"İpek midem çok kötü, var mı yanında bulantı geçsin diye bir ilaç?"
Saçlarımı kocaman bir topuz yapmıştım ve Moren'in en yoğun saatlerini iğrenç bir bulantıyla atlatmaya çalışıyordum.
"Yanımda yok canım benim, Meriç'e soralım?"
İpek beni kasada bırakıp Meriç'in yanına giderken kulaklarımın uğuldadığını hissediyordum. Moren'in tüm masaları doluydu ve insanların uğultusu mide bulantımı arttırıyordu.
"Meriç'te de yokmuş, bana bak Arın'la bir halt mı yediniz yoksa? Hamile misin?"
İpeğe şokla bakarken durdum, hayır bir halt yememiştik. Arın'ın evinde kalmamın üzerinden 3 hafta geçmişti ve çok mutluyduk, sürekli görüşüyor, konuşuyor ve geziyorduk.
"Saçmalamaz mısın İpek, sabah işe gelirken bir yerden tost yemiştim ondan galiba."
Her ne kadar Arın'a bir büfeden tost alacağımı söylediğimde o kızıp yemememi istese de ben canım çok istediği için yemiştim ve şuan delicesine pişmanlık duyuyordum.
"Zehirlendin mi yoksa?"
"Bilmiyorum, mide-
Cümlemi bitiremeden İpeğin üzerine doğru öğürmüştüm. İpek şokla bana bakarken, hızlıca tuvalete doğru gittim ve kapıyı kapattım.
"Burçak açsana kapıyı, bayıldın mı yoksa?"
İçim dışıma çıkana kadar kusmuştum ve midemde hiçbir şeyin kalmadığına yemin edebilirdim.
"Tamam dur,"
Elimi yüzümü yıkayıp dışarı çıktığımda, İpek ve Meriç bana bakıyordu.
"Eve gitmek ister misin?"
"Hayır, yarın izin günüm zaten. Kalmadı içimde bir şey zaten toparlarım şimdi."
"Bak daha kötü olursan, Arın'ı ararım ve seni gelip almasını söylerim haberin olsun."
İpeğe gözlerimi devirdim ve mutfağa ilerledim. Bir bardak su içip kasaya geri geçtiğimde, Moren'in yavaş gavaş doluluğu bitiyordu.
Ama ben daha çok halsizleşmiştim ve midemin bulantısı daha da artmıştı.
"İpek, kasaya baksana." Diyip tekrardan tuvalete koştuğumda, içtiğim bir bardak suyun midemi yaktığını hissettim. Gözlerimden yaşlar aka aka tekrar içimdekileri çıkarttım.
Boncuk boncuk terliyordum ve her yerim titriyordu.
Elimi yüzümü yıkayıp kapıdan çıkacakken yer ayaklarımın altından kaydı ve yere düştüm. Dizimin acısına mı halime mi ağlasam bilemediğim bir şekilde ağlıyordum ve ne yapacağımı bilmiyordum.
"Burçak açsana kapıyı!"
Meriç kapıyı zorlarken zorla uzanıp kapıyı açtım ve elimi karnıma bastırdım.
"Sen baya zehirlenmişsin," Meriç yanıma çöktüğünde tekrar nükseden bir kusma hissi oldu.
"Sanırım tekrar kusacağım."
Tekrar kusarken deli gibi ağlıyordum ve sebebini bilmiyordum. Çıldırmak üzereydim.
-
Moren'in arka kısmında koltukta iki büklüm yatıyordum ve bu yaşadığım his berbat bir şeydi. Mideme her an tekme yiyormuşum gibi hissediyordum."Sana o tostu yememeni söylemiştim değil mi?" Arın'ın ne zaman geldiğini bilmiyordum. Sürekli gözlerim bulanıyordu ve göremiyordum.
"B-ben," nasıl böyle olduğumu bilmiyordum, göremiyor ve konuşamıyordum.
Kulaklarım uğulduyordu.
Arın beni kucakladı ve yürümeye başladı. Bir şeyler diyordu ama duyamıyordum. Sesi çok uzaktan geliyordu.
Bir kaç zor dakikanın ardından kafam bir koltuğa değdiğinde, acılı bir uykuya çekildim.
-
Gözlerimi açtığımda, bir hastane odasındaydım, görüşüm düzelmişti ama midemdeki kramplar ve bulanmalar devam ediyordu. Hayal meyal Moren'de olanları hatırlıyordum ve Arın'ın beni taşıdığını hatırlıyordum.Kolumda serum vardı.
Kapı sesi duyduğumda Arın'ı gördüm ve ona baktım.
"Sanırım sana kızmam gerekiyor, "
Yanımdaki koltuğa oturduğunda, eli elimi kavradı.
"Özür dilerim, seni dinlemeliydim..."
"Eğer ateşin düşmeseydi mideni yıkayacaklardı. Hepimizi korkuttun."
Yaşlar gözümden akmaya başladı ve neden olduğunu bilmediğim bir şekilde deli gibi ağlıyordum.
"Özür dilerim, özür dilerim..."
"Tamam, tamam bak geçti, iyisin şuan. Mideni de yıkamadılar, sakin olabilirsin."
Arın gözlerimdeki yaşları silerken onun da gözlerinin dolu olduğunu gördüm.
"Geçti, geçti..."
-
Arın'la hastaneden çıktığımızda İpek ve Meriç'i iyi olduğuma ikna etmek için epey uzun bir telefon görüşmesi yapmıştım.Hepsi gerçekten korkmuştu ve sebepleri bendim. Hepsinden özür dilesem de ne deseler haklılardı.
Arın'ın arabasındaydık ve nereye gittiğimizi bilmiyordum. Kafamı cama yaslamıştım ve camın yansımasından Arın'ı izliyordum.
"Üşüyor musun hala sarışın?"
Hava soğuk diye arabasındaki ceketini bana giydirmişti ve ısıtıcıyı açmıştı.
Arın'a doğru dönerek "Teşekkür ederim," dedim.
"Etme, sadece kendine dikkat et."
Kafamı salladım ve önüme döndüm. Araba yavaşlayıp yolun kenarında durduğunda Arın kemerini çözüp bana döndü. Bende ona döndüm.
"Neden durdun?"
Cevap vermeden beni kollarının arasına çekti ve sarıldı.
Çok güzel sarıldı...
Arın'ın kolları altında dünyanın en güvenli yerinde gibi hissediyordum.
Konuşmadan sarıldık sadece birbirimize, kollarında tekrar can bulmuş gibiydim.
Ayrıldığımızda gülümsedim ve o da gülümsedi.
"Seninle kelle paça ve işkembe içecektik, ne dersin?"
İçten gelen bir kahkaha attığımda O da kocaman gülümsedi.
"İşkembeye hiçbir zaman hayır diyemem..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ANONİM: Aynı Gökyüzü
Kısa HikayeEtibur_çak: İpek senin kullanıcı adına tüküreyim! Etibur_çak: Senin yüzünden tanımadığım bir çocuğa mesaj attım! Hemde ağlayıp delirirken! Etibur_çak: Senin kıçında hava fişek patlar inşallah!