Alec üstüne sarılı bir havlu ile banyodan çıktığında hızlıca onun kurulanmasına yardım etmiştim.
"Kıyafetlerini giyip aşağı kata gel, sonra da biraz konuşalım olur mu?"
Başını olumlu anlamda salladıktan sonra hızlıca odadan çıktım. Salona indikten sonra evde biraz ses olması için televizyonu açıp koltuklardan birisine oturdum.
Ona ne soracaktım bilmiyorum ama nedensizce onunla konuşacağım için heyecan yapmıştım.
Alec birkaç dakika sonra yanıma inmişti. Kıyafetlerim ona biraz küçük olmuştu ama şimdilik idare edebilirdi sanırım.
"Yanıma gel hadi." Dediğimde koltukta yanıma oturdu. "Aç mısın? Bir şeyler hazırlamamı ya da sipariş etmemi ister misin?"
Kafasını olumsuz anlamda sallamıştı.
"En azından içecek bir şeyler getireyim."
Ayaklandığım sıra telefonum çalmaya başlamıştı. Sehpanın üstünde duran telefonumu elime alıp hızlıca ekranda yazan isme baktım.
Camille arıyordu.
"Buna bakmam lazım, birazdan gelirim."
Hızlıca mutfağa doğru yönelip telefonu açtım.
"Efendim Camille."
"Sevgilim nasılsın?"
"İyi gibiyim işte, biraz yorgunum. Sen nasılsın?"
"Ben de iyiyim ama seni özledim. Bugün yanına gelsem ya..."
"Şey... bugün çok yoğunum, başka zaman gelsen nasıl olur?"
"Bu aralar sürekli yoğunsun." Dedi iç çekerek. "Ne zaman müsait olacaksın."
"İşlerimi halletmeye çalışıyorum, hem ben de seni özledim sevgilim biliyorsun." (Kustum)
"Biliyorum, çok bekletme beni lütfen."
"Elimden geleni yapacağım, sen hiç merak etme."
Telefonu kapatıp rahat bir nefes aldıktan sonra buzdolabından içecek bir şeyler çıkarıp bardaklara doldurdum.
Sonrasında bardakları alıp Alec'in yanına dönmüştüm.
Alec, kucağında kedimle arkasına yaslanmış boş gözlerle televizyona bakıyordu.
"Gece ile çoktan tanışmışsın."
Anlamaz gözlerle bana baktığında "Şey... kedimin adı gece." Diyerek açıklama yapmıştım. Eline de limonatayı tutuşturup hızlıca yanına oturdum.
Alec boştaki eliyle yavaş yavaş kediyi okşamaya başlamıştı.
"Sevdin mi kediyi?"
"Hı hı."
"O da seni sevmiş gibi duruyor. Aslında kolay kolay kimseyi sevmez özellikle Camille'i hiç sevmiyor."
Kedi Alec'in kucağında mırıltı sesleri çıkarmaya başladığında Alec kedinin karnını kaşımaya başlamıştı.
"Gece, gel bakalım babanın kucağına."
Geceyi kucağıma doğru çekmeye çalıştım ama Alec'i bırakma niyetinde değildi. En sonunda pes edip onu Alec'in kucağında bıraktım.
"Biraz konuşalım mı Alec seninle?"
Kediye bakmaya devam ederken bir yandan da kafasını olumlu anlamda sallamıştı.
"Kaç yılında doğdun?"
"17 Mayıs 1980" dedi bana bakmayarak. Hala kediyle ilgileniyordu.
"Ne zaman dondurulma işlemi yapıldı hatırlıyor musun?"
Evet dercesine başını salladığında cevabı beklemeye başladım.
"20 temmuz 2001."
Demek 21 yaşındaydı.
"Küçüklüğün ile ilgili bir şeyler hatırlıyor musun?"
"Bazen." Deyip kestirip attı, ne demekti bazen?
"Bazen derken?"
"8 yaşımda beni aldılar."
"8 yaşında mı? 8 yaşından beri laboratuvarda mısın?"
"8 yaşımdan beri." Dedi onaylamak istercesine konuşarak. Neden bu kadar garip davrandığını anlamak zor değildi.
"Ailen hakkında ne biliyorsun?"
"Öldüler, ben küçükken."
Kediyi kaldırıp yüzünü incelemeye başladı. Sonra gece ona yaklaşıp yüzünü yaladı.
"Kedim vardı benim de." Deyip kediyi tekrar kucağına yatırdı ve sevmeye devam etti.
"Ne zamandır deney yapıyorlar üstünde?"
"8 yaşımda başladılar."
Yaklaşık 60 senedir uğraştıkları bir deneyi neden birden imha etmek istemişlerdi.
"Yaraların nasıl oluştu?" Dediğimde birkaç saniye hareketleri yavaşladı ama cevap vermedi. "Deneyler sırasında mı oldu?"
Yine yanıt vermedi, kediyi izlemeye devam ediyordu.
Geceyi hızlıca kucağından çekip aldım ve bana bakmasını beklemeye başladım.
Çok geçmeden gözlerini üstüme çevirdi.
"Soruma cevap ver."
"Geceyi sevdim." Elini uzattığı zaman onun elini tutup durdurdum.
"Seni öldürmem lazımdı ama bunu yapmadım. Alabildiğim en büyük riski alıp seni kurtardım ve evime getirdim. Bana borçlusun bu yüzden sorularıma cevap vereceksin anladın mı?"
Yüzüme boş boş bakmaya devam ediyordu.
"Bu yaralar nasıl oluştu?"
Sessizce arkasına yaslanıp gözlerini televizyona çevirdi. Sinirlenmeye başlamıştım.
"Senle cidden niye uğraşıyorsam?" Diyerek sinirle yanından kalktım. O sıra beynimde sesini duydum.
Nasıl olduğunu bilmiyor musun cidden?
"Bu da ne demek şimdi?" Dedim ona dönerek. Bakışları üstümdeydi.
Orada çalışıyorsun, orada neler döndüğünü biliyorsun.
"Çalışıyorum ama ben deney kısmında çalışıyorum. Yapılacak deneyleri ve ilaçları hazırlıyorum ve bazen de sonuçları inceliyorum."
Pis işler kısmında yoksun yani, iç yüzünü görmemiş olman orada pis işler dönmediği anlamına gelmiyor Magnus.
Yüzünü tekrar televizyona çevirdi, şu andan itibaren konuşmamız kesinlikle bitmişti ve bunu anlamak için dahi olmaya gerek yoktu.
...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kod: 18 Deney Başarısız
FanfictionYıl 2050 İnsanlığa yön verecek deneylerin her geçen gün daha da artması sonucu başarısız olarak tanımlanan deneyler imha edilmeye başlanmıştır. Magnus'tan ise Kod 18'in imhasını gerçekleştirmesi istenmiştir. Aslında deney başarısız değildir ama yar...