» II «

1K 85 12
                                    

Multimedia: Rüya Demirok

O gün, onu ağlarken gördüğüm ilk gündü.

Ben nihayet uzun kollu kazaklarımdan kurtulduğumda ve Antalya'nın güneşi tüm sıcağıyla tepemizde parladığında hep birlikte denize gitmek istemiştik. Çok büyük bir arkadaş grubumuz yoktu. Eğer bana sorsaydı.. bana sadece onun yettiğini söyleyebilirdim. Ama onun sınıf arkadaşlarıyla kopmaz bir bağı olduğu gerçeğini bir şekilde kabullenmiştim. Ela, Fırat ve Batuhandı.

Biliyor musunuz? O her yerde "Çağrı!" diye dolaşan arkadaşları, cenazesine bile gelmeye zahmet etmediler.

Evlerine gittiğimde kapıyı annesi açmıştı. Meltem teyzeyi annemle aynı şirkette çalıştıklarından beri tanıyordum. Annesi melek gibidir...Özür dilerim, annesi melek gibiydi. Artık daha çok kanatları koparılmış bir melek gibi süzülüyor etrafta, çoğu zaman onu göremiyoruz bile. Ama o zamanlar, biricik oğlu ayaklarının üstünde sapasağlam dururken, yüzünde sürekli güller açıyordu.

"Geç kızım, Çağrı odasında." diyerek selamlamıştı beni. Hatta ayak üstü yiyecek bir şey ister miyim diye bile sormuştu sanırım.. o kısımlar günden güne silikleşiyor aklımdan.

Kutu gibi bir evleri olduğu için odasına gitmek benim için zor olmamıştı. Kapıyı çalmak yerine öylece açtığımda, o çok sevdiğim gözlerden akan yaşlarla karşılaştım. Silikleşiyor dedim ya anılar? Aksine o yaşlar, her geçen gün daha da netleşiyor aklımda.

Zar zor, "Çağrı." diyebilmiştim. O ise yüzünü kollarına silip ani hareketlerle toparlanmaya çalışıyordu. Mavi gözlerinin kızarıklığını saklayamayacağını söylememiştim o zaman. Sadece ona doğru gidip kolunu tutmuştum.

"Çağrı, sen ağlıyor musun?" Sesimdeki çaresizliği şu an bile hissediyorum.

Kolumu sertçe itip birkaç adım uzaklaşmıştı.

"Neden bahsediyorsun?"

"Çağrı, benimle oyun oynama."

"Neden bahsediyorsun?"

İnatçıydı.

İnat ettiği zaman kaşları çatılır, gözleri anlatılmaz bir hal alırdı. O gün ona bunun hakkında ne sorsam, hep aynı cevabı verdi.

"Neden bahsediyorsun sen Rüya?"

Tekrar koluna dokunup hafifçe sıkarak denize gideceğimizi söyledim.

"Ela, Batuhan ve Fıratta geliyor. Galiba Fıratın kuzeni de gelecekmiş."

Ortamdaki gergin hava birden dağılmış gibi yüzüne en büyüğünden bir gülümseme yerleştirmişti.

"Üniversite sınavına çalışmam gerekiyor biliyorsun."

Çalışkan olduğunu biliyordum ve evet, sınav zamanlarında onu rahat bırakmamı istiyordu. Ama Çağrı bile, bir sene sonra gireceği sınava şimdiden çalışmaya başlamazdı.

"Evet. Bir yıl sonra girecek olduğun sınav." Gözlerimi devirip kolundan çekiştirmiştim.

"Bırak." demişti.

İlk kez görmüştüm onu. O okyanus mavisi gözlere, ilk kez düşmüştü o duygu. Acı. Anlamamıştım o zaman, üstünde düşünmemiştim. Bir daha asla öyle bakmamıştı ki, nasıl düşüneyim. Hep gülmüştü gözleri. Hep sıcaktı bakışları.

Bırakmamıştım kolunu. Sıkıca tuttuğumu sanıyordum..

"Bırakmam." demiştim.

Meğer yeterince sıkı tutamamışım...

"O zaman ben de yanında oturur seni izlerim." demiştim bir cesaretle. Böyle şeyler söylemezdim ona.. pek uygun gelmiyordu o zamanlar.

Gözlerinin mavisini benimkilere kilitlemiş, birkaç saniyeliğine tek kelime etmemişti.

Daha sonra ciddiyetini biraz olsun silip,

"Nasıl istersen." demişti.

Davranışlarını bir nedene bağlayamıyordum. Ne zaman sorsam hep bir duvarla karşılıyordu beni. Sadece bir gün. Bana sadece o gün böyle davranmıştı. Yine de hala..sormuyor değilim.

Bazı günler mezarına gidiyorum. Soluk bir mermer taşı var üstünde adının yazdığı. Soğuk toprağı avuçlarımın arasına alıp, o kara şeyin içinde ondan bir parça görmeyi umuyorum. Gözyaşları hiç tükenmeyecek gibi akıyor gözlerimden... durdurmayı denemiyorum bile. Neden duracak ki? Gözyaşlarımla suluyorum ben toprağını.

Onca şeyin arasında hala bazen soruyorum.

"Çağrı.." diyorum.

"Sahi, neden ağlıyordun o gün?"

"Hep gülen gözlerin, neden acıyla yanıyordu? Hiç söylemedin bana. Seni üzen neydi? Söyleseydin, elimden bir şey gelir miydi? Düzeltebilir miydim seni Çağrı?"

Rüyanın ÇağrısıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin