''Üzgünüm".. #32

228 16 9
                                    

medyada yüzüğü görebilirsiniz :)

Ellerim havada kalırken gözlerimi parmağımda ki yüzükten çekemiyordum. doğukan yanıma sokularak "kendi hayatım dahil hiç birşey senden önemli değil" dedi gözlerimi onunkilerle buluşturunca gözlerinde ki derinliği görebiliyordum, biraz daha yaklaşıp "eğer sen yanımda değilsen başka hiçbir şeyin önemi yok, başka bir yer yok.." dedi dudağıma minik bir öpücük kondurup devam etti "senden daha fazla istediğim bir şey yok.. senin aşkın gibi..gözlerin gibi, gülümsemen gibi, bakışın gibi, saçların gibi senin gibisi yok. sen bana özelsin, benimsin." dedi ve cesaret almak istercesine dudaklarını dudaklarıma kapattı, ne diyeceğimi bilemedim ona sımsıkı sarılırken, o ayrılıp "seninle her anımı hatırlıyorum, dün geceyi bile" dedi ve yüzümü avuçlarının içine alıp " şimdi yağmur soyhan üzgünüm ama artık bir soyhan olmayacaksınız" dedi. gülümseyerek ona baktım ve kafamı olumlu anlamda salladım şaşırarak "evet mi diyorsun?" dedi hayretle, gülüp bu sefer ellerimi yanağına koyarak "bak gözlerime" dedim gözlerimin içine bakınca dudağına küçük bir öpücük kondurup "bu gözlerin içinde senden başkası yok.." elini kalbimin üzerine doğru getirip "bu kalp senin" dudakları yukarı doğru kıvrılırken " ve evet kabul ediyorum" dedim doğukan yataktan hızla kalkıp benide çekti ve sımsıkı sarılıp ayaklarımı yerden kesti bırakmadan hemen önce "seni seviyorum" dedi iyice sarılıp kulağına doğru "bende" diye fısıldadım..  öyle farklı hissediyordum ki, içim içime sığmıyor kalbim daha farklı atıyordu bu sabah. içimdeki mutluluk büyüdükçe büyüyor gözlerimi dolduruyordu.. tarifsiz hislerimi doğukana sadece sarılarak anlatabilirmişim, dudaklarına bıraktığım busede ifade edebilirmişim gibi hissediyordum.. gözlerimi parmağımdaki yüzükten alamıyordum parmağımı saran yuvarlak kısım taşlarla kaplı tek taş kısmı ise bir gül gibiydi en altta yaprakları açılmış gibi duruyordu ortada ise kocaman bir tek taş vardı.. veranda da eşsiz manzaraya ve arada yüzüğüme bakarak sırıtıyordum doğukan arkamdan sarılıp ellerimi tuttu ve kendi etrafımda sardı omzuma küçük bir öpücük bırakıp " ne zaman?" dedi.. anlamayarak kafamı kaldırıp ona baktım" ne ne zaman?" dedim "ne zaman evleniyoruz" dediğinde gülmemek için kendimi zor tuttum " o kadar kolay mı sandın" dedim bakışlarımı manzaraya çevirip daha da sıkı sarılarak "umrumda değil. bir an önce evlenelim" dedi "beni istemedin" dedim "evet dedin ya" derken gülümseyerek ona döndüm, "annem ben küçükken anlatırdı babamla nasıl evlendiklerini. onlar çok mutluydular. herşey güzel olsun istiyorum" dedim. annem gibi gelin olmak istiyordum.. onun gibi güzel bir kadın olmak. onlar kadar masum bir aşk büyütmek. "istediğin gibi olur, güzel olacak." dedi hemen ardından kahvaltı masasını gösterdi. yerlerimize oturduğumuzda neşeyle kahvaltımızı yapıyorduk sohbet ederken bizi bölen doğukanın içeriden gelen boğuk telefon sesi oldu, defalarca çalmıştı. "telefonuna bakmalısın" "önemli değil şuan seninleyim" dediğinde uzanıp elini tuttum gülümseyerek "ben buradayım zaten çok çaldı önemli olabilir, hadi." dedim değişen yüz ifadesiyle masayı terk etti, bir kaç dakika sonra doğukanın bağırmasıyla bir an irkildim dikkatimi içeriye vererek duymaya çalışıyordum ama anlaşılmıyordu. masadan kalkıp yavaşça içeriye girdim doğukan salonun öbür ucunda dışarıya bakıyordu sessizce arkasından yaklaşmaya başladığımda duyduğum cümleyle olduğum yere adeta çivilendim, "ya gitsin, yada gebertin!" kükreyerek söylediği bu cümle tüm kanımı çekmişti nasıl oluyorda soğuk kanlılıkla birinin hayatının iplerini eline alıp istediği gibi o ipleri kesme kararı veriyordu. nefesimi tutmuş sadece doğukanın telefonu sıkan eline bakıyordum sinirle arkasını döndüğünde söyleyeceği şey aramızda asılı kalmıştı yüzüm bembeyaz olmuştu kesin doğukan telefonu kapatmadan "bekleyin" dedi ve telefonu kapatıp hızla yanıma doğru yürüdü bense sadece gözlerine bakıyordum tamamen yanıma geldiğinde gözlerimi kaçırdım ve "ne oldu?" dedim. sert bir tonla "hiç. neden buradasın?" hızla gözlerine bakıp "neden mi buradayım?, evi yıkabilecek kadar güçlü bağırıyordun çünkü. merak ettim çünkü." dedim bir an durup "bu sefer kim için ölüm kararı verdin merak ettim" dedim cümlemi düzeltir gibi. doğukanın bakışları gözlerimi delip geçiyor gibi hissediyordum hemen gözlerimi kaçırdım ve sinirle kollarımı göğsümde birleştirdim. kollarımdan sertçe tutup "olması gerekenler oluyor. bu konuda beni suçlayamassın" dedi "ne demek olması gerekenler?" dedim bir an durup söylediği şeyi anlayınca hemen "benim için yani, benim yüzümden mi?" dedim her ölüm konusunda benim için olduğunu söylüyordu ve bu bana ağır gelmeye başlamıştı. her aklıma geldiğinde vicdan yapmaktan bıkmıştım. o nasıl uyuyordu acaba?. sinirle kollarımı daha da sıkarak "lanet olsun yağmur. senin için tabi." dedi kollarımın acısıyla yüzümü buruştup kollarımı çekmeye çalıştım "yeter artık" dedim beni bıraktığında ondan bir iki adım uzaklaştım. yüzüğümü göstererek "ben sana, bu yüzüğe birileri ölsün diye evet demedim" dedim anlamayarak yüzüme bakarken sinirden ağlayabilirdim yüzümü ellerimin içine aldım ve sakinleşmeye çalıştım bana yaklaştığını hissettiğimde ellerimi yüzümden çekip "benim için birilerini öldürmene gerek yok. ben zaten seninim sana evet dedim. bu bana ağır geliyor" dedim tek tek seçtim cümlelerimi. sinirle yaklaşıp "serkan nasıl bu kadar inatçı ve sahiplenici. üstelik seni o aldatmadı mı neden hala peşinde?!" dedi bağırarak "peşimde olduğu falan yok" diye çıkıştım ama buna ben bile inanmamıştım, "öyle mi?. peki neden evinde şuan ve seninle konuşmadan gitmeyeceğini söylüyor?" dediğinde şaşkınlıktan gözlerim kocaman olmuştu "benim evimde mi?" dedim başını onaylarcasına salladığında "ama nasıl girebilir ki" dedim şaşkınlıkla şuan merak ettiğim şey bu olmamalıydı bunu doğukanın bana -gerçekten mi- bakışından anlamıştım doğru soru -ne konuşacakmış- olmalıydı. doğukan cebine attığı telefonu çıkarıp birini aradı ve "onu al ve sansaya getirin, yağmur orada olacak, öyle söyleyin." dedi ve telefonu kapatıp tekrar cebine sıkıştırdı. anlamayarak ona bakınca " burda kalıyorsun, iki saate kadar gelip alırım seni" dedi çıkışa yönelmek isteyince önüne geçip "hayır. bende gelmek istiyorum" dedim "o herifi öldürmemden mi korkuyorsun" dedi sinirle. ne yani şimdi onu mu kıskanıyordu, "korkmuyorum ama onu öldürmeni istemiyorum. herhangi birini" dedim "bu kadar tehdit ettim hala sana yaklaşmaya çalışıyor bu gücü nerden alıyor yağmur bunu söyle" dedi bunu bana söylemişti benden aldığını ima ediyordu. sinirle gözlerine bakıp "bilmiyorum umrumda da değil. gitmiyorsun, yada bende geliyorum" dedim. elini arkamdaki duvara çarparak beni duvarla kendi arasına aldı ve "inatçısın." dedi kaşlarımı kaldırarak ona bakınca " eğer yağmur.." dedi toparlayarak devam etti " eğer bu sefer laftan anlamazsa anında sansadan gideceksin. ikiletmeden" dedi kendimi pazarlığa oturmuş gibi hissettim bu şartı kabul edeceğimi düşünmüyordu herhalde. "sana söylediğimde gideceksin" dedi iyice anlamamı ister gibi yavaşça söylemişti. başımı salladığımda önden giderek arabayı çalıştırdı hızla peşinden gidip ön koltuğa yerleştim.. yolda hızla ilerlerken yaklaştığımızı etrafta gördüklerimden anlıyordum sandığımdan daha fazla sürmüştü yol ve tek kelime konuşmamıştık, sansanın önüne geldiğimizde arabayı okanın arabasının arkasına park ettik tam arabadan inecekken doğukan kolumdan tutup " unutma, söylediğimde" dedi bunu yapmayacaktım ama eğer kabul etmezsem sansanın kapısından bile sokmazdı beni, olumlu anlamda başımı salladım. tam inecekken tekrardan kolumdan tutup durdurdu sıkıntıyla nefesimi bırakıp ona döndüm  gözleriyle göğüslerimi işaret ettiğinde kaşlarımı çatarak üzerime baktım üzerimde doğum günü elbisem vardı ve önü baya bi açılmıştı gözlerimi hızla kaçırıp çok hızlı bir şekilde üzerimi düzledim arabadan inince doğukan dolanıp elimi tuttu ve sansanın kapısından el ele girdik içimde tuhaf bir his vardı tarif edemediğim ne mutlu ne hüzünlü bir his, bilemiyorum. içeride okan ve bir kaç adam dışında kimse yoktu biraz daha ilerleyince  sandalyelerin birinde serkanı gördüm sağ elmacık kemiği morarmaya yüz tutmuş gibi duruyordu. yorgun bakışlarını yerden çekip bizim geldiğimizi farkedince gözlerime sabitledi. neden bilmiyorum ama hemen gözlerimi kaçırdım, serkan ayağa kalkıp bize doğru yaklaştığında doğukanın elimi tutan eli git gide sıkılaşıyordu elim acımaya başladığında diğer elimi elinin üzerine koyup beni farketmesini sağladım elimi bıraktığında bende serkana bir adım yaklaştım serkanın arkasında okan ve adamlar benim arkamda ise doğukan vardı ve aramızla bir adım bile yoktu kaşlarımı kaldırarak "evime nasıl girdin?" dedim "seninle konuşmam lazımdı" dediğinde meraklanmıştım "ne konuda" dedim soğuk tutmaya dikkat ettiğim sesimle, "yağmur böyle olmaz, tek konuşmalıyız" dediğinde ben cevap veremeden arkamdan doğukanın sert ve otoriter sesi yükseldi "unut bunu,olmaz." dedi. "seninle yalnız kalmaya niyetim yok, konu ne onu söyle" dedim gözlerini gözlerime iyice dikerek " sen, ben, ailen, ölümleri.." dedi beynim bir anda donmuştu sanki kaşlarımı çatarak serkana bakarken önce doğukanı işaret edip devam etti "siz..". doğukana kısa bir bakış atıp " tamam burada konuşabiliriz herkes gider." dedim doğukan kaşlarını çattığında serkan "burada olmaz, bana bu kadar mı güvenmiyorsun" dedi. güvenmiyordum elbette ama söylediği şeylerle ne alakası olabilir, ne bildiği olabilir merak ediyordum. doğukan sertçe kolumdan tutup "olmaz çünkü yağmurun işi var gidiyor" dedi bakışlarındaki öfkenin parıldamasını görmüştüm. kaşlarımı çatarak" işim bekleyebilir, kalıyorum" dedim doğukan bir an şaşırıp eski haline döndü uyarıcı ses tonuyla "yağmur." dedi bu -bir anlaşma yaptık şimdi git- demekti. bunu umursamadan ona -efendim, ne var?- bakışı atıp serkana döndüm ve "tamam gidelim." dedim kesin bir dille. serkan önden giderken bende arkasından yürümeye başladım serkanın kapıdan çıkmasıyla kolumu saran parmaklar beni geriye doğru savurdu şaşkınlıkla bakarken doğukan beni kendisiyle kapı arasına almıştı öfkeyle tıslayarak " ne halt ediyorsun sen?!" dedi neredeyse burun burunaydık, "söylediği şeyler benim hayatımla ilgili, hem neden peşimde olduğuyla ilgili olabilir." dedim "gitmiyorsun yağmur" dedi kesin bir dille "söz veriyorum kapının önünde yada yakınında olucaz. doğukan merak ediyorum." dedim sakince. biraz olsun yumuşamıyordu. sertçe bileğimi havaya kalırıp koluma saati taktı "unutmuşşun" diye tıslayınca bileğimi çekip kapıdan dışarıya çıktım. serkan arabayı sansanın önüne getirmişti tam arabaya binecekken doğukan çıktı arabanın kapısını açıp ikisininde duyabileceği şekilde "buradayız, arabada konuşacağız" dedim ve arabaya bindim, doğukana arkamı dönüp tamamen serkana döndüm ve söyleyeceklerini beklemeye başladım. serkan konuşmaya başlayacakken bile üzerimde doğukanın bakışlarını hissediyordum tüm vücudum varlığını hissediyordu. serkan söyleyeceklerini toparlayıp "biliyorsun benim ailemde yok." bunun konularımızla ne ilgisi olduğunu düşürken "senin ailenle birlikte öldüler senin kardeşin kurtuldu ancak benim iki küçük kardeşimde öldü" dedi söylediklerini tane tane dinliyordum ve anlamaya çalışıyordum, nasıl birlikte ölebilirler ki?.  " trafik kazasında kaybettik" dedi. şimdi taşlar yerine oturmuştu babamın çarptığı arabada serkanın ailesi mi vardı yani. iki araba yuvarlanmış şekilde bulunmuştu, göz yaşlarım burnumu sızlatırken "lisedeyken seni öğrendim ve bulmaya çalıştım seni kardeşim olarak arıyordum. bulduğumda hislerim yanılttı beni. bakışların değiştirdi herşeyi" derken elini elimin üzerine koymasıyla hızla elimi geri çektim ve doğukanın görmemiş olmasını umut ettim. serkan bir an durup devam etti " hayatta benimle bağlantılı bir tek sen kalmıştın ve senden hoşlanmıştım daha sonra karşına çıktım ve sevgili olduk" dedi dışarıya bir göz gezdirip başını önüne eğdi ve " ama bana ağır geldin. kaldıramadım ve devamını biliyorsun zaten, üzgünüm." dedi göz yaşlarım benden izinsin gözümden sessizce süzülmeye başlamıştı elimin tersiyle yüzümü silip "madem ağır geldi, git. neden peşimdesin?" dedim gözleri yüzüğüme takılmıştı yavaşça bakışlarını yüzüğümden gözlerime kaldırdığında gözlerindeki ifadeyi okuyamıyordum. "onunla olmamalısın. bilmediğin şeyler var, geçmişinle ilgili" "herşeyi biliyorum ve artık hepsini unutup mutlu olmak istiyorum" dedim. alayla sansayı gösterip "herşeyi bildiğine emin misin? onun sorunları var." dedi "biliyorum serkan yeter artık" dediğimde elini koltuğuma koyup biraz yaklaştı ve "onunla mutlu olamazsın." dedi. her ne derse desin doğukanı korumaya ayarlanmışım gibi karşı geliyordum ve gelecektim. bizim hakkımızda yorum yapabilecek en son kişi bile değildi serkan. "neden bunu bilemezsin" dediğimde sinirle elimi tutup havaya kaldırdı ve yüzümü göstererek "ne desem boş değil mi?, sen çoktan kararını vermişsin" dedi yüzümü buruşturarak "neden bu kadar umrunda?" dedim nefretle doğukana sağ omzumun üzerinden bakış atıp "çünkü seni ilk bulduğumda üzümemen için herşeyi yapacağımı söylemiştim" dedi. sakince yüzünü incelerken "beni düşünmene gerek yok artık, seni anlıyorum ama herşey güzel olacak." dedim sakince ve arabadan inmeden önce kolumdan tutup durdurdu beni bu hareket bile bana doğukanı hatırlatırken neden içime yeni şüphe tomurcukları düşmüştü sanki sakince gözlerime bakıp "sadece dikkatli ol" dedi başımı aşşağı yukarı sallayıp arabadan indim doğukanın yüzü ifadesizdi ama gözleri tüm durağanlığın yanında ateş topu gibi parlıyordu. sinirle serkana bakarken serkan bana bakıp arabasını çalıştırdı ve bir süre sonra gözden kayboldu.. doğukan sertçe arkasını döndü ve sansaya girdi tam arkasından girecekken kapıyı çarptı ve kalakaldım öyle bir an durup kapıyı açtım ve içeriye henüz bir adım atmıştım ki doğukanın okana "götür" diye bağırdığını duydum. okan bana doğru gelirken bende ona doğru yürümeye başladım. okan kolumdan tutunca bakışlarımı kolumdan çekip okana tıslayarak "gitmiyorum" dedim okan yavaşça kafasını olumsuz anlamda salladığında çoktan kolumdan tutmuş çıkışa sürüklemeye başlamıştı elinden sertçe kolumu çekip "beni hiçbir yere sürükleyemezsin sen" diye bağırdım ve hızla sansanın arka tarafına doğru giden doğukana ilermeye başladım arkamdan okanın geldiğini hissediyordum doğukanın bir kapıdan girdiğini görmemle kolumdan tutulup çekilmem bir oldu sinirle okana bakıp yüzüğümü gösterdim ve "ben ona evet dedim." dedim bir an anlamamış gibi yüzüme bakınca " lanet olsun herşeye evet dedim, o beni kafası estiğinde yollayamaz, kafası estiğinde birilerini öldüremez." dedim gözlerimden yaşlar süzülmeye başlamıştı bile. okan kolumu bırakıp "gidelim yağmur defneye götürebilirim seni, nereye istersen. ama şimdi gitmen ikiniz için en iyisi" dedi yavaşça kaşlarımı çatarak "en iyisi umrumda değil, gitmiyorum." dedim ve kolumu bıraktığı için hızla doğukanın girdiği kapıya yönelip içeriye girdim.  içeride doğukan yoktu ama buraya girdiğini görmüştüm oda bomboştu hızla arkamdan okan girince "yeter bu kadar. gidiyoruz" dedi sertçe. kaşlarımı kaldırıp -öyle mi- bakışı attım ve parmağımdaki yüzüğü çıkardım ve  "yeter artık. madem gitmemi istiyor giderim ama ona söylemiştim. bunu ona söyle anlayacaktır." dedim ve yüzüğü sertçe masaya bırakıp yanağımdan süzülen yaşlarla odadan çıktım ve sansadan dışarıya attım kendimi okan peşimden gelip eve bırakmak isteyince gerçekten sert birşekilde hayır diyerek yoluma devam ettim gündüz vakti üzerimde bu elbise ve durduramadığım gözyaşlarımla boş boş yürüyorum. parmağıma bakıp yüzüğümün olduğu yeri diğer elimle sarıp daha çok ağlamaya başladım daha bu sabah herşey çok güzelken şimdi neden böyle diye düşünmeye başladım. neden bir anımız bir anımızı tutmaz anlamıyorum, gözyaşlarım görüşümü bulanıklaştırmaya başladığında yanımda bir araba durdu gözyaşlarımı silip duran arabaya baktım yanımda hafif hafif ilerliyordu bu serkanın arabasıydı. camı açıp binmemi söyledi bense sadece yürüyordum sonunda pes edip bindim ve beni bir otele bırakmasını rica ettim "sana söylemiştim" diye aramızdaki sessizliği bozdu bense sessiz kalmaya devam ettim.. ne diyebilirim ki. yol çok uzun sürünce "nereye gidiyoruz bir otel istedim en iyisi bırak ben gidebilirim" dedim sessiz kalınca "serkan?" dedim yorgun gözlerini yoldan çekip gözlerime diktiğinde gözlerindeki yıkılmışlığı, hüzünü görmüştüm kaşlarımı çatarak yüzünü incelerken "üzgünüm" dedi ve yola döndü, hızımızı gittikçe arttırıken "önemli değil, anlıyorum seni. beni indirsen iyi olacak" dedim "hayır yağmur." diye bağırınca oturduğum koltuğa iyice sindim "üzgünüm" diye tekrar ederken kapıların kilit sesini duymamla öylece kalakaldım. ifadesizce serkana bakarken gözlerim kocaman açılmıştı bakışlarını boş yüzük parmağımdan çekip gözlerime yönelttiğinde hafif dudakları yukarı kıvırlırken "biliyordum" dedi ve bir an durup bakışlarını yola çevirirken tekrar etti, "üzgünüm."

GERÇEKTEN SEVİYORSAN "Kendinden Geçeceksin"Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin