Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen. Sizleri çok seviyorum ❤️💕13. BÖLÜM "KELEPÇE"
Mekanın kapısından içeri girerken Yaman'ın belime koyduğu elinin ağırlığını hissetmemle gözlerimi eline düşürdüm, bakışım yapabilseydi önce elini ateşe verir sonrada seyre dururdu.
Söz konusu benim hatlarım olduğunda acımasız bir insana dönüşebiliyordum.
Var denilebilecek kalabalığa karıştık, erkekler takım giyerken kadınların onlardan eksik yanı yoktu, şık elbiseler içinde göz kamaştırırken birkaç kişi benim gibi sade giyinmişti. Tipik zengin işi, klasik geniş bir salon, onlarca masanın etrafında pervane kesilen garsonlar, klasik müziğin tadını çıkarmasını bilmeyen burnu havada ayrı bir kesim ve mevkilerin konuştuğu, karşılıklı atılan mücevher toplarının yığın haline getirdiği gereksiz, saçma sapan bir savaş alanı.
Bu ortamı, insanlarını anlamak, tanımak, kaynaşmak istemiyorum. Ben buraya ait değildim, Yaman'ın zoraki teklifini kabul etmekle hata ettim.
"Evime geri dönmek zorundayım desem ne dersin?" Sorumu çatık kaşlarla cevapladı, öfkenin ilk kıvılcımlarına kendimi hazırladım, işim zor olsa da saatlerce tanımadığım insanların ağız kokusunu çekmemeye değerdi. "Rahat değilim,"
"Seni rahatsız eden mekandaki kalabalık mı yoksa ben miyim?"
"Her ikisi." Belimdeki eli gevşedi, geri çekileceğini düşündüğümde tam tersini yaptı, kolunu sıkıca belime sardı, ona çekildiğimde omzumun arka kısmı göğsünün sol tarafına dayandı, yakınlığının verdiği rahatsızlıkla kolunu tuttum, parmaklarımı araya sıkıştırıp kolunu gevşetmek istedim hiç boşluk yoktu.
Ah onu diri diri yakmaktan vazgeçtim, gömmeye karar verdim, hemen ölmez daha çok acı çeker.
Kalabalığın ilgi odağı olduk nedense, yakın olmamız insanların gözüne batmıştı ve genç kadınlar bu durumdan hoşnut değildi.
Bakanın oğluna yanık oldukları kesinleşmişti.
"Sen... kim oluyorsun da bana sarılıyorsun?"
Kulağıma eğildi, çok istiyor muşum gibi. "Hayatını yazan kalemi elimde tutan adamım, istersem tek seferde silerim, eh insafa gelirsem kaldığım yerden devam ederim, edersin, ederiz."
Yüzümü yüzüne doğru çevirdim, göz göze geldiğimizde, mekan silikleşti, kalabalık kayboldu ve iki bakışın birleştiği noktada öfke yerini adını koyamadığım başka duygulara bıraktı. Bizi sarıp sarmaladı, kalbimdeki eski yaranın kabuğunu deşti, canımı yakmadan acı vermeden içeri süzüldü, kaynağına erişti, dokundu, iyileştirmeye çalışsa da ihanetin adını taşıyanları unutturamadı bana, ama dizdiğim duvarları yıktı. Yarama merhem, acıma ortak olmak istedi reddettim.
Gözlerimi gözlerinden, bakışımı nakşettiği bakışında kopardım.
Benim kalbimde erkeklere yer yoktu artık.
"Kaçıyorsun kendinden, özünden Aslı."
Haince en yakını tarafından sırtından hançerlenseydi bu kadar rahat konuşmazdı ve beni anlardı.
"Sessiz kalman söylediklerimi kabul ettiğini gösterir."
"Benim yerime de konuşuyorsun zaten, gerek yok." Konuyu değiştirmem ona sıkıntılı nefesler aldırdı, yukarı yükselen göğsü omuzuma baskı yaparken kolunu aşağıya indirmeye çalışıyordum. "Hem, boş konuşmayı hiç sevmem."
"Biliyorum."
Bir şeyide bilme be adam, baygınlık geçirmek üzereyim.
"Bay çok bilmiş rica etsem kolunuzu indirirmisiniz, nefes alamıyorum da."