Part 1

2.9K 71 12
                                    

Aşk...

Çok basit artık sıradanlaşmış bir kelimeyle başlıyor bu hikaye. Peki bu aşk nedir? Herkesin sorduğu ama kimsenin cevabını bulamadığı, bulsa bile asla yeterli gelmediği... İhtiyaç mı, istek mi? Yoksa sadece mutlu olmak, üzgün olmak, heyecanlı olmak gibi sıradan bir duygu mu aşık olmak? Değer miydi dağları delmeye, peki yanıp kül olmaya? Peki nasıl biter? Ya da biter mi... Ölüm mü bitirir, ihanet mi, yoksa karşılık alamamak mı? O ilk bakışta dediğimiz şey gerçekten ilk bakışta mı?

...

25 Nisan 2020

Alarmın sesiyle beraber uyandım bu sabah. Yavaşça gözlerimi açıp alarmı kapattım, birkaç dakika boyunca hareketsiz bir şekilde tavanı izledim. Yataktan kalkıp takvimin yanına gittim, işaretli olan güne bir kez daha baktım. 25 Nisan... 

Yine asla somutlaştıramadığım bir acı sardı bedenimi. Hastaydım ben kalbim iyi değildi, bazen durduk yere ben öylece oturup kitap okuyorken sadece okuduğum bir kelimeyle deli gibi çarpmaya başlıyordu. Ardından sanki bir şey kalbimi göğüs kafesimin içinden sökerek çıkarıyordu. Defalarca doktora gitmiştim ama doktorun bana dediği şey ''hissettiğin şey psikolojik'' demek olmuştu. Çok garip değil mi? Bu acı bir gün beni öldürebilirdi. Ama bütün röntgenlerde, muayenelerde hiçbir şey olarak görünüyordu. Çarpıntımı da aşırı kafeine bağlamıştı. Kafein evet, bunu duyunca acı acı gülümseyip ''merdivenleri unuttunuz'' demiştim. Sabah içtiğim kahve ve merdivenler... Bir yerden tanıdık geliyor mu?

Saat altıya geliyordu. Hemen yüzümü yıkayıp, üzerime de bir şeyler geçirip kendimi dışarı attım. Bir yere geç kaldığımdan değil. Sabah bu saatlerde yürüyüş yapmayı alışkanlık haline getirmiştim. Boş sokaklar, hafif serin hava... Bunlar çok kıymetliydi benim için. Düşünmek için çok iyi zamanlardı ,hatırlamak için ve her gün hatırlayıp unutmamak için. 1 saat yürüdükten sonra tekrar yurda döndüm. Kahvaltı başlamıştı. Hızlı bir şekilde yukarı çıktım. Duş alıp hazırlandıktan sonra tekrar aşağı indim. Sena beni köşedeki masada bekliyordu. Her zamanki yerimiz yani. Nerede olursak olalım çok göz önünde olmaktan hoşlanmıyorduk.

''Günaydın.''

''Günaydın.''

Sesim istemsizce olduğumdan daha ruhsuz çıkmıştı. Sena çekinerek bana baktı. Sonra hiçbir şey söylemeden tekrar tabağına döndü. Ne diyebilirdi ki? Ben ne diyebilirdim? Bundan önceki yıllarda hep başka şeyler denemişti 25 Nisanlarda.

Birinde annemleri aramıştı. Sabahın köründe beni apar topar yurttan çıkarıp eve götürmüşlerdi. O gün ve sonraki 2 gün boyunca annem sürekli bana yemek yapıp, gezegenlerden falan bahsetmişti. Kalan zamanlarda alışverişten nefret etmesine rağmen, beni alışverişe götürüp, oradan oraya sürüklemişti. Biliyordum bunu yapmasının nedenini. O yüzden sadece sustum , gülümsedim ve ne istiyorsa onu yaptım. Yaptıklarının bana iyi geldiğini düşünüp o da mutlu olmuştu.

Sonraki yıl yine 25 Nisan. Sena '' Sürpriiiz haftasonu kampa gidiyoruz'' diyerek benimle birlikte 5 kişiyi hiç bilmediğimiz ıssız bir ormana götürmüştü. Sonrasında olanlar şu şekildeydi. Gittiğimiz gün akşam aşırı yağmur yağmış, her yer çamur olmuştu. E rtesi gün tekrar dönmeye karar verdiğimizde arabamız çamura saplanmış, arabayı bataklığın içinden kurtarmak için itmek zorunda kalmıştık ve bu arada bir bataklık canavarından farkımız kalmamıştı. Çevredekilerden yardım isteyelim derken küçük bir çocuğa anne-babasının nerede olduğunu sorduğumuz için çocuk ağlamaya başlamış, ailesi geldiğindeyse sadece yol sorduğumuza inanmamış ve polisi aramıştı. Günün sonunda oradan kurtulmuştuk sonunda ama karakoldaydık. Bir daha kampa gitmemeye yemin etmiştik bu olay sonunda.

PEKİ BİR GÜN?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin