"Ne yani siz şimdi..."İpek devamını getiremedi çünkü heyecandan nefesi kesilmişti.
"Galiba evet biz..."
"Allah'ım şu mübarek günde iki gerizekalıya cümlenin sonunu getirmeyi göster Ya'Rabbim!"
Meriç ellerini açarak dua eder gibi yaptı ve yalandan bir yakarış sergiledi.
İpek ve ben güldüğümüzde ben hala dün gece olanların etkisindeydim.
Artık resmen beni biliyordu, tanıyordu. En önemlisi harika bir anıya sahiptik.
Burçak: Bugün gelecek misin kahve içmeye??
Arın: Bilmiyorum, hazırlamam gereken sunumlar falan var. Yetiştirirsem belki akşama doğru gelirim.
Burçak: Tamamdır, iyi hazırlanmalar :)
Arın: Sana da iyi çalışmalar :)
Günün geri kalanın da Cumartesi olduğu için Moren o kadar kalabalıktı ki bir sigara molasına bile çıkamamıştım. Saçımın arasına bir kalem tutturup topuz yapmıştım ve dün gece pek uyumadığım için çok yorulmuştum. Ben sipariş alıp iletirken Miraç servise çıkıyordu İpek ise hazırlıyordu.
Sipariş almam gereken son masaya gidip siparişleri not ettim ve İpek'e verdim kağıdı.
"Ağağaaa çok yoruldum."
"Şu yoğunluk geçsin söz ikişer ikişer içeceğiz sigaraları."
İpek'le gülüşüp arkadaşlarıma yardım ettim ve yoğunluğu atlatmamızı kolaylaştırdım.
Dolu dolu ve nasıl geçiğini anlayamadığım iki saatin sonunda Hepimiz bitmiştik.
Birisinin kafamdaki kalemi çektiğini hissettim.
"Bana bak çirkin ördek yavrusu, en sevdiğim kalemimi bir daha kafana takarsan sana bit bulaştırırım. "
Meriç'in gözlerine kedi yavrusu gibi baktığımda O da bana öyle baktı.
"Hazır yoğunluk geçmişken, geç şurada uyu istersen?"
Ne yaparsam yapayım Meriç bana dayanamıyordu.
"Gerçekten mi?"
"Gerçekten, uyu hadi ben bakarım senin yerine. "
"Ya Arın gelirse?"
"E gelsin, bizde eniştemizle iki sohbet ederiz."
Güldüm ve Meriç'in yanağından bir makas alıp kafamı koltuğun yastığına koydum.
-
Bir yerden bir yere taşındığımı hissediyordum. Bu hisle gözlerimi araladığımda Arın'ın kollarında olduğumu fark ettim."Arın?"
Uykumdan dolayı çatlamış sesimle sadece onun adını söyledim.
"Burçak?"
Aklıma ilk gelen soruyu sordum.
"Neden senin kucağındayım."
"Geldim, bir kahve içtim baktım uyanmadın bende alıp götüreyim dedim. Arabama gidiyoruz."
"İndirsene beni,"
Arın dediğimi yapıp bacaklarımı tutan kolunu yana doğru kırdı ve ayaklarımı yere temas ettirmemi sağladı.
"Özür dilerim, sadece dinlenmek istemiştim baya uyumuşum."
"Seni uyuyorken izlemek çok keyifliydi."
Dar bir sokakta yanyana yürürken, Moren'in arka kapısından çıktığımızı anladım.
"Saat kaç?" Karşıdan karşıya geçmek için ışık bekliyorduk ama yollar bomboştu.
"Gece yarısını geçti. The notebook izledin mi?"
"Evet,"
Arın'ın avcu avcuma kaydı ve beni yolun ortasına çekti.
"O zaman bu gecelik 1940'lı yıllara gidelim mi?"
Yollar bomboştu, araba yoktu, Arın'ın avcu avcumdaydı.
Arın ile ana caddenin ortasında, gecenin bir yarısı dans ederken buldum kendimi. Bu ana inanmak...
Çok güçtü.
Dans etmek için müziğe yada loş bir ortama ihtiyacımız yoktu. Tüm gün koca bir şehrin gürültüsüne mağruz kalan kulaklarımızın uğuldaması en büyülü sese dönüşebilirdi. Sokak lambalarının ışığı en güzel restorantlardakine bin basardı.
Sevdiğinizle en vasat yer, en güzel yere dönüşebilirdi.
-
0
3:02, 1619
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ANONİM: Aynı Gökyüzü
Short StoryEtibur_çak: İpek senin kullanıcı adına tüküreyim! Etibur_çak: Senin yüzünden tanımadığım bir çocuğa mesaj attım! Hemde ağlayıp delirirken! Etibur_çak: Senin kıçında hava fişek patlar inşallah!