Ömer'in sessizlikten ibaret olan pişmanlık çığlıklarının üzerinden tam iki gün geçmişti. Defne, bir daha o geceyle ilgili konuşmak istemediğini daha net nasıl ifade edebilirdi, bilmiyordu. Ama bu iki gün onun için çok zor geçmişti. Ömer'le iş haricinde hiç konuşmamış mümkün olduğu sürece aynı ortamda bulunmamıştı. Kafasını başka şeylere yormaya çalışırken yeni bir konu bulması da pek zor olmamıştı.O gece Ömer'in yanından ayrılıp günler önce abisiyle gürültülü bir şekilde kavga ettiği eve gidip bıraktığı enkazla yüzleşmişti. Tam tahmin ettiği gibi abisi Soner yine ayakta duramayacak kadar içmiş leş gibi kokuyordu. Defne onunla bu şekilde mantıklı bir şekilde konuşup anlaşamayacağını biliyordu. Bu yüzden onun kendisiyle muhatap olmasına izin vermeden odasına girip kapıyı kilitledi. Onunla yüzyüze bile gelmek istememişti. Yatağının altında bulunan orta boy valizini çıkarıp içerisine kendisi için gerekli olan eşyalarını doldurmaya başladı. Fazla kıyafeti yoktu bu yüzden ne alsam düşüncesi de onu meşgul etmeyecekti. En son saç fırçasını ve kafasına taktığı bandaları valizine koyup fermuarını çekti.
Kapıdan çıkarken yatağın kenarında komidinin hemen üzerinde kendisini alması için boynu bükük bir şekilde bekleyen çerçeveyle göz göze geldi. Bundan dört yıl öncesine yani anne ve babasının ölümünden iki ay önceye ait olan bir resimdi. Anne ve babası sofranın üst başında otururken Soner ve Defne ise iki yanlarında oturup kameraya gülümsemişlerdi. Aslında Soner'e şu anki durumu için kızmaması gerektiğini biliyordu Defne. O, anne ve babasının ölümünden oldukça etkilenmiş ama bunu olgun bir şekilde karşılayıp hayatına devam edebilmişti. Fakat bu ölüm Soner'in hayatını baştan aşağı değiştirmiş onu olmadığı bir kişiliğe bürünmesini sağlamıştı.
Daha öncede abisiyle çok iyi geçindiklerini söyleyemezdi Defne, ama en azından şiddete dayanan bir ilişkileri olmamıştı. Ufak atışmalar yersiz bir kaç hakaret tüm bu olanların yanında hiçbir şey gibiydi. Bir gün o zamanlara şükredeceğini düşünemezdi. Ama şu an, o zamanları mumla arıyordu. Keşke Soner eski sinir bozucu, ukala abisi olarak kalsaydı.
Çerçeveyi de çantasına atıp kilitli olan kapıyı açarak odadan çıktı. Soner salonda koltuğun üzerinde sızıp kalmıştı. Onu bu şekilde bırakıp gitmek içinde bir yerlere dokunuyordu. Kendisine çok kötü davranmış olsa da onu artık abisi olarak görmüyor olsa da o hâlâ anne ve babasının oğluydu. İç çekerek sırt çantasından çıkardığı kağıt ve kalemi alıp ona bir kaç cümleyle veda etti.
"Bir daha görüşmemeyi diliyorum. Bundan sonra hayatın nasıl olur bilmiyorum doğrusunu söylemek gerekirse pek de merak etmiyorum. Bir aylık kirayı ev sahibine vereceğim. Artık tek başınasın Soner. Bir daha yoluma çıkma... Lütfen... Defne"
Defne o günden sonra bir daha eve hiç uğramadı ve Soner'le hiç karşılaşmadı. O günden itibaren tek başına yaşayabileceği küçük bir ev arayışına geçmişti. Ama hâlâ bir sonuç alamamıştı ve bu iki günde küçük bir pansiyon da kalmayı tercih etmişti. Ali'de kalmamıştı çünkü duyduğu kadarıyla arkadaşlıklarını fazlasıyla ilerleten Ali ve Ömer aynı evde yani Ali'nin evinde yaşamaya başlamıştı.
Ömer iki gün önce kırdığı pottan dolayı Defne'nin yüzüne bakmaya utanıyor mahcup bir şekilde onun koyduğu sınırları takip ediyordu. Yaptığının büyük bir hata olduğunun farkındaydı. Ne o geceden ne de iki gün önceki geceden gurur duymuyordu. Bir şeyleri düzelteyim derken paramparça etmekten korkuyordu ve olan da tam olarak buydu.
O lanet geceden sonra sadece bir kez alkol almıştı o da Defne ile birlikte sahilde oturdukları geceydi. O günden sonra kendine söz vermişti. Alkol alıp kendini kaybetmesine izin vermeyecekti. O gece yaşananları kısmen yarım yamalak hatırlıyordu. Yaptığı davranışın savunulacak tek bir yanı olmasa da içten içe bir yanı 'sarhoştun, o yüzden öyle oldu.' diyordu. Aklınca kendine ceza vermek istemişti. Ama bunun yeterli olmadığının sadece kendini kandırdığının maalesef farkındaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KELEPÇE
Roman pour Adolescents"Sevgisizlik ayrılıktan daha zor." Aşk onun için bir kumardı ve kumar oynamadan kaybedilmezdi o kaybetmemek için kazanmaya bile çalışmamıştı. Platonik aşıktı kadın adama. Uzaktan sevmeye alışmış ve bununla yetinmişti. Ne o adamın hayatına ayak uydu...