Satır On Bir "BAĞIN İÇİNDEKİ BAĞIMLILIK"

94 27 237
                                    

Kırmızı sıvı dolu bardağı elimde bir kere daha çevirdim. Açık pencereden içeri sızan dolunayın ışığı beyaz çehremi aydınlatıyordu. Ah! Ne ironikti böyle. Ruhumun ikileminde yaşarken aslında gerçekten bölünmüş bir bedenin birleşmiş halini tenimde taşımak.

Elimi aya doğru uzattım. Oldukça yakın görünüyordu ama, avucumu kapattım, aslında sadece bir tür yanılsamaydı. Dokunamazdınız. Elim kucağıma geri düştü, başım da koltuğun arka kısmına... Gözlerimi kapatıp aklıma gelen bir alıntıyı mırıldandım;

''Ölümün taklitçisi derin uyku,

Onun üzerinde yata durur böyle hantalca,

Kilisedeki bir mezar taşı gibi donuk kalsın hisleri''

Ah Shakespeare. Ne güzel şeyler söylüyorsun da hislerime dokunuyorsun. Benim bile ulaşamadığım ruhumla konuşuyorsun.

İç çektim.

Melek yan taraftaki yatakta öylece uyumaya devam ediyordu. Sakince ona baktım. Daha çok küçüktü. En fazla kaç yıl yaşamış olabilirdi ki? 30 mu?

Gözlerimi kısıp uykusunda bile ağlamaklı olan yüzüne baktım. Daha bir çocuktu. Yüzümü tekrar aya döndürüp acıyan gözlerimi parlak ışığına diktim. Shakespeare yine benim için konuşmuştu;

''Çok korkuyorum'' demişti Cymbeline'de ''Bu cennet meleğinin yanında bile, cehennem azabı çekiyorum''

《~》

Justus önüne kızarttığı patatesleri koyarken meleğe baktı "İyi misin?"

Yorgun halde duran gözlerini zar zor açıyordu. "İyiyim" diye fısıldadı.

Justus'la birbirimize baktık. Vampir olmasak duyulmayacak kadar sesi gitmişti. Justus karşısına oturduğunda bende tezgahın ucundan onları izlemeye devam ediyordum. Kollarımı mermere yaslayıp ağır ağır patatesleri çiğneyen Erin'e baktım. Ağzına attığı sebzeyi, koyunun geviş getirişi kadar yavaş hareketlerle eritip yutuyordu.

İç çektim.

Melek eliyle tabağı itip"Yeter bu kadar" diye fısıldadığında gözlerimi kıstım. Justus hafifçe öne doğru eğilip "İnsan tarafının yemeğe ihtiyacı var Erin" dedi. Sesi oldukça yumuşak çıkıyordu. Dudaklarım karıncalanırken hafifçe gülümsedim. İlginçti. Justus neden birine böyle nazik davranıyordu ki?

Omuz silktim.

İçimde rahatsız bir his belirirken boğazıma tırmanan yumruyu yutkunarak bastırdım. Göbek bağımız yoktu ya. Değil mi?

Ellerimi soğuk taştan çekip doğrulduğumda ikisi de bana baktı. "Yemek yiyeceğim" dedim. Sesim istemesemde donuk çıkıyordu. Justus'u es geçerek meleğe baktım "Ben gelene kadar hazır ol".

Bana yorgunca kafasını salladığında gözlerini bana diken vampire bakmamakta ısrar ediyordum. Sanırım açlıktandı. Yemek yerdim geçerdi. Yutkundum ve arkamı dönüp hızla evden çıktım. Kapı arkamdan sertçe çarptığında içimdeki nedensiz öfkenin sadece karın gurultumdan kaynaklanmasını istedim. Hakeza, elimden çıkacak ufak bir kazayla melek her an can verebilirdi.

Kaşlarımı çatıp gözüme vuran güneşle yüzümü buruşturdum "Bencil bir adamım ben"

Kasabaya inmem gerekiyordu. Sabahın erken saatlerini aştığımız için dikkat çekmeyecek bir bölge bulmak zorundaydım. Sakince yürümeye başladım. Sanırım işim yine mezar bekçilerine düşmüştü.

*

Ağzımın kenarını silerek içeri girdiğimde karşımda Justus'u beklemiyordum. Girişdeki tekli koltuğa çökmüş kitap okuyordu. Ayağımla kapıyı örttüm ve sırıtarak ona doğru yürümeye başladım. Beni duyuyordu ama başını kaldırmadı. Gidip koltuğun koluna oturdum ve yüzüne baktım.

KAN YAZITI (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin