Yavaşça arabayı park yerine yaklaştırdığımda içeriye büyük bir sessizlik hâkimdi.
Solana "Şimdi de burada mı bekleyeceğiz?"diye sorduğunda iç çektim.
Melek "Sanırım"diye mırıldandı ve devam etti "Az önce neler oldu?"
Sorusunu es geçip "Evet" dedim ve dikiz aynasından cadının çocuklaşmış yüzüne baktım "Burada bekleyeceğiz."
Meleğin üzüntüsü derime çarpıp geri döndü.
Solana bana bakarak sırıttı.
Cadıdan kati'yen hoşlanmıyordum. Yıllar önce ilk karşılaşmamızda da içime sinmeyen bir enerjisi vardı ve sırf bu yüzden bile fellik fellik uzak kaldığım mahluklardan bir tanesiydi. Yüzümü buruşturdum. Birinin varlığı rahatsız eder miydi? Ediyordu.
Belli bir süre sonra Erin "Şey" dediğinde ona döndüm. Gözlerini ikimizde gezdirdikten sonra başını eğdi "Eğer sen Justus'u hatırlayamadıysan," Solana'ya baktı "Symeon'ı nasıl hemen tanıdın?"
Solana koltuklara ellerini yaslayarak öne doğru eğildi ve kıkırdadı "Onu unutmak mümkün mü nefilim?" Bana baktıktan sonra Erin'e geri döndü "O adama yaptıklarını gördün değil mi? Symeon her zaman böyleydi. Gittiği yere," ellerini abartıyla hareket ettirdi "Kaos götürür ortalığı karıştırırdı ki" bana gözleri devirerek baktı "Pek değişmediğini görüyorum."
Melek "Tamam onu anladım ama yüzünü nasıl tanıdın onca yıldan sonra? Sonuçta kan çıkaran biri olarak sadece Symeon yok..."diye konuşurken, kan olan ellerime bakıyordum. Tenime akan sıvı gergin bir his oluşturmuştu. Yavaşça parmaklarımı hareket ettirerek kuruyan kanların birbirinden ayrılmasını sağladım. Neyse ki bu kan bir izbanduta aitti de, yaşlı moruğunki kadar iğrendirmiyordu.
Solana güldü "Beyaz saç, beyaz ten ve her şeyi gibi açık mavi, meleğimsi gözler..." dikiz aynasından ona baktığımda kaşlarını kaldırdı "Bence akılda kalmayacak bir tarafı yok. Baksana," dedi ve küçük boyutlu parmağıyla beni gösterdi "Kirpikleri bile beyaz."
Erin "Ama bir göz-"diye başladığında ona bakarak gülümsedim ve "E haydi kızlar." dedim. Melek gözlerini kırpıştırarak bana baktı ama sustu. Devam ettim "Justus gelmek üzeredir," cadıya döndüm "Biraz eskileri yâd etmeye ne dersin Aintzane?"
**
''Oo'' dedim kapının girişinden aynanın karşısında oturan meleğe bakarak. Bana sadece gözlerini döndürdü ve kulağına küpeyi takarken ''Ne?'' diye sordu.
Yüzümdeki sırıtış genişlerken kollarımı birbirine kenetledim ''Demek süsleniyorsun.''
Gözlerini devirerek tekrar aynaya çevirdi. Justus akşam üzeri gelmiş ve şehirde bir şeyler ayarlayacağını söylemişti. Sonunda belalarımdan kurtulup yemeğe gidebilecektim.
Erin bıkkınca ''Ne süslenmesi Symeon? Saçmalama, sadece hazırlanıyorum.'' dediğinde kaşlarımı kaldırdım. Üzerinde Solana'nın verdiği siyah bir elbise ve yüzünde şu ana kadar hiç yapmadığı bir makyaj vardı. Koyu tonlar kullandığı pembe gözleri iyice ortaya çıkmıştı. Konuşurken kırmızıya boyanan dolgun dudaklarına baktım ve ''Bildiğin süslenmişsin işte.'' diye mırıldandım. Bunlar ya cadının işiydi ya da Erin hiç bilmediği duygulardan birini daha tatmak istiyordu.
Sakince odanın içine doğru bir iki adım attım ve onun arkasına geçerken söylendim ''Justus'la yemeğe çıkacaksınız değil mi?''
Onu izlemeye devam ettiğimde aynadan bana baktı. Kafasını sallayıp beni onaylarken aşağı doğru sarkan küpeleri sallanıyordu. Ellerimi, elbisenin açıkta bıraktığı çıplak omuzlarına koyarken hafifçe eğilip fısıldadım ''Eğer onunla çocuk yapmayı düşünürsen sonunun benim gibi olacağını aklından çıkartma melek. Tamam mı?''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAN YAZITI (+18)
FantastiqueOnun ölüm kokan bedenine bakarak iç çektim. Kırmızılar içindeki vücudu artık hayatta olmamasına rağmen hâlâ şok dalgalarıyla sarsılıyordu. Yanına eğildim ve kafasını kendime doğru çevirdim. Gözlerindeki tüm hayat enerjisi akan kana karışıp gitmişti...