Perdenin arasından içeri sızan ay ışığının vurduğu zemine baktım ve gülümsedim. İstediğimi elde etmenin sonucuyla gelen gülümseme beyaz yüzümde derin bir şekilde yerini almıştı. Ayakta dikildiğim yerden pencereye doğru adımladım. Yerde yatan bir cesedin üstüne basıp geçtim ve pencerenin yanına geldim. Ellerimi kalın kahverengi perdeye uzattığımda gözlerim ellerime takıldı. Perdeleri tutan uzun kemikli parmaklarımın üzeri kan lekeleriyle süslüydü. Hızlı bir şekilde iki yana doğru attığım perde toz bulutları oluşturarak açılmıştı. Tüm yüzümü kaplayan dolunay ışığıyla derin bir nefes alıp kan kokusuyla dolu havayı ciğerlerime çektim.
Bendeniz Adeo Symeon Angelhybrid. Gururlu bir psikopat.
Arkamı hızla dönüp ellerimi birbirine vurdum ve şaheserime baktım. Odadaki beş kişinin kafaları ve vücutlarını yaklaşık bir buçuk saatlik uğraştan sonra yapboz halinde değiştirebilmiştim. Mesela şurada ki kadının kafası bence o adamın vücuduna çok yakışmıştı. Yüzümdeki gülümseme yerini sırıtmaya bıraktı. "Ah" diyerek iç çektim. Bu görüntünün zevki içimi titretiyordu. Odadan onları uyandırmak istemiyor gibi sessiz adımlarla çıktım ve kapıyı yavaşça örttüm. Elimi saçlarıma attığımda minik tıkırtılar duymamla beraber etrafı dinlemeye başladım. Sessiz mırıltılar geliyordu. Gözlerimi binanın içinde usulca dolaştırdım ve yukarı çıkmaya başladım. Ayakkabılarım zeminde tok sesler bırakırken dudaklarımda anlamsız bir melodi dolaşıyordu.
Tam karşımda duran kapıya doğru yürüdüm. Elimle geçebileceğim kadar bir aralığı kapı gıcırtısı eşliğinde açtığımda mırıltılar aniden kesildi. Donuklaşan yüzüme tekrar bir gülümseme kondurdum ve evin dar koridorundan geçerken her yere sinen insan kokusuyla burnumu kırıştırdım. Demek ki hala yaşayanlar vardı. Düşünce içimde bir yerlerde kıpırtıya yol açarken sağa döndüm. Tam yanımda duran kapı dışında bir tane koridorun sonunda ve iki tane de yanlarında olmak üzere üç kapı vardı.
Elimi çenemde gezdirirken "Hmm..."diye mırıldandım. Yanımdaki kapıyı açıp baktığımda buranın banyo olduğunu gördüm. İçeri girip dolaplara ve duşa baktım. Burası boştu. İlerleyip sağdaki kapıya girdim. Ufak nefes alışlar duyuyordum ama buradan gelmiyordu. Bu sefer ses çıkartmadan parmak uçlarıma basarak koridorun sonundaki kapıya doğru gittim. Kapıyı sakin bir şekilde açtığımda derli toplu mutfak az daha gözlerimi yaşartacaktı çünkü birazdan dağılacağından emindim. Masa örtüsünün altından gelen kıpırtıları duymamış gibi yapıp yakınımdaki dolaptan bir bardak aldım. Kendi evimdekinden bile daha rahat davranıyordum. Çaydanlığa su koyup ocağı yaktım ve rafta duran kahveden alıp bardağa koydum.
Su kaynarken yan taraftaki balkon kapısını açtım. İçeri dolan gecenin serin havası vücudumu rahatlatmıştı.
Dışarıdaki sessiz manzarayı izlerken "Sende bakmak ister misin?"dediğimde nefesler bir an durdu. Kalp atışları hızlanırken yüzümdeki sırıtış artık mimiklerimi ağrıtmaya başlamıştı.
"Ne diyeceğim biliyor musun?" yavaşça omzumun üstünden arkama baktım "Belki de seninle bir anlaşma yapabiliriz."
Kaynayan suyun sesi kulaklarımı doldururken ellerimi cebime koyup ocağa yürüdüm. Suyu olağan bir sakinlikle bardağa koymaya başlarken gelen hızlı ve minik adım sesleriyle dudaklarımı öne doğru büzdüm. Tam arkamdayken hızlıca yana çekildiğimde tezgaha çarptı.
Elimdeki çaydanlığı kaldırıp kafamı sağa sola salladım "Birinin elinde sıcak su varken koşmamayı annen sana öğretmedi mi?"
Dağılan saçlarının altından bana bakıp sinirle soludu. Yüzüme sevecenlikten fazlasıyla uzak olduğunu bildiğim bir gülümseme kondurdum. Aynı buz dağının görünen kısmı gibi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAN YAZITI (+18)
ParanormalOnun ölüm kokan bedenine bakarak iç çektim. Kırmızılar içindeki vücudu artık hayatta olmamasına rağmen hâlâ şok dalgalarıyla sarsılıyordu. Yanına eğildim ve kafasını kendime doğru çevirdim. Gözlerindeki tüm hayat enerjisi akan kana karışıp gitmişti...