Baekhyun, elinde orta büyüklükte bavuluyla limanda bekliyordu. Bu gün hava güneşliydi bu yüzden güneş gözlüğü takıyordu; bu sayede rahatlıkla etrafında dolaşan insanları inceleyebiliyordu. Bunun yanlış bir davranış olduğunu biliyordu ama yine de kendini durduramıyordu.
Terden alnına yapışmış saçlarını elinin tersi ile iterek ofladı. Yağmuru, her zaman güneşe tercih ederdi. Tenini yakıp kavuran sıcaklıktan nefret ediyordu.Büyük bir gemiyi bekliyordu. Son zamanlarda canı çok sıkılmıştı bu yüzden kendine bir hediye almıştı. Evet! Bir haftalık gemi seyahati.
Sabah uyandığında çantasına yazlık ne bulursa sıkıştırmış, karman çorman saçlarıyla erkenden buraya gelmişti. Biriktirdiği tüm parayı buraya yatırması biraz içine oturmuştu.
Uzun bekleyişin ardından limana yanaşmış büyük gemiyi gördü. "Vay be!" demeden edemedi. Verdiği parayı hak ediyordu demekki.
Biletini verip gemiye bindiğinde, yanında beliren genç çocuk; valizini alıp, odasını göstermişti. Baekhyun teşekkür ettikten sonra çantayı rast gele bir yere bıraktı. Yatağın yanındaki küçük pencereye doğru koşturdu ama beklediği gibi olmadı. Denizi pencereden çok iyi göremiyordu. Kesin daha iyileri vardır diye düşünmeden edemedi. Somurtuk suratıyla tişörtünü çıkardı ve valize yakın bir yere fırlattı. Kendini yatağa attığında dalgaların kulağına vuran sesiyle mayışmıştı bile. En azından dalga sesleri ulaşıyordu ona.❄️
Baekhyun uyandığında havanın çoktan karardığını fark etti. Odada hiç ışık yoktu. Dışardan müzik sesi ve insanların sesi geliyordu. Kimse onu uyandırma zahmetine girmemişti. Baekhyun üstüne ne zaman çektiğini bilmediği battaniyeyi tekmeleyerek üzerinden attı. Zor bela ışığı bulup, üzerini değiştirip, dışarı çıktı. Nereye gittiğini bilmiyordu ama sesler onu yönlendiriyordu. Umarım yemek vardır diye düşünürken büyük salona giriş yaptı.
Bir anda birkaç kişinin bakışları onu buldu. Baek hiç birini umursamadan açık büfeden aldıklarını yemek için köşeye çekildi. İnsanlar çok fazla gereksiz ses çıkarıyorlardı. Baekhyun kaşlarını çatmadan yapamıyordu. Kadehlerin tokuşma sesleri, dalgaların sesini bastırıyordu. Bu yüzden yemeğini bitirip güverteye çıktı. Demirlere tutunarak biraz aşağı doğru asıldı. Şimdi daha iyi olmuştu. Huzurlu gülümseme yüzünde peydahlanırken, arkasından biri hızla geçti. Bir anlık dengesi bozulan Baekhyun, kendini zor toparladı. Arkasından geçen kişi ona çarpmamıştı, sadece o kadar hızlı yürümüştü ki rüzgarını saçlarında hissetmişti. Baekhyun irkilmişti.Bir anda kendini o adamın gittiği yöne giderken buldu. Adam çoktan gözden kaybolmuştu, ancak gidebileceği yerler de sınırlıydı. Baekhyun geminin burnunda onu gördü. Geminin bu kısmı biraz daha fazla sallanıyor gibiydi. Dalgalar daha hırçındı sanki. Bazı damlalar denizden kaçıp, güverteye kadar ulaşıyordu.
Sadece yan profilini görebildiği adamı izledi bir süre. Adam elindeki kutu kolayı kafasına dikti. Baekhyun burdan bile adem elmasını görebiliyordu. Herkesin elinde kadehler varken o kola içiyordu. 'Farklı' diye mırıldandı kendi kendine.
Hırçın bir dalga gemiyi salladığında, korunaklara tutundu. Adım adım ona ilerlemeye başladı. Neden geldiğini bilmiyordu. Belki de sadece selam vermek ve konuşmak istiyordu. Baekhyun için o farklı biriydi. Onun gibi gürültüden kaçıp, denizi dinlemek istemiş olabilir miydi?Baekhyun yeterince yaklaştığında boğazını temizleyip "Merhaba!" dedi. Elini uzatmayı da unutmamıştı tabii. Genç adam sese döndüğünde, yanındaki küçük bedeni fark edebildi.
"Merhaba!" Ve elleri buluştu. Başka bir hırçın dalga gemiyi sallayıp, denizin damlalarını onların üstüne savurdu.
Baekhyun saçından kayan damlaları hissetmişti. Ellerinin arasından sızan diğer yaramazları da...
Gözleri onun saçlarına kaydığında ay ışığında parlayan, denizden kopup gelmiş damlaları fark etti.
Baekhyun'un kalbi hızlanıyordu. Denize aşık bir genç için bu manzara dayanılmazdı.
Geniş bir gülümseme sundu karşısındakine. Ve ekledi:"Damlalar serpilmiş saçlarına."
Genç adam elini çekip kaşlarını kaldıdı.
"Anlamadım." Sesi gayet gür ve güzeldi. Baekhyun kendini denizin ve adamın güzelliğine kaptırıp boş boğazlık ettiğini anladı. Başını eğip, elini pantolonuna sürdü. Sessiz geçen bir kaç saniyeden sonra onun gür sesini duydu."Ben Park Chanyeol, geminin kaptanıyım. Ve sen de?"
"Byun Baekhyun. Yolcuyum."
Kendi kendine oflayıp başını geriye attı. Yolcuyum mu?Chanyeol onun bu komik haline çarpık bir gülüşle cevap verdi. Yanağındaki derin çukuru gören Baek'in ise hali perişandı.
Chanyeol elini kaldırıp saatini kontrol etti."Baekhyun, gitmem gerekiyor. İyi geceler."
Ve adımlamaya başladı.
Baekhyun arkasından seslendi. "Evet! Sana da!"Arkasından bir süre baktıktan sonra, odasını aramaya koyuldu. Lanet odanın yerini hatırlamıyordu bile. Uyandığında da hiç bakmamıştı.
Uzun uğraşlar sonucu odayı buldu. Baekhyun yatağa adımlarken yüzündeki gülümseme şeytani bir sırıtma halini aldı.
Onun uzun boyunu, parlak saçlarını ve gamzesini aklından çıkaramıyordu.
Şu anda aklını kurcalayan Park Chanyeol'un peşini bırakacak değildi."Demek kaptan. Tanrım! Bu çok hoş."
Ve Baekhyun tüm gece yatakta dönerek uyumaya çalıştı.❄️
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SKY On The SEA
FanfictionDenizin dalgaları, taşıp ulaştığı zaman gökyüzüne, dudaklarımız buluşacak gökyüzünün kırmızı çizgisinde. 7718