dört

4K 269 169
                                    

ILGAZ

Elimdeki fotoğraf makinemin son ayarlarını da yaparken havanın iyice karardığını, istediğim gibi olduğunu gördüm. Dudaklarıma ulaşan hafif bir tebessümle dışarıya son kez baktıktan sonra fotoğraf makinesini boynuma taktım.

Kaya birazdan gelir umuduyla salona geçtim. Annemin televizyonda haberlere baktığını görünce yanına oturdum. "Yine mi haber izliyorsun?" Kafasını bana çevirmeden hıhı gibi sesler çıkardığında sessizce oturdum.

"Babam nerede? Gelmedi mi?" Bu sefer bana bakıp, "Geldi, çalışma odasında," dediğinde başımla onayladım. Bir süre daha annemin yanında durduktan sonra, odama gidecekken çalan zille yönümü değiştirdim ve kapının önüne gittim.

Kapıyı açtığımda, ay ışığında parlayan gözleri, simsiyah saçlarını karıştıran Kaya'yı gördüm. Gülümseyerek geri çekildim ve içeri buyur ettim. Beni görünce o da gülümsedi. "Dışarıda çekmeyecek misin fotoğrafları?"

Kafamı iki yana salladım. "Önce dışarıya eşyaları götürmemiz gerek. Bizim bahçenin manzarası yetmez."

Kahkaha atıp, "Manzara da ne manzara, alt tarafı çiçeklerle kaplı bir bahçe," dediğinde haklı olduğunu fark edip ben de onunla güldüm. "Hadi gel," diyerek elini tutup arkamdan çekeledim.

Odama girdiğimizde dolabımın yanındaki boşluğa bakındım. Koca bir boşluk gördüğümde kaşlarım çatıldı. Kaya anlamazca, "Neden boş yere bakıyorsun oğlum?" dediğinde kafamı ona çevirdim. "Dekorasyonlar yok."

Onunda kaşları benim ki gibi çatıldı. Ellerimi saçlarımın arasına daldırıp çekmeye başladım. Neredeydi bu malzemeler? Onlar olmadan istediğim görüntü ortaya çıkamayacaktı. Delirecektim. Hızla odadan çıkıp çarorazımdaki çalışma odasına daldım. Kapıyı çalmadığım için babamdan büyük azar yiyecektim ama şu an kafama takmıyordum.

"Odaya ne diye dalıyorsun it? Dingonun ahırı mı burası?" Babamın bağırışını bitirmesini bekledikten sonra "Dekorasyonlar yok baba. Onları bulmam lazım," diye izah ettim. Gözlerindeki kızgın bakış az miktarda azalmıştı. "Çalışma odasındadır diye geldim ama anlaşılan burada da yokmuş."

Kaya arkamdan gelip kolumu tuttu ve odadan çıkardı. Nerede olduklarını hatırlamaya çalışıyordum ama nafile...

"Emin misin eve getirdiğinden? Bir yerde unutmuş olamaz mısın?"

Kaya'nın sesiyle daha da derin düşünmeye başladım.

En son fotoğtaf klübünde yanımda duruyorlardı. Daha sonra herkes evine giderken hocanın yanına gitmiştim bir şeyleri sormak için. Daha sonra...

Daha sonra otobüse binmek için ayrılmıştım sınıftan.

"Hassiktir, galiba klüpte kaldılar."

"Gidip alamaz mıyız?"

Kafamı iki yana salladım. "7'de kapatıyorlar, sonra temizleniyor. Saat sekizde ise temizlik bitiyor. Çoktan kapanmıştır." Umutsuzca Kaya'ya baktığımda ne yapacağını bilemeyerek o da bana bakıyordu.

"Onlar olmadan çekelim. Belki işine yarayan bir iki fotoğraf ortaya çıkar."

Kafamı el mecbur salladım. Kaya'yla dışarı çıkarken hala kendime küfür ediyordum. Nasıl onları unutabilmiştim?

Ay ışığının ve karşı asfaltta ki sokak lambasının aydınlattığı bahçeye geldiğimizde boynumdaki makineyi çıkardım ve etrafta kısa bir göz gezdirdim. İşaret parmağımla orkideleri göstererek, "Orkidenin birini sapından nazikçe tut ve burnuna yaklaştır. Aynı zamanda gözlerini kapat ve hafif bir tebessüm et," diye yapması gerekeni söylediğimde ikiletmeden karşımızdaki orkidelere yöneldi.

Dediğim pozları tek tek yerine getirdiğinde fotoğrafını çekmeye başladım. Art arda üç resimden sonra başka pozlar, başka çiçeklerin yanına gitmesini söyledim.

Saat 11'e gelirken Kaya isyan ederek, "Yetmedi mi ya? Bari oturtsaydın öyle çekseydin amk. Yoruldum ben," diye homurdanarak konuştuğunda ellerimi havaya kaldırıp güldüm. "Peki, bu son. Söz."

Gözlerini devirdiğinde aklıma gelen son pozla neredeyse çığlık atacaktım.

Elimle güllerin olduğu yeri gösterdim. "Bu biraz riskli ama ortaya çok güzel bir fotoğraf çıkacak. Umarım annem görmez."

"Neden lan?" diye sorduğunda elim ile güllerin olduğu yeri gösterip, "Güllerini kopardığımızı görmemeli yoksa ağzıma sıçar."

Biraz durup zihminde tekrardan canlandırdım. "İki tane gül koparıp onların da yapraklarını kopar ve yere koy. Sonra güllerin yanına uzan ve kollarını başının altına yerleştir. Yüzünde yine bir tebessüm olsun ama varla yok arası."

Dediklerimi yine uyguladığında gülleri alıp üstüne serpiştirdim. Önce sağ tarafından resmini çektim. Sonraysa bacaklarımı iki yana açıp üstüne geçtim ve yukarıdan çektim.

Heyecanla yerimde sıçradığımda dengemi kaybedip Kaya'nın üstüne düştüm. Anında pozisyonundan kurtulup öne doğru -bana yaklaşarak- küfür etti.

"Ilgaz senin babanı sikeyim! O fotoğraf makinen inşallah götüne girer de çıkamaz!"

Elimde olmadan sırıtıp, "İyi yanından bak bir de, penisinin üstüne düşebilirdim," dedim. Gözlerini açıp sinirle baktığında yakınlığımızı ikimiz de yeni fark etmiştik. Gözlerimin içine bakarken öfkesini çok net görebiliyordum. Korkarak üstünden kalktım ve elimi uzatıp onun da kalkmasına yardım ettim.

Üstündeki gülleri silkeleyip arkamdan geldiğinde eve girip odama hızla geçtik.

Az önceki olayı ikimiz de unutmaya çalışıyorduk. Sessizliğimizden anlaşılıyordu bu.

Odama geçtiğimizde yere oturup bağdaş kurdum. Kaya da beni taklit ederek yanıma oturduğunda gergince fotoğraf makinemi boynumdan çıkarmadan açıp resimlere baktık. Her bir fotoğrafı dikkatle inceliyordum; fakat sadece ilk ve son çektiklerimi beğenmiştim.

Kaya fotoğtaf makinesine biraz daha yaklaşıp beğeniyle baktı. "Güzel çekmişsin." Aramızdaki gerginliği yok etmek için, "Modelim sağ olsun," diyerek omzumla omzuna çarptım. Benim gibi güldüğünde eski halimize döndüğümüzü anlayıp başımı arkamdaki yatağa yasladım.

On dakika kadar bir sessizlikten sonra Kaya yüzüme baktığında ben de ona döndüm. Bir şey söylemekle söylememek arasında gibiydi. Ağzını bir açıp bir kapıyordu ve ne diyeceğini daha fazla merak etmeme neden oluyordu. En sonunda, "Ne diyeceksen söyle artık, meraklanırdın iyice," dedim ve beklentiyle baktım suratına.

Elini saçlarına atıp biraz gezdirdikten sonra boğazını temizleyip söz girdi. "Ya, bir hafta veya iki hafta sonra oyundaki arkadaşlarla buluşacağız da. Bir kişi eksik. Gelir misin diye soracaktım."

"Neden bana soruyorsun? Diğerlerine sorsana."

"Sen beni modelin olarak seçtin, ben de seni oyun için çağırıyorum alt tarafı. N'olur gelsen?" Yalvarır gibi bakmaya başladığında dayanamayıp kabul ettim. Sonuçta haklıydı.

"Peki, kabul. Buluşacağınız zaman haber verirsin." Cümlem biter bitmez üstüme atlarcasına abanıp sıkıca sarıldı. "Adamsın sen ya!"

Gülerek ben de ona sarıldığımda burnuma gelen koku kısa bir an duraksamama neden oldu. Lavanta gibi kokuyordu. Ve lavanta kokusuna zaafım vardı...

---

Çok ship annecim

stay with me [bxb] +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin