Uzun zamandır yazmadığımı farkındayım, çocunuzdan mesajlar ve yorumlar aldım, sizi dikkate almadığımı yada egomun tavan yaptığını düşünmenizi istemiyorum, sadece problemlerim vardı ve ne zaman yazmak için otursam bütün her şey uçup gidiyordu, sadece geçiştirmek için bölüm yazmak ve saçma bir final oluşturmak istemedim bu nedenle biraz fazla da olsa yazmaktan uzak kaldım. Çoğu kızın yaşamak istemeyeceği bir hayat yaşadıktan sonra düzelmeye çalışan biriyim ve hala tam olarak düzeldiğim söylenemez, o nedenle geçmişimdeki yaşanmışlıklar şimdiki hayatımı mahvederken inanın hayatımda olumlu bir şeyler bulmak adına çırpınıyorum.
Umarım bu kafayla da olsa yazdığım bu bölümü beğenirsiniz, hepinizden çok özür dilerim ve bu bölümden sonra Finali yazacağım. Kafamı toparlar toparlamazda yeni hikayemi yayınlayıp size kendimi affettireceğim.
O evde yaşamanızı istemiyorum... Demişti,
O gün Göksu'yu alıp kendi evim dediğim yere giderken ne düşündüğümü bile bilmiyordum, çok incinmiştik, ve çok incitmiştim, geçmişimizde koca karanlıklar ve yıkık dökük hayatlatımız vardı. İhanetin en acısını aşkın en yücesiyle yaşamış olsakta her şey bir anda tek bir cümleyle düzelir miydi bilmiyordum. Tek bildiğim hala onu ilk günkü gibi sevdiğimdi, ve hala kendimden o günkü gibi nefret ettiğim.
İyi bir sevgili olmayı becerememiştim, iyi bir aşık, temiz kalpli bir insan asla olmamıştım ama iyi bir anne olabilmek adına elimden gelen ne varsa yapacaktım. Ailemin benden esirgediği her şeyi kızıma vermeye hazırdım. Bunun için ölümü bile göze alırdım ve Gökmen'de bunu farkındaydı.
Ertesi gün Göksu'yu alıp bir psikoloğa gitmiş baba kavramı ile ilgili düşüncelerini ortaya koymasını sağlamıştık. Doktor ilk başlarda ona çok soru sormak istemesede kızım inatçı tavırları ve bilmiş sözleriyle doktoru bile çıldırtmayı başarmış olsa da boyundan büyük kelimeler kullanmıştı.
"Bana sürekli babamla ilgili şeyler soruyorsunuz, ben babamı görmeden de sevdim ama o gelecek biliyorum" demişti, o an hıçkırıklara boğulup ağlamamak için kendimi zor tutmuştum. Ben çocuğuma bu kötülüğü yaparken nasıl olurda iyi bir anne olduğumu sanıyordum. Kendi annemden o bencil kadından ne farkım vardı. Benimde onlar gibi yalanlar üzerine kurulmuş bir hayatım varken nasıl olurda onlar gibi olmayacağım diye kendime söz veriyordum. Yapamıyordum işte bende onlar gibiydim, aciz ve yeteneksiz.
Hatalarımı fark ettiğim anda eve gidip saatlerce oturmuş boş boş duvarlara bakmıştım, ne bir lokma yemeye takatim nede şevkim vardı. Uyumak uyumak ve unutmak istiyordum, gözlerimi açtığımda her şeyin kendi başına yoluna konmasını ve bu acıların bitmesini istiyordum ama elbette ki olmayacaktı, herşeyi bu kadar batırdıktan sonra bu kadar pozitiflik fazlaydı. Hayaller çocuklar içindir bildiğim tek bir gerçek varsa oda benim dünyamda hayallere hiç bir zaman yer ve zaman olmamıştı.
Göksu yanıma geldiğinde derince bir iç çekip ona baktım, kızaran yanakları babasına benzeyen yüzü ve uzun kirpikleriyle taş bebekleri aldırmayan meleğime baktım. Yüzünde her zamanki o şaşkın ifadesi elinde Serhat'ın aldığı bebeğiyle karşımdaki koltuğa zar zor çıkmış yüzüme bakıyordu.
"Ne oldu meleğim" dedim sanki her şey normalmiş gibi. Biraz daha yerinde kıpırdadıktan sonra bebeği koltuktan savurup homurdandı.
"Babamın kim olduğunu biliyorum" dedi kızgınca ve peltek ağzıyla bir anda bir şok dalgası bedenimi sardı ve titremeye başladım.
"Na... nasıl yani meleğim"
"Biliyorum çünkü sizi duydum anne" dediğinde koltuktan kalkıp onun yanına yürüyerek yere çöktüm, şimdi yüzlerimiz eşit mesafedeydi.
"Ne duydun canım" dedim elimi uzatım minik ellerine koyarken. Elini elimden çekerek homurdandı. "Onunla konuşurken sizi duydum, ben uyumuyordum" dedi. Sonra gözlerimin içine bakarak yaşlarla dolan gözlerine aldırmadan yutkundu.
"Ben babamla yaşamak istiyorumi ama sen onu istemiyorsun, neden babamı istemiyorsun, neden onunla kalmama izin vermedin"
"Meleğim babanı istiyorum, neden istemeyim ki"
"Çünkü o sana benimle kal dediğinde istemedin"
"Kızım beni yanlış anladın, ben babayı çok seviyorum ve babada seni çok seviyor fakat anneler ve babalar bazen kavga ederler ve bu kavgalarda küserler ve baba bana küstü ve benim babanın gönlünü almam gerekiyor"
"Ama babam seninle küs değil ki sana hep gülüyor ve konuşuyor, biz eslimle küsünce o bana konuşmuyor ve gülmüyorda yalancısın anne"
"Meleğim lütfen yapma böyle"
"Ben babamı istiyorum"
"Tamam meleğim, babada seni istiyor"
"O zaman beni babama götür" dediğinde göz yaşlarını elinin tersiyle silerek minik burnunu çekip yalvarırcasına bana baktı.
Gece saatin on birinde herhalde eski sevgilimin evine gitmek çok saçmaydı, ama eğer eski sevgiliniz çocuğunuzun babasıysa bu daha da garip bir hal alabiliyordu. Bir süre onu arayıp haber verip vermemek konusunda kararsız kalsamda en sonunda o cesareti kendimde bulamayıp haber vermeden yola çıkmıştık. Göksu her saniye babasını sayıklıyor ve bana cevaplayamayacağım derecede sorular soruyordu. Bu çocuk gerçekten çocuk olamazdı.
"Babamla birlikte mi uyuyacaksınız"
"Babam seni öpecek mi"
"Babam sana aşık mıydı"
"Babamı seviyor musun" Bu yaşta bir çocuğun bunları bilmesi ve sorması bana göre çok fazlaydı, kime çekti bu çocuk dedim kendi kendime sonra iç sesimle hesaplaştım. "Kime olacak gerizekella sana" peki tşkkrlr...
Gökmen'in evinin önüne geldiğimizde bu yolu hatırlayabildiğime bile şaşkındım ama yinede zaferle arabadan inerek minik kızımı yere indirip elini sıkıca kavradım. İçerinin ışıkları yanıktı dışarıdan bakınca salon olduğunu tahmin ettiğim yerdeki ışıklar yanıyordu.
Kapı ziline bastıktan sonra Göksu'nun elini sıkıca kavradım küçük kızımdan cesaret almak ister gibiydim oysa o heyecanla kapının açılmasını bekliyordu. Kısa bir süre sonra kapının ardında ayak sesleri duyuldu ve kapı ardına kadar açıldı.
Karşımda yarı çıplak başındaki havluyla saçlarını kurulayan ve şaşkınca bize bakan bir Gökmen bulmayı beklemiyordum ama aynı şaşkınlıkla ona ve onun ıslak ve öpülesi bedenine bakıp kalmadan edemedim. Tabi sadece kısa bir an kısacık sonra toparlanarak gülümsemeye çalıştım oysa hemen havluyu omzuna atarak tüm yüce isa adına denilecek gülümsemesiyle bize bakarak içeriyi işaret etti.
" Hoş geldiniz geçin hemen üzerimi giyinip geliyorum" Göksu bir an babasını süzdükten sonra sessizce içeri girerek sanki kendi evindeymiş gibi salona geçerek koltuklardan birine tırmandı ve etrafına bakınmaya başladı bende onun yanına oturarak onu takip ettim. Kısa bir süre sonra Gökmen üzerine bir eşofman takımı giyerek yine aynı ıslaklıkta ama dağınık saçları ve erkeksi traş losyonu kokusuyla gelerek tekli koltuklardan birine oturdu.
Kısa süren bir sessizlikten sonra konuşmayı başardım. "Şey... Göksu seni görmek istedi de..." Gökmenin yüzündeki ifade bir anda her zamankinden daha büyük bir gülümsemeye dönüşürken Göksu yerinde kıpırdandı.
Gökmen yerinden kalkarak Göksu'nun yanına gelerek saçlarını okşadı. "Prenses uyuyamadımı yoksa, benimle uyumak ister misin?"
Onun bu herşeyden habersiz tavrına karşı ben diken üstünde Göksu'nun vereceği tepkiyi bekliyordum, sadece odaklanmış Gökmen'e bakıyordu. Her zamankinden sessiz ve ifadesiz gibiydi, ama yanakları kızarmıştı ve gözleri ışıldıyordu.
"Sen benim babam mısın?" kısık sesi sanki cevabından korkuyormuşcasına çıktığında bile benim kulaklarıma yankılanarak gelmişti, bir an için Gökmen'le göz göze geldik ve öylece kaldık, onca yıldan sonra belki de cevaplanması en zor soruyu Göksu sormuştu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Küçük Sevgilim -2-
ChickLitMelissa şimdi daha büyük bir sorunla karşı karşıya o bir anne ve kızının hiç bilmediği babası karşısında...