Takvimlerin 15 ağustosu gösterdiği elem dolu gecede bir rüya gördüm sevgili, içinde sen vardın. Yüzünü hatırlayabilmek için hafızamı kurcaladığım o geceyi sıradışı yapan tek şey sendin, içinde gözlerinin sergilendiği o muntazam rüyaydı.
Parmaklarımız değdi birden, bundan tedirginlik duymuşçasına kaçırdım elimi elinden. Gözlerimiz kavuştu sevgili, gözlerindeki letafet buğusuna hayran öylece seyredalmışım. Öyle güzel baktın ki bana sadece rüyalar da mı bu kadar güzel bakarsın diye düşündüm.Dedim ki "Olalım eskisi gibi.", baş hareketiyle onayladın cümlemi. İşte bu küçük hareketin dahi beni gülmeye sevk etti. Gözlerimi yakalamak isteyen bakışlarına itaat edercesine kaldırdım yüzümü. Erkek çehrende oluşan o küçük tebessüm unutmayayım diye mi bu kadar fevkaladeydi?
Bedenim rüyanın etkisini birkaç gün daha taşıdı üzerinde. Lakin bunu taşırken hiçbir şekilde yersiz serzenişlerde bulunmadı çünkü başıma gelen tatlı bir yüktü en nihayetinde.
Takvimlerin 17 ağustosu gösterdiği sabah, erken vakitlerde mektubunu buldum. İncelediğim ilk vakitlerde senden bana yazıldığını anladığımda gözlerimi mahzun mahzun geri çektim. Yüreğime oturan ıstırap onu açmamam gerektiği konusunda ısrar ederken birkaç gün önce gördüğüm rüya, kötü bir şey olmadığına dair teselli veriyordu. Mektubun içeriğine dair iyi olan düşüncelerim kötü düşüncelerime galebe çaldı. Birkaç saniye boyunca bedenimde dolaşan ümitli genç kız kendisini göstermek için fırsat kolluyordu.
Tek bir cümleyle tüm düşüncelerini anlatmayı yeterli bulmuş gibiydin.Kalbimdeki korku gözlerime aksederken o tek cümleni hızlıca okudum.
"Her şey bitti, lütfen artık daha fazla bana ulaşmaya çalışma.Gidiyorum... "
Buna inanmak istemiyormuş gibi defalarca okudum o cümleni. Bir kelimeyi yanlış okumanın umuduyla tekrar, tekrar okudum. Omuz omuza yükselmiş binaların arasından sızıp gelen bir rüzgar teselli verircesine geçti gözyaşlarımın üzerinden. Elimin altında bulunan çarşafı gücümü gösterircesine avuçlarıma doldururken sayfanın aşağısına doğru indim. Uzun uzun bakmama rağmen başka hiçbir şey göremedim. Alelacele bir yazış tarzıyla hoşçakal diye imza atmışsın. Yazından da anlaşılıyordu ki sevgili, bunları hiçbir şekilde tereddüt duymadan acele içinde yazmışsın. Sanki ben başından atılması gereken bir konuymuşum gibi... Öyle maziye gömmüşsün işte beni.
Elimdeki kağıt parçası gayriihtiyari ıslanmaya başlarken sitem dolu bir hıçkırıkla onayladım gidişini, terk edişini. Gidişine "Döneceksin diye söz ver." cümlesiyle mukabele etmek istedim. Yapamadım zira beklemekten kaçan sen, verdiği sözleri de tutamayacak kadar aciz bir varlık olmuştu.
Yüzümdeki hüzün emareleri eşliğinde evvela sana yanıt yazmak, daha sonra göndermek istedim. Lakin cesaret edemedim. Ben bile yüzünü göremezken bu zevki bir postacıya katiyen tattıramazdım.
Okuduğum kitaplardaki güzel adamları yazar sanki sana bakarak tasvir yapmış gibi, böyle seviyorum işte seni.
Avare adımlarla odamı turlarken gözümün önünden sen geçtin gibi oldu, tek bir mektupla biçare hale düşmüş bedenimi yerleştirecek bir koltuk aradım durdum. Donuk bakışlarım yerde parçaladığım mektupla buluşurken sessizce ağladım. Kelimeler tükendi, hisler asla.
Güneşin huzmeleri penceremden yansırken günün başladığını fark eder gibi oldum. Camlarımın tozlu hali ne kadar bitkin ve umursamaz olduğumu ilan ediyor gibiydi. Saatler boyunca vaziyetimi hiç bozmadım, içimdeki kaba yaradılış giydiği güzel kıyafetin içinden çıkalı çok olmuştu. Aslında hiçbir zaman doğru düzgün düzenli olmayan odamı birkaç saat içinde dağıtmıştım, tebrik edilesi bir yeteneğim mevcuttu bu konuda.
Dışarıya çıkmak zorunda olduğum günlerde hala seni bulabilmek umuduyla çırpınıyorum. Dışardaki insanlar gözlerimdeki isyan dehşetini anlamış olsalardı çoktan kesmişlerdi ilişkilerini. Zihnimin arkalarına istiflediğim yüzünü unutmaktan korkar oldum sevgili, yüreğimdeki aşka inancım bir kez daha kaybolurken başka birisini sevebilme ihtimalinden kaçtım.
Bazen seni kardeşini teselli etmeye çalışan bir abinin sesinde, bazen mağaza görevlisi olan personelin seslenişime karşılık dönen yüz hatlarında, bazen de kaldırımda yürüyen insanların adımlarında arıyorum.
Tüm bu seni arama çabalarım aslında hiç yanımda olmadığını gösterir gibi bir nazarla sonuçlanıyor.
Her şeyim diyerek çağırırdım hep seni, hiçbir şeyin olarak bırakıp gittin beni. Canım yanıyor sevgili.
Şarkılara, yazılara, evdeki eşyalara, gördüğüm her şeye bir anlam yükler oldum sevgili. Mesela şu an kulaklarımı dolduran müzik sanki meseleyi biliyormuş gibi acı acı ötüyor gökyüzü. Lütfen çek şu gözlerimin önünden hayali yüzünü. Sen bana artık böyle güzel gülmezsin biliyorum.
Ben, uzatmamı söylediğin saçımın diplerine kadar akıl almaz bir sızı hissediyorum.
***
Merhaba güzellerim,
Ben geldim, geç oldu. Dedim ki yazmak acıtacaksa acıtsın, susmaya daha fazla dayanacak gücüm kalmadı.İyi ki gelmişim, belki biraz hüzünlendik. Ama özlemişim.
21.08.2018
21.07
Zeki Müren - gitmek mi zor kalmak mı zorSizi seviyorum, sahiden seviyorum ama❤️🌹
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kal Bu Şiirde| Tamamlandı
Non-FictionBenden bu satırların sahibi olduğunu hiçbir zaman anlamayacak olan sana ...