Part 22

325 32 0
                                    

Dönmek istemediğimiz zamanlar vardır, hatırlamak istemediğimiz anılar... Ama bütün o kötü anıların içinde unutmak istemediğimiz insanlar...

Alper hocaya cevap vermek için düşünürken, oturduğum yerde seneler geçmişti sanki. Nereden başlayacaktım anlatmaya? Onu ilk gördüğüm o okul merdiveninden mi, yoksa ızdırabımın başladığı hastane koridorundan mı?

Kendi kendime konuşuyor gibi tekrarladım.

''O 17 yaşındaydı. Sadece 17...''

19 Ekim 2015

Selim sanki ne söyleyeceğini bulmaya çalışıyormuş gibi etrafa bakındı. Ağzını konuşmak için açıp dudaklarını birbirine bastırdı sonra.

''Elif.. ben..''

Gözlerinin içine bakıyordum.

''Bir daha gelme olur mu?''

Bunu dedikten hemen sonra arkasını dönüp asansörü çağırdı.

Şaşırmamıştım söylediği şeye ya da kızmamıştım. Sanki anlamsız bir kaçış cümlesi gibiydi. Beni arayıp ayrılmak istediğini söylediği zaman da böyle olmuştu. Bu kendinden emin olmayan ses Selim'in değildi. Selim kaçmazdı.

Bindikten sonra hiçbir şey demeden kapının kapanmasını izledim. Kapı kapandıktan sonra bir süre daha orada bekledim. Gözümü biraz olsun kırpmadan doğrudan karşıya bakıyordum.

Bütün kavramları kaybetmiştim sanki. Yön, zaman, yer... Tek hissettiğim korkuydu. İliklerime kadar işleyen bir kaybetme korkusu.

Nasıl anlatılırdı bu? Şu an çektiğim acının, ayrıldıktan sonra hissettiğim şeyle alakası yoktu. Aşk acısı? Aşk acısı... Kendi kendime güldüm. Bir yıldır kendi kendimi kandırmıştım.

Bacaklarımın uyuştuğunu hissettim.Koridorda yanımdan geçen insanların sesleri çok derinden geliyordu artık. Gitgide duyulmaz hale gelen anlamsız sesler... Boşluğa düşmüştüm sanki, düşüyordum.

Kolumda hissettiğim el ile kafamı kaldırdım. Annemdi. Muhtemelen birden ortadan kaybolduğum için sinirle bir şekilde bana bakıyordu.

''Kızım nerdesin ?! Yarım saattir seni arıyorum...''

Sonra bakışları endişeli bir hal aldı.

''Elif? İyi misin annecim?''

Hiçbir şey söylemeden yüzüne baktım. İyi değildim ve bundan sonra iyi olup olmayacağımı bilmiyordum.

Eve geldikten sonra direkt odama geçip, yatağa uzandım. Düşünmem lazımdı. Hasta mıydı? Çok mu kötüydü peki? Belki de değildi. Benden kaçtığı için değil, gerçekten beni görmek istemediği için gelmememi istemişti belki de. Diğer ihtimalin olmasındansa bunu tercih ederdim. Hayır, o iyiydi. Sadece ben çok özlediğim için gereğinden fazla duygusal davranıyordum. Öyle olmalıydı... Doğrulup saate baktım, ikiye geliyordu. Her şey ile birlikte zaman da yavaşlamıştı sanki. Yataktan kalkıp pencereye doğru yürüdüm.

Bu pencereden dışarı bakarak çok şey düşünmüştüm. Hiçbirinde bu kadar umutsuz olmamıştım ama. Biraz hava almak için pencereyi açtım. Buz gibi hava yüzüme tokat gibi çarpmıştı ama bu bile beni kendime getirmeye yetmedi. Kafamı kaldırıp gökyüzüne baktım. Yıldızlar görünmüyordu aslında ay bile görünmüyordu. Kapkaranlık... Gerçekten bu gecenin sonunda güneş doğacak mıydı, merak ediyordum doğrusu.

Zaman kavramını yitirmiş bir şekilde o pencereden dışarı bakarak, bütün gece düşündüm. Öyle ki doğmayacağına inandığım güneş bile yavaş yavaş gösteriyordu kendini. Acımaya başlayan gözlerimi ovuşturdum. Bir süre daha orada bekleyip duş almak için banyoya geçtim.

PEKİ BİR GÜN?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin