Yaşam, beş harf iki heceden oluşuyordu. Ölüm ise 4 harf 2 heceden. Normal şartlarda düşünsek yaşam ölümden fazla sürmeliydi sonuçta bir harf fazlası vardı. Ama öyle olmamıştı. Tüm yaşadıklarım bir anda silinip sıfıra inmişti ve ben ölmüştüm.
Saatler önce elimde tuttuğum gazete de ölümden önceki son perdeydi. Kafama yediğim ağır bir balyozla ölmüştüm. Öldürülmüştüm. Fecice.
Kim tarafından neden öldürülmek istendiğimi bilmiyordum. Eğer hakkım olsa şıklardan giderdim. Eleme yöntemiyle belki katilimi bulurdum. Ama lanet olası şıklar yoktu. Klasik sınavları sevmediğim gibi yapamıyordum da. Galiba ölümden kalmıştım.
Benden bağımsız ilerleyen bacaklarım sanırım gidecek başka bir yerim olmadığını bildiklerinden son kapıma, yani bara getirmişlerdi beni. Yüksek ses ilk defa bu kadar rahatsız ediyordu kulaklarımı. Galiba yalnız ölmemiştim. Kulaklarım da benimle ölmüştü. Bacaklarım ölmemişti ama. Halen nereye gideceğini çok iyi biliyormuş gibi ilerliyordu. Bacaklarımı tebrik etmeliydim. Bana istinaden hayatta kalmayı başarmışlardı.
Bacaklarım son nefesini patronun ateş eden gözlerinin önünde vermişti. Bacaklarıma Allah rahmet eylesindi. Çok bile dayanmıştı. Biraz önce ölen kulaklarım ise bir Türk filmi klişesiyle dirilip patronun "Sen ne yüzle geliyorsun buraya." diye haykırmasını duymuştu. Ben duyduklarıma şaşırmamıştım. Sonuçta benim bile gazeteyi çok nadir okuduğumu düşünürsek patronun haberi görmesi çok normaldi. Normal olmayan bendim. Sırıtarak patrona bakıyordum. Ya da ben değil gözlerim bakıyordu.
"Kovuldun dememe gerek var mı Defne? "
Kulaklarım duyduklarına pek memnun değildi. Son kapım dediğim kapı tokat gibi yüzüme kapanmıştı. Daha da kötüsü yüzüme çarpılan tek şey kapı değildi. İçerisinden iğneler fırlayan onlarca hatta belki yüzlerce göz bana bakıyordu. İğnelerin her biri bedenimde kapanmayacak yaralar açıyordu ama hiçbirinin açtığı yara 'En büyük' değildi. Olamazdı da. Çünkü o yarayı bu konuda en başarılı olan kişi, benim neden olduğunu bilmeden sevdiğim kişi, Ömer İplikçi açmıştı. O bu konuda çok yetenekliydi.
Bardan çıkıp kendimi sahile kadar adeta sürüklemiştim. Şu anda bu şehri, yaşadıklarımı hatta kendimi bile unutmaya ihtiyacım vardı. İki şişe bira tüm bunları unutmama yeterdi. Elimdeki iki şişe birayla ve bir paket sigarayla sahil kenarındaki kayalıklara oturdum. Sigarayı sürekli içen biri değildim. Girdiğim pek fazla arkadaş ortamı olmadığı için hiç teklif de edilmemişti. Sadece ara sıra kafam bulandığında içer kafamın biraz daha bulanmasını sağlardım.
Bugün günün nasıl geçtiğini anlamadığım için batan Güneş'in yerini Ay'a vermesini garipsemiştim. Saatler olaylara göre daha hızlı ilerliyordu artık bundan emindim. Kafamdaki baskısından rahatsız olduğum bandı çıkarıp rastgele fırlattım. Nasıl göründüğü pek umrumda değildi. Saçlarımın arasına biraz rüzgar girip beni rahatlatmasına ihtiyacım vardı. Daha ilk biranın sonlarına doğru başımın döndüğünü hissetmeye başlamıştım. Ama halen Ömer'i hatırlıyordum. Demek ki yeteri kadar içmemiştim. İkinci birayı açmadan bir sigara yakıp dumanının denize doğru savurdum.
Evimi iki gün önce kaybetmiştim. Kalacak yer ararken bugün işimden de olmuştum. Elimde olan tek şey gazetedeki çarşaf gibi resmim ve altında yazan minik senaryoydu. Yani elde var sıfırdı. Sanırım Dünya beni içine sığdıramıyordu.
Bu konunun Ömer'i nasıl etkileyeceğini merak ediyordum. Bu haberi onun yaptırmış olduğunu kesinlikle düşünmemiştim ama onun hayatını da negatif etkileyeceği kesindi. Her gün bir çok kişiyle adı çıkıyordu. Ama ilk defa evde yakalanmış gibi lanse edilmişti. Bu onun için de kötü olmuş olmalıydı.
Peki benim hala onu düşünüyor olmama ne demeliydi? Onu merak edip onun yerine endişeleniyordum. Eşek bile akıllanıyordu ama ben yediğim darbelere rağmen akıllanmamaya inat ediyordum. Eşekleri başını çekmem lazımdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KELEPÇE
Подростковая литература"Sevgisizlik ayrılıktan daha zor." Aşk onun için bir kumardı ve kumar oynamadan kaybedilmezdi o kaybetmemek için kazanmaya bile çalışmamıştı. Platonik aşıktı kadın adama. Uzaktan sevmeye alışmış ve bununla yetinmişti. Ne o adamın hayatına ayak uydu...