Adımlarım geri geri gidiyordu. Eve girmek bile istemiyordum. Ailem öldükten sonra abimle birlikte yaşamaya başlamıştık. Annem hayattayken her şey yolundaydı. Abimin bana karşı kötü tavırlarına engel olup beni ondan koruyordu. Ama onları kaybettiğimden beri abimle sık sık kavga ederdik. Abim bir işte çalışmazdı. Sabah evden çıkarken gece yarılarına kadar bir evi olduğunu bile hatırlamazdı. Çalışmadığı gibi sürekli benden para ister, bende aldığı tüm parayı içkiye kumara yatırırdı. Kısacası tek kötü giden şey aşk hayatım değildi. Genel olarak hayatım berbattı benim.
Eve geldiğimde içeriden gelen yoğun alkol kokusuyla abimin evde olduğunu anlamıştım. Koltuğa yayılmış elindeki mısırı döke döke yiyordu. Bu hali gerçekten artık midemi bulandırıyordu. Sürekli onun bira şişelerini toplayıp dağıttığı eve çeki düzen vermeye çalışmaktan bıkmıştım.
"Git ekmek al kız." dedi çok sevdiğim(!) abim Soner. Acaba telefon diye bir iletişim aracının varlığından haberdar mıydı? Eve gelmeden önce arayıp ekmek istediğini söyleseydi keşke. Ayaklarım kopmuştu ayakta durmaktan ama o yiyeceği ekmeği bile gidip almaktan acizdi.
Onunla kavga edecek halim olmadığı için itiraz etmeyecektim. Zaten itiraz etmek de pek işe yaramıyordu. İndirdiğim ayakkabıları yeniden ayağıma geçirip evden çıktım. Merdivenleri hızlı hızlı inip sokağın köşesindeki bakkala girdim. Saat ikiye geliyor olmasına rağmen bakkalın açık olmasının tek sebebi vardı. Ayyaşlar birayı bu bakkaldan alıyordu. Ekmeği alıp parayı verdikten sonra eve doğru yürümeye başladım. Apartman kapısının önünde ki kaldırımda karanlık bir siluet vardı. Fazla yakın olmadığım için yüzünü seçemiyordum.
Biraz daha yaklaşıp incelediğimde gözlerimi bir kaç kez kapatıp açtım. Bir süre gerçek olmadığına kendimi inandırmaya çalışsamda Ömer'in ayağa kalkıp bana yaklaşmasıyla bu gerçeğe inanmak zorunda kaldım. Gece iki suları aylardır platonik aşık olduğum adam oturduğum apartmanın önündeydi. Üzerindeki kıyafetler ben zenginim diye bağırıyordu ama o bu kenar mahalleye benim evime gelmişti. Kafamda tek bir soru vardı.
Neden?
Dün gece benden özür dilediğinde sesimi çıkarmadan ordan uzaklaşmıştım. Konuşmamıştım onunla çünkü kendime bir söz vermiştim. Onunla kesinlikle diyalog kurmaycaktım. Peki ya şimdi buraya neden geldiğini deli gibi merak ederken hâlâ kendime verdiğim sözü tutabilir miydim? Bilmiyordum.
Tam önüme gelip durduğunda gözlerinde ki pişmanlığı okumuştum. Gerçi pişman olduğunu dün de anlamıştım. Ama bu saatte buraya gelmesi bunu doğrulamıştı. Kafamı kaldırıp sokaktaki apartmanlarda gezdirdim. Kimsenin beni bu saatte Ömer'le sokak ortasında olduğumu görmemesi gerekirdi. Tabi görmemesi gerekenler arasında abim de vardı. Onunla konuşursam sesime hakim olamayacağımı biliyordum. Bu yüzden ani bir kararla yanından geçip apartman kapısına geldim.
Elimdeki anahtarı kapı deliğine sokmayı beceremiyordum. Çünkü tam ensemde hissettiğim nefesi ellerimi titretiyordu. Neden bana bu kadar yaklaşıyordu ki? Şuan ki yakınlığımız bana o geceyi hatırlatmaktan başka bir işe yaramıyordu. Ahh aptal kafam o bunu düşünebilecek kadar düşünceli değildi. Kolumdan tutup beni kendine çevirdiğinde korkusuzca gözlerimi gözlerine diktim. Sanırım kendime verdiğim sözü tutamayacaktım.
"Bırak kolumu!" diye bağırdım. Ona olan öfkem nerede olduğumu unutturmuştu. Yoksa bu kadar bağırmazdım. Elini kolumdan çekip üç basmak olan merdivenleri indi. Şimdi aynı boy hizasına gelmiştik. Gözlerini gözlerimden çekmiyordu.
"Ben merak ettim seni." dedi. Kaşları hafif çatık dudakları büzülüydü. Ahh hayır şu an onun mimiklerini değil neden beni merak ettiğini düşünmeliydim. Ama bu benim gibi platonik aşık bir aptal için çok zordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KELEPÇE
Teen Fiction"Sevgisizlik ayrılıktan daha zor." Aşk onun için bir kumardı ve kumar oynamadan kaybedilmezdi o kaybetmemek için kazanmaya bile çalışmamıştı. Platonik aşıktı kadın adama. Uzaktan sevmeye alışmış ve bununla yetinmişti. Ne o adamın hayatına ayak uydu...