Multimedia: Çağrı Atay
Ailelerimiz çalıtşıkları şirkette kısa bir süre sonra arkadaş olduğu için çok sık aynı ortama gelerek yakınlaşmıştık. Okullarımız da aynıydı ama sınıflarımız farklı olduğu için bunu tanıştıktan sonra fark etmiştik. Kendimi kesiyordum o zamanlar..
Size söylemiş miydim daha önce? Herhalde söylemedim.
Konuı ilk açıldığında odamdaydık sanırım. Çağrı da farkındaydı durumumu ama konuya nereden gireceğini bilmiyordu. Bir nedeni yoktu aslında. En küçük depresyon bile benim dar dünyama fazla geliyordu sadece. Bir şekilde..içimdeki acıyı akıtmak istiyordum.
Sesinde on sekize basmanın verdiği bir tını vardı. Sert, baskın.. belki de biraz seksi.
"Yaz günü niye uzun kollu giyiyorsun sen?"
"Canım öyle istiyor." Omuz silkip, şimdi resimlerde bakmaya doyamadığım yüzüne bakmamıştım. Göz göze gelirsek doğruyu söyleyeceğimi biliyordu.
"Rüya." Sesindeki ciddiyet yelkenlerimi suya indirmeye yetmişti yine de ses çıkarmadım. Biliyordum, bildiğini.
Ben konuşmayınca devam etti.
"Neredeler?"
"Neler?"
Kafamı kaldırıp okyanus mavisi gözlerine baktım. O gözlerde birçok şeyi görebilirdiniz. Coşku, özgüven, kendinden eminlik. Daha derinlere indiğinizde ise korku, yanılgı, endişe...
Başarısız olmaktan korkardı en çok. O, öğretmenlerinin gözdesiydi. Belki de okulda hem zeki hem de popüler olan tek çocuktu. Çalışkandı aynı zamanda, sınav haftaları onu göremezdiniz. Ama bu defa, gözlerinin derinlerinden geçen korkunun başarısızlıkla alakası olmadığını biliyordum. Benim için duyduğu endişeyle karışmıştı bu korku.
"Kendine neyle zarar veriyorsan onlar işte." Sesindeki bıkkınlık bana daha fazla oyun oynamayacağımı söylüyordu. Ben de oturduğum yerden kalkıp dolabımın arkasındaki kadife kutuyu çıkardım. İçinde üç farklı jilet duruyordu. İnce uzun parmaklarıyla kutuyu elimden alıp jiletlere baktı.
Kaygı.
Aile.
Arkadaşlar, yazıyordu üstlerinde. Her biri için birer tane.
Ve sonra ondan hiç beklemediğim bir hareketle kutuyu ait olduğu yere bıraktı.
"Bunları bir daha kullanmayacaksın. Kolsuz tişörtler giymeye başlayacaksın. Ve eğer o izlere yenilerinin eklendiğini görürsem.. o zaman beni kaybedersin Rüya." demişti bana daha önce görmediğim bir sinirle.
"Biliyor musunuz, o zamandan beri kolsuz tişört giyiyorum."
Sıkkınlıkla iç çekip başımı sallamakla yetinmiştim. Onunla kavga etmenin bir anlamı yoktu, o kavgaları hep kazanırdı.
O zamanlar onunla çok yakındık. En yakın arkadaşım diyordum ona. Yeri geldiğinde abilik bile yapıyordu... Ama hayır. En yakınım olduğunu biliyordum ama hiçbir zaman arkadaşım olmamıştı.
"Neden bırakmıyorsun da istediğimi yapayım?"
Kalın kaşlarını çatıp bana en ciddi bakışlarından atmıştı...
"Her gece gözlerimi kapadığımda.. o kadar anının içinden bu bakışlar düşüyor gözlerimin önüne."
"Soruyor musun?" demişti. Ben de susmuştum.
Daha sonra ellerimi avuçlarının içine alıp gözlerini benimkilere sabitlemişti. Herhalde ilk kez o zaman bu kadar yakınlaşmıştık.
"Hayat, her saniyesini dolu dolu yaşamamız için bahşedilen bir hediye Rüya." demişti.
Doktorum ciddi bir ifadeyle beni izlerken gözyaşlarımın benden habersiz aktığını hissettim.
"Peki ona bahşedilen hediyenin ne sorunu vardı? Dolu dolu yaşayacağı hayatı neden basit bir ipin ucundaki cehenneme hapsetti?"
Düşünceler zihnimde dolup taşarken daha fazla devam edemedim.
"Sorgulama Rüya, sadece anlatıyoruz hatırladın mı? Sorgulamıyoruz. Yorum yapmıyoruz." Doktorumun dikkatli sesi ifadesine de yansıyordu. Sanki her an kırılıp bin parçaya bölünebilirmişim gibi dikkat ediyordu söylediklerine. Bilmiyordu oysa... bundan tam sekiz gün önce zaten parçalanmıştım ben, ölmüştüm.
Uzun süren sessizlikten sonra gözlerimi kaldırıp karşımdaki pencereye sabitledim ve anlatmaya devam ettim...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rüyanın Çağrısı
Novela Juvenil"Biliyor musun bir gün buradan gideceğim." Gülüyorum. "Nereye?" Düşünüyor. "Bilmem. O an nereye gitmek istersem." Tekrar gülüyorum. "Gel Rüya, gidelim buradan." "Nereye olduğunu bile söylemedin ki." "Sonsuza kadar mutlu olacağımız bir yer olsa..yetm...