Daha ağızımı bile açamadan çarpan kapının sesiyle olduğum yere çakılmış bir vaziyette zangır zangır titreyen ellerim ve akan yaşlarımla kalakalmıştım. Söylenen sözlerin ağırlığı değildi bana bu kadar koyan doğruluğuydu aslında. Duymaktan korktuğum gerçeklerin en yalın haliyle yüzüme vurulmasının şokuydu bu bedenimin yaşadığı, ayaklarım beni kaldırmamak için direnirken güç bela kendimi yanımdaki sandalyeye bırakıp hıçkıra hıçkıra ağlamaktan başka ne şansım vardı ki sanki, hiç... koca bir hiç...
O gece gram uyku uyuyamamakta sorun değildi aslında, duvarlar üzerime üzerime gelip gözlerim uykusuzluktan her kapandığında onun gözlerini bana nefretle tiksinmeyle bakan gözlerini görmekti korkum, ha birde o odada yanlızken söylediği o son sözlerin dört bir yana yayılarak gittikçe artıp tekrar ve takrer zihnimde canlanmasıydı kabusum. Göksu'yu kaybetmek, onun bana olan saygısını, güvenini en kötüsü onunla yeniden birlikte olabilme şansını kaybetmek işte tüm bunların korkusuydu boğazıma yapışan nefesimi kesen kalbimi parçalayan...
Sabaha kadar bir birini kovalayan kötü kabusların ardından şişmiş gözlerim ve ağrıyan eklemlerime rağmen minik kızıma bakmak için yatağımdan kalkıp odasına giderken aynadaki halime bakarak kendi kendime fısıldadım, "hak ettiğin bu".
Miniğim her zamanki masumluğuyla uyuyorken aynı sessizlikle mutfağa ilerledim, camlı kapının önüne geldiğimde beynimde tüm anılar teker teker canlanırken zamanı geriye alabilmeyi diledim, yeniden her şeyin kaderini yazabilmeyi titrek ellerle kapıyı açtığımda tüm dileklerimin boşa çıktığı yüzüme boş mutfakla birlikte vururken zarzor bir bardak suyu içerek kahvaltı hazırlamaya başladım.
"Belki gitmeseydim , bu masada üçümüz...." mırıldanışım gözlerimdeki yaşlara dönüşürken kahvaltıyı hazırlamaya devam ediyordum. "Neden..." seviyordum işte , onu seviyordum kendime itiraf etmeye kelimelerle dile dökmeye korksamda seviyordum onu...
Mutfaktaki sessizliği bozan telefonla yüreğim ağzıma gelmiş olduğum yerde donmuş kalmıştım, sesin telefondan geldiğini fark ettiğimde uzanarak alıp açtım. Tanımadığım bir ses yankılanırken kendime geldim.
-Melissa hanımla mı görüşüyorum?
- Evet buyurun...
- Bu saatte rahatsız ettiğim için özür dilerim hanım efendi ben Ahmet Güçver , Gökmen bey'in avukatıyım
- E...evet, yani sorun değil ne istemiştiniz...
-Gökmen bey'in kesin talimatı üzerine kızınız için velayet davası açılmıştır ilgili hususları görüşüp anlaşmak üzere sizinle görüşmem gerekmektedir eğer müsait bir vaktinizde görü...
- Ahmet bey gereken ne ise yapmaya hazırım evimin adresini Gökmen'den alabilirsiniz iyi günler...
-----
İşe gitmediğiniz için azarlanmak normal olabilir, hatta kovulmak yada hakaret işitmek ama benim için her zamanki gibi bu normal durumlardan hiçbiri yok, Serhat yüzüncü kez arayıp özür mesajı atarken bense hala Ahmet Bey'in aramasını bekliyordum.
Aslında Serhat'a artık kızgın bile değildim, onu hiç sevmemiştim benim için çoğu zaman bir abi bir kardeş gibi olmuştu, o bana her ne kadar beni bir kardeş gibi göremeyeceğini belli etsede o ilgisi ve şefkatini hep kardeşliğe yormayı yeylemiş ve ona olan güvenim sayesinde bu oyunlara girmiştim, kırılmadım değil, benden başka bir kadına dokunmasını beklemediğim içindi o şok belkide ama olması gerekende oydu, benim kalbim Gökmen'e aitken onu benle tutamazdım bir kalpte iki kişi yaşatılmazdı ki, bir de o kişi ilk aşkınızsa yerini yedi cihan gelse tutamazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Küçük Sevgilim -2-
Chick-LitMelissa şimdi daha büyük bir sorunla karşı karşıya o bir anne ve kızının hiç bilmediği babası karşısında...