Bölüm 7 SORGU

78 20 16
                                    

Gözlerimin önünden masum yüzü gitmiyordu bir türlü. Ve benimkilere benzeyen yemyeşil gözleri. O benim her şeyimdi. 

Ben ölmeliydim. O değil! Bu cehenneme gelmek benim kaderimdi, onun değil. Buraya gelemezdi. En basit kabusta bile ağlayan, uyumak istemeyen, korkak kardeşim böyle bir yerde bir dakika bile yaşayamazdı. Buraya gelmemeliydi.

-Hayır!, dedim ve içimde büyüyen öfkeyi boşaltmak için bağırdım:


-Hayıır!

Garip bir şekilde hıçkırmaya ve inlemeye benzer sesler çıkarmaya başladım. Kadın boğazımı tek eliyle tuttu. Ve bana bir şey koklatarak tekrar bilincimi kaybetmeme neden oldu.

***

Bilincim yerine geldiğinde gözlerimi kırpıştırdım. Bir odadaydım. Tavana asılı bir lambanın aydınlattığı siyah duvarlı bir odada. Buna şaşırmamam gerekirdi belki ama buraya geldiğimden beri ilk defa ışık gördüğüm için bana çok garip gelmişti. Zayıf ışığın aydınlattığı odada, paslı gibi gözüken eski bir masa ve sandalye vardı. Ah, belliki bir sorgu odasındaydım.

Ayağa kalmaya çalıştığımda kol ve bacaklarımın uyuştuğunu hissettim.

Burda kalıp kardeşimin ölümünü mü bekleyecektim yani? Bir esir gibi...

-Ne yaptım ben?, dedim kendi kendime.

-Ne yaptım da kardeşimin ölümüne sebep oldum?

Hiçbir şey... Elçi denilen kadın çocuk yüzünden kurtulduğumu söylemişti. O çocuğun... Benimle hiç karşılaşmaması gerekiyordu. Birbirimizi hiç tanımamalıydık. Benimle hiç konuşmamalıydı. Çocukta aynen böyle demişti. Karşılaşmamızı o da istemiyordu. Elçi de öyle... Birşeyler ters gitmişti.

Birden gittikçe yaklaşan ayak sesleri duydum. Ve bir kapı tıklama sesi. Bu niyeyse elçinin geldiğini anlamama yetmişti. Odanın kenarındaki tahta kapı gıcırdayarak açıldı. İlk kez onu zayıf ışıklı lamba sayesinde tam olarak gördüm. Simsiyah gözlü ve siyah düz saçlı genç bir kadındı ve siyah bir tulum giymişti. Fazla kibirli olduğunu belirten bir şekilde kollarını önünde birleştirmişti. Gözlerini üzerimden ayırmadan masaya doğru yürüdü. Bembeyaz ellerini masaya koyduğunda kırmızı dudaklarında bir anlık bir sırıtma belirdi. Bir süre öylece durarak, dudağındaki iğrenç sırıtmayla beni izledi. Daha fazla dayanamadım ve:

-Bana ne yapacaksınız, diye inledim. Kadın dudaklarındaki sırıtmayı bozmadan gözlerini üzerimden ayırdı ve sandalyeye oturdu. Siyah gözlerini duvara dikti.

-Herkes bana envoy der, gerçek ismimin bir önemi yok.

Bir süre duvarı izledi.

- Buraya geldiğimde... 30 yaşındaydım. Ben de eskiden orda yaşardım. Dünyada... Harika denilemezdi ama iyi bir hayatım vardı işte. Bir işim, babamdan kalan bir evim... Zaten yaşamak için başka birşeye ihtiyacım yoktu. Zaman zaman paraya ihtiyacım olduğunda ufak soygunlara katılırdım. Böyle zamanlarda gerçekten yapmak istediğim şeyi yaptığımı hissederdim. Sonra bir gece... Bir şekilde buraya geldim işte.

O da benim gibiydi. Benim gibi bir kurbandı. Ama beni buraya getirirken...

-Peki niye kaçmadın, dedim sert bir sesle.

-Niye benim de kaçmama izin vermedin? Ve niye onlara yardım ettin? Bizi buraya hapsedenlere...

Genç kadın elleriyle yüzünü kapadı.

-Hiç bir şey bilmiyorsun. Bunun aksini yapamazdım anla işte. Onlar, dediğin kim biliyor musun?

Kendimi zorlayarak ayağa kalktım ve ona doğru yürüdüm. Ellerimi masaya dayayıp kaşlarımı çattım ve yeşil gözlerimi gözlerine diktim.

-Bir bakalım... Kendisine envoy dememi isteyen bir kadın tarafından kaçırıldım. Sürekli sırıtan ve kahkaha atan bir delikanlıyla karşılaştım. Sonra sen geldin ve buraya getirildim. Sanırım bunların içinde burda olmama kimin neden olduğu bilgisi yok! Yani kısaca... Tabiki bilmiyorum.

Kadın kaşlarını çatıp ayağa kalktı ve masanın üzerinden uzanıp yakamı iki elini arasına aldı.

-Benimle kavga etmeyi... Hiç istemezsin. Anladın mı?

Gözlerimi kaçırdım. Kesinlikle çok kibirliydi.

-Ama zaten seni bilgilendirmek için burdayım, Sandalyeye tekrar oturdu ve kollarını önünde birleştirdi.

-Bu yüzden... İstediğini sor.

Ona ne kadar sinir olsam da bilgiye gerçekten susamıştım bu yüzden de bozuntuya vermeden:

-Tamam, dedim ve derin bir nefes aldım.

-Niye burdayım?

-Çünkü seçildin. Bu yılın zindanı için.

-Tamam. Seçildim. Peki zindan ne demek?

-Oyun işte. Beş kişilik.

-Bu kadar mı ne bileyim nasıl bi oyun bu?

-Oyuncu olsaydın bu seni ilgilendirirdi. Ama değilsin...

Kaşlarımı çattım.

-İstediğimi sorabileceğimi söylemiştin!

-Evet, sorabilirsin. Ama ben beğendiğim soruları cevaplarım...

-Ah, harika! Sana sorumu beğendireceğim çok bilmiş??

Kadın ayağa kalktı ve kapıya doğru ilerledi.

-Hey, nereye gidiyorsun...

Başını bana doğru çevirerek bana baktı. Hah! Yüzündeki o iğrenç sırıtma kaybolmuştu işte...

-Ne soracaksan sor ve gidiyim, tamam mı? Senden hiç hoşlanmadım ve inan bana bu hiç iyi değil...

Sesime alaycı bir ton katarak konuştum.

-Ah,öyle mi sayın envoy? Demek benden hoşlanmadınız... Size kendimi sevdirmek için ne yapabilirim acaba?

-Daha önce de söylemiştim küçük kız... Kavga etmeyi hiç istemezsin.

-Küçük kız, öylemi? Senden ancak 12 yaş küçüğüm. Ve bana adımla hitap etmelisin, adım Luka.

-Burda adının ve yaşının bir önemi yok çaylak. Kısa zamanda sana da bir lakap takarız. Ama saygısızlığın hiç hoş değil.

-Kaçırılmış olmasaydım belki biraz saygılı davranabilirdim envoy. Ama ben de senden nefret ediyorum.

Kadın bir anda bağırdı.

-Ben seni kaçırmadım!

-A, tamam... Sanırım burda adam kaçırmaya başka bişey deniyor. Tıpkı katillere envoy denilmesi gibi...

-Yeter!

-Seni tek bir hareketimle öldürebilirim. Yada sevgili kardeşini... Bunu hala anlayamamış olman hiçte normal değil...

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Aug 07, 2018 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

NEVER SleepHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin