"Sadece--"
Bileklerin ellerinin hapsinden kurtulmuştu. Fakat yüzün nazik bir tutsaklığa maruz kalmıştı. Çaresiz genç endişeliydi, gergindi. Giymeye fırsat bulamadığı gömleği omzundaydı. Altında ise senin bir eşofmanın vardı. Sana yakıştığından çok ona yakışmıştı.
Badem gibi gözleri ve sana güven hissi sunan yüz hatlarına bakıyordun. Bu adam senden gençti ama sana hep daha farklı hissettirmişti. Senden büyükmüş gibiydi. Yüzün elleri arasındayken tanıdık bir mahallede gibiydin.
O sebeptendir ki yüzü zerafetle senin yüzüne eğilip dudakları seninkilere aynı zerafetle değince sadece karşılık verdin. Vefa borcuymuşçasına. Changkyun içini ısıtmıştı. Önceki gün o kadar olaylı ve ürkütücü geçmişti ki Changkyun kar fırtınalı bir günde işten eve gelip de sarındığın bir battaniye ya da sıcak bir bardak sıcak çikolata gibiydi.
Sen ona karşılık verince nezaketle sarmıştı seni. Kollarını sana sarışının nasıl göründüğünü biliyordun. Changkyun hep iç ısıtan bir şekilde sarılırdı sevdiklerine. İncitmeyi istemeden ama dolu dolu, kollarıyla bir kalkan oluşturuyor gibi... Sırtını sıvazlıyordu. İçindeki korkmuş küçük kız sakinleşirken ona kapılıp gidiyordun. Sen de kollarını onun göğsüne yerleştirdin. Yavaşça boynuna ilerlemişti ellerin. Saçların sevgiyle okşanmaktaydı. Changkyun ise öpücüklerini genişletmişti. Nazikçe kafasını bir yana eğerek dudaklarıyla dudaklarını seviyordu sanki. Kollarını onun beline sardın. Ellerin onun atletine pençeler halinde tutundu. Changkyun'un dudakları yanağına ilerledi. Oradan da çene çizgine. Ve derken boynunu uzunca birkaç kez öptü. Ardından kokunu içine çekti ve yüzü senin boynuna kapandığı halde sana sarıldı ve öylece kaldı. Hafifçe salınıyordunuz sanki.
Sevgisini kabul etmeni falan istemiyordu. Sadece sunuyordu. Zorlama yoktu. Ve nezaketi seni daha beter üzüyordu. Ondan bu denli etkilendiğini bilmiyordun. İç çektin bu yoğun hava yüzünden. Kafasını kaldırıp sana baktı. Yüzündeki ifadeye baktı. Yüzünü okşadı.
"Beni dinle sadece:
Biz sojuları biraları yuvarladık filan. Ama sen adamın birine sataşıp şişeyle vurmaya kalkınca oradan ayrıldık. Ben kendime geliverdim. Ama sen fena haldeydin. Güney Kore'nin tüm sokaklarına kusmaya yeminli gibi her sokağın başında kustun. Bölgeni mi belirledin, diğer sarhoşlar bölgene girmesin diye mi yaptın anlamadım." esprisine güldüğünde seni de beraberinde mutfağa götürdü. Seni muftak masasının yanındaki bir sandalyeye oturtup buzdolabından bir bardak portakal suyu alıp eline tutuşturdu. Bir bardak da kendine aldı. Yanındaki sandalyeye çöktü.
"Eve geldik. Tam seni duşa taşımıştım ki hem kendi üstüne hem de benim üstüme kustun. Elbisene baktın. Sinirle çıkardın ve suratıma atıp benim yüzümden kustuğunu filan haykırdın. Ben de kendi pantolonumu ve gömleğimi de senin elbisenle yıkamaya attım. Paçalı donum ve bu atletimle yanına döndüğümde ateş gibi sudan yandığın için bağırıyordun. O kadar suya rağmen ayılmadın diye soğuk suyu açtım sadece. 'Donucaz Changkyun, gel buraya bunun için bir yöntem var' deyip atletimi çıkarttın, ben atletimi almaya döndüm arkama. Bir sana döndümse sutyenini çıkarmışsın. Birden sarıldın bana. Donmayalım diye yöntemmiş. 'Maksat seni ayıltmak. Duşta niye donalım', desem de dinlemedin. Güç bela biraz kendine geldin. Ben sana ne bulduysam giydirdim. Bakmamaya alıştım, tişörtü ters giydirmişim. Kurulandıktan sonra yatağına yatırdım seni. Ağlamaya başladın ve--"
Gülümseyerek anlatırken birden solan ifadesi yüzünden miden buruldu. Kötü birşey diyecekti.
"Bana Khan ve Avukat Herif adında iki heriften bahsettin." Yüzünde acı bir ifade vardı. Sanki birşey onu o denli üzmüştü ki kahroluyordu. "Tanrı seni cezalandırmıyor Vic! Senin bir suçun yoktu... Şu berbat sevgilinle ayrılığını atlatmak istedin. Hakkın var. Ve-"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TROPICAL NIGHT | (Wonho OC)
Fanfiction#12 fluff #1 shinhoseok #2 Monbebe #1 OC #1 wonho "Otel Tropical Night'a hoşgeldiniz.... size nasıl yardımcı olabilirim?" "Bana kim olduğunu söyleyerek... " "Ben ..... "