2~ DENİZ KOKARDI HER TELİ

269 46 55
                                    

Odamda boş boş duruyorum. Depresif halimden kurtulmak için çabalıyorum. İçime düşen hüznün nedenini elbette biliyorum. Her zaman dile getirmeye korktuğum özlemi, denizdeyken iliklerime kadar hissediyorum.
Kahvaltıyı çoktan kaçırdığımın bilincindeyim. Yine de saati kontrol etmek için telefonumu buldum. O sırada Sehun'a iyi olduğuna dair bir mesaj attım. Saat on biri geçmişti. Oflayarak ayaklandım. Valizimi yerleştirmem gerekiyordu ve güzelce duş almam. Ben de hızlıca işlerimi hallettim. Vanilyalı losyonumu vücuduma sürerken kapının çaldığını duydum. Bornozumu giyip kapıyı açtım. Sadece kafamı uzatıp, vücudumu kapının arkasına gizledim. Karşımda dün bana yardım eden çocuk vardı. Ona ufak bir gülümseme sundum ve aynı şekilde karşılık aldım.

"Bu gün demir atacağımız yerde yüzebilecek ve dalış yapabileceksiniz. Bay Park bunu sizlere söylememizi belirtti."

Başımla onu onaylayıp, kuru bir teşekkür ettim. Favori şortumu giydim, açık mavi olanı. Üstüne de sade beyaz bir tişört. Acaba bu gün Chanyeol'u görebilecek miyim?

Dışarı çıktığımda parıldayan güneşten dolayı kaşlarımı çatmak zorunda kaldım. Güverteyi birkaç kere turladım. Salonlara girip çıktım. Atıştırmalık için mutfağa gittiğimde birileriyle konuşup biraz vakit geçirdim. Yeniden etrafı dolaştım. Chanyeol'u bulamadım. Meşgul olduğunu tahmin etmek zor değildi ancak onu görmek istiyordum. Yine de epeyice vakit geçirdiğimin farkındaydım. Çünkü gemi demir atmıştı. Ben ise yaslandığım yerde Chanyeol'u bekliyordum. Ve bam! Benim tatlı bebeğim. Yanındaki gençlerle birlikte yürüyordu. Onlara telkinler verdiği el haraketlerinden anlaşılıyordu.
İnsanlar yavaşça güverteye doluşuyordu. Bazıları denize atlıyor, bazıları ise dalış için kıyafet giyiyordu. Ben ise doğru anı bekliyordum. Chanyeol ilerde demirlere yaslanmış aşağı doğru bakıyordu. İnsanların güvenliğenden emin olmak istiyor gibi görünüyordu. Güvertede sadece birkaç kişi kalınca ona doğru ilerlemeye başladım. Bir yandan da saçlarımı düzeltiyordum tabii.

Sessiz adımlarla arkasına yanaştığımda kulağına doğru "Bay Park," diye fısıldadım. Biraz nefesimi üflemeyi de unutmadım. Bana dönerken "Evet?" dedi.
Güzel olduğunu düşündüğüm gülümsememi ona sunarken "Siz yüzmeyecek misiniz?" dedim. Sesimi hoş tutmaya çalışıyordum. Halbuki o, çaba sarf etmeden kalın sesiyle, beni etkiliyordu.

"Sanmıyorum, siz neden burdasınız?" derken doğrudan gözlerimin içine bakıyordu. Benim gözlerim ise onun yanağındaki siyah lekeyi fark etmişti. Uzandım ve yanağındaki karartıyı parmağım ile temizledim. Yapış yapış bir şeydi. O sırada dudaklarımı ısırıyordum. Chanyeol'un gözlerinin saniyelik olarak dudaklarıma kaydığını fark ettim. Parmağımı ona gösterirken "bir şey bulaşmış," dedim.

Parmağıma baktıktan sonra, "Biraz önce makineleri kontrol etmeye gitmiştim, orada olmuş olabilir." Bu sırada yanağını sertçe temizliyordu.

Açıklamasına karşılık kafamı salladım. "Ben yüzmek istiyorum ancak biraz korkuyorum. Burada köpek balığı var mıdır?"

Kafasını 'hayır' anlamında sallarken bana hafiften gülümsedi. Korkuluktan aşağı sarkıp, suyun berraklığına baktım. Derince bir nefes çektim içime. Buram buram deniz kokuyordu. Huzur.

"Su o kadar berrak ki, köpekbalığı gelse görürüz." Dönüp yeniden onunla göz teması kurdum. Yerinden bir milim bile oynamamıştı. Oyuncu bir haraketle, "Ama gelmez değil mi?" dedim, kaşlarımı kaldırarak. Oyunuma ayak uydurup kaşlarını kaldırdı. Bu haliyle gerçekten hoş görünüyordu. "Kim bilir?"

Beyaz gömleğinin yakasında toz varmış gibi elimin tersi ile silerken mırıldandım. "Bay Park benimle yüzer misiniz?"

Yakasında duran elime odaklanmış görünüyordu. Derin bir nefes alıp bileğimi yakaladı. "Yürü!" derken çok haşin görünüyordu. Zaten genelde öyle bir duruşu vardı. Güvertenin arkasına doğru ilerlerken onu takip ettim. "Burada kimse olmaz rahatlıkla yüzebiliriz." Başımla onaylayıp tişörtüme uzandım ve bir çırpıda çıkardım. Kenara güzelce bıraktım.

"Arkamdan atlayacaksın değil mi? Dediğim gibi iyi bir yüzücü değilim."

Yalan!

Denize aşık olarak büyüyen biriydim. Yüzmeyi tabii ki biliyorum. Yeniden kafasını salladı. Benim gibi yavaşça tişörtünü çıkardı. Teni benimkine göre daha koyuydu. Aç hayvan gibi ona bakmak istemediğim için arkamı dönüp, korkulukların üzerine çıktım. Ona doğru döndüğümde beni izliyordu. Ona gülümseyip göz kırptım. Yapabildiğim kadar yükseğe zıpladım. Gözlerimiz hala ayrılmamıştı.
Chanyeol'un gözleri saçlarımda dolaştı. Saniyelik olarak gördüğüm görüntüsünde, dudaklarının aralanışına şahit oldum. Düşüşüm başlamıştı. Ve suya daldım. Her hücremin nefes aldığını hissediyordum şimdi. Annem bazen benimle dalga geçmek için 'denizkızı' derdi. Haklı olabilir miydi?

Bir kaç saniye sonra dalgalanan su ile Chanyeol'un da atladığını anladım. Su yüzüne çıktığımda derin nefesler ile etrafıma bakındım. Ama uzakta aramama gerek kalmamıştı. Nefesini hemen ensemde hissedebiliyordum. Yavaşça arkamı döndüm. Ellerimi uzatıp pazularına tutundum. Dalgalar bizi hafifçe sallıyordu. Bana yeniden çarpık bir gülümseme sundu. Elimi uzatıp yanağını elleyecektim ki elimi tutup indirdi. Beni çanta gibi kolunun altına sıkıştırıp, gemiye yaslayana kadar yüzdü. Başparmağını dudağıma yaslayıp 'şşh' diye mırıldandı.

Yakınsın Chanyeol, ya biraz uzaklaş ya da daha fazla yaklaş.

O sağ tarafına doğru bakarken yüzünü inceliyordum. Saçına sinmiş deniz kokusu buram buram yüzüme vuruyordu. Bir elimi sürterek omzuna, oradan da ensesine çıkardım ve serçe ensesindeki saçlarını kavradım. Başını çevirmese de gözlerini bana döndürdü. Dudaklarımı ısırarak daha sert asıldım. Bu sayede başı da bana döndü. Bakışları birkaç saniye yüzümde dolaştı. Dudaklarıma değen gözleri, yeniden gözlerimi bulduğunda; dudaklarımız sertçe birbirine çarptı. Diğer elimi sırtına atıp yavaşça okşamaya başladım. O ise gövdede delik açmak istermiş gibi, omuzlarımdan tutmuş beni gemiye bastırıyordu. Sırtımdaki hafif sızıyı hissedebiliyorum.
Başımı yan yatırıp dillerimizin buluşmasına izin verdim. Dili ağzımın içini talan ederken, ince bir sesle inledim. Dili her yerdeydi. Onu karşılamakta zorlanıyordum. İki bacağımı da beline sarıp, onu kendime çektim; serçe kasıklarımızı birleştirdim ve etrafımızdaki suyun hafifçe dalgalanmasını sağladım.
Ondan bir inleme kazandım. Dili biraz önceye oranla daha yavaşça damağımda gezindi. Sırtından çektiğim elimi karnına yaslayıp okşadım. Elleriyle kalçamı kavradı, beni kendine sürttü. İkimiz de inledik ve dillerimiz son kez birbirine sürtündü.

Dudaklarımız birbirinden yavaşça koptu. İkimiz de birbirimizi hırpalamıştık. Pozisyonumuzu bozmadan birbirimize baktık. Dudaklarını yaladı.
"Byun Baekhyun, çok yanlış sularda yüzüyorsun."

"Annem, denizdeki minik bir su damlası olduğumu söylerdi." Nefesimi düzenlemek adına birkaç kez derin nefes aldım. Sesim boğuk çıkıyordu. Ekledim.
"Sen ise kocaman bir deniz gibisin."

Sol eli kalçamı okşadı. Güzel bir histi.

"Gitmemiz gerekiyor. Demir almadan önce ayarlamam gereken şeyler var."

O önde ben arkasında merdivene doğru yüzüyorduk. Şanslı olmalıyız, burada kimse yoktu. Merdivene geldiğimizde önden çıkmamı belirtti. Arada kalçamdan iterek bana yardımcı oldu.

Güverteye ulaştığımda kıyafetlerini getirmemi istedi. Şortu yanında olmadığı için boxer ile suya atlamıştı. Kimsenin fark etmesini istemediğimden şortumun önünü düzeltip, hızlıca onun kıyafetlerini getirdim.
Giyindikten sonra elleriyle saçlarını arkaya doğru tarafı, az da olsa kurulanabilmesi için ona tişörtümü vermiştim.
Hava kararmak üzere olduğundan rüzgar soğuk esiyordu. Kollarımı kendime sardım.
Gözlerime bakıp gülümsedi. İşaret parmağının tersi ile yanağımı okşarken, "Gitmem gerekiyor. Sonra görüşeceğiz," dedi.

Gülümseyip onayladım. En azından öpücükten sonra hiçbir şey olmamış gibi davranmayacaktı. Peki ben neden utançtan ölecekmiş gibi hissediyorum?

❄️

SKY On The SEAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin