Yüzüme damlalar serpildiğinde, kafamı kaldırmasam, bakmasam onlara; bulutlar bana kızar mıydı?
Bir kızıllık sardığında gökyüzünü, usulca başımı kaldırdım. Birkaç damla, kirpiğimin arasından sızıp gözüme ilişti. Kamaşan gözlerimi yere çevirdim. Su birikintilerine basa basa ilerliyordum. Saçlarımın arasından, kulağımın arkasından geçen damlalar fısıldıyordu bana, kendi sırlarını. Ben de onları içime saklıyordum, sonsuza dek.
Su birikintilerine bata çıka ilerlerken, saçlarımın ardından kısık gözlerle etrafıma bakıyordum. Tanıdık kafeyi gördüğümde, adımlarımı az da olsa hızlandırdım. Kapıyı aralayıp içeri girdiğimde, bir çan sesi yankılandı kafenin içinde. Bazı meraklı gözler bana döndüğünde, onları umursamadım. Sehun, sakin bir köşede oturmuş beni bekliyordu. Hızla vardım yanına.
Beni fark ettiğinde, bir gülümseme sardı yüzünü. Ben ceketimi çıkarıp sandalyenin arkasına asarken, o konuştu. "Yine mi yağmura yakalandın?" Gözleri ıslak saçlarımda ve pantolonumda kısa bir tur yaptı.
"Ben yağmuru yakaladım," dedim, derin bir gülümseme ile yerime otururken. Sehun'un yüzü saçma bir şekil aldı ama pek takmadım.
"Nedir bu deniz, yağmur aşkın? Bir de karaya çık, bak neler var," dedi şakayla karışık. Elimle saçlarımı karıştırdım ve arkaya yatırdım. Yanımızdan geçen garsondan bir kahve istedim.
"Sen karaya bakıyorsun da, ne buluyorsun sanki?"
Sehun, lafım ona çarptığında yalandan bir hüzünle indirdi kaşlarını. Kahvem geldiğinde, parmaklarımı sardım fincanın etrafına. Usulca kokladım sıcak buharı. Sonra ellerimi çektim aniden.
"Ulan, ben kahve sevmiyorum ki," diye atıldım kendi kendime. Sehun, kahkaha atmaya başladı. Ben de güldüm. Kahvemi Sehun'a verdim. O usul usul kahveyi yudumlarken, ben de dışarıyı izledim ve kafede çalan şarkıya kulak verdim. Chanyeol'un evindeyken de kahve yapmak istemiştim. Amaçsızca. Yılların kahve aşkı, şimdi mi ortaya çıkıyordu?
"Yemek ısmarlayacağım dedin, kafeye getirdin," diye homurdandım ağzımın içinde. "He, ya!" diye atıldı birden. "Hadi, gidelim."
Masaya cebimden çıkardığım parayı attım. Bari kahve benden olsun diyerek. Sonra dışarı çıktık. Sert bir rüzgar okşarken yüzümüzü, Sehun her zamanki gibi hayıflanıyordu. Gülerek baktım ona. Sırık kadar boyu olsa da, o hala bir bebekti. Biraz yürüdük, Sehun birden durdu ve şaşkın şaşkın ileriye bakmaya başladı. Dönüp ona baktım. Bir şey mi unutmuştu?
"Bende para yok ki," dedi. Sesi de en az tipi kadar şaşkındı. Durduramadım kendimi ve kafasına bir fiske geçirdim. Elini hızla vurduğum yere yasladı. Dudaklarını sarkıttı.
"Salak olunur da, bu kadar da olunmaz," derken banka kartımı çıkarıp ona verdim. "İçinde kalmış az miktar param var, git çek de yiyelim bari," dedim. O giderken, bir banka oturup beklemeye başladım. Biraz ıslaktı ama sorun değildi, çünkü ben ondan daha ıslaktım.
Kısa bir bekleyişin ardından, Sehun'u gördüm. Beni fark ettikten sonra koşarak yanıma geldi. Nefes nefese bir şekilde konuşmaya başladı. Bu hali, bende gereksiz bir korku oluşturdu.
"Sen," dedi. Birkaç derin nefes aldıktan sonra, ekledi. "Şu gemi turu için, para yatırmamış mıydın?"
Oturduğum yerden kalkıp karşına dikildiğimde, "Evet," dedim başımı sallayarak. Tek kaşım istemsizce havalanmıştı.
Hınzır bir gülümseme sardı yüzünü, "Tüm paran, hesabında duruyor. Hiç dokunulmamış gibi."
Gözlerimi hızlı hızlı kırpıştırdım ve olayı kavrayabilmek için kendime süre tanıdım. Paramı iade edeceğini söylemişti, ancak ben bunu kuru bir şaka olarak görmüştüm. Bunu gerçekten yapmış mıydı? Tüm bedenimi, damarlarıma ilmek ilmek işleyen bir sıcaklık sardı. Yavaşça gülümsedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SKY On The SEA
FanfictionDenizin dalgaları, taşıp ulaştığı zaman gökyüzüne, dudaklarımız buluşacak gökyüzünün kırmızı çizgisinde. 7718