaj attım! Hemde ağlayıp delirirken! Etibur_çak: Senin kıçında hava fişek patlar inşallah!