Yazmayı o kadar çok özledim ki parmak uçlarım sızlıyor.Bir hakikat var ki eskisi kadar ağlamıyorum öyle olduk olmadık zamanlarda.Bir kaldırımda yürürken,perdenin rüzgarla yeknesak,kıvrak hareketlerle bir raks eder gibi dönüşünü izlerken,bir kitabın herhangi bir satırında duraklarken,hülasa olduk olmadık zamanlarda gözlerim dolmuyor artık.Veyahut eskisi kadar anlam yüklemiyorum dizilere,onca hezeyanın(abuk subuk söz) yükünü sırtlayan dizelere.
Zihnimin bir köşesinden gün yüzüne açılmıyor artık hatıralar,gölgen dolaşmıyor artık odamda,fevkalade bir hususiyetle biçim alan yüz hatlarını hatırlamıyorum artık.O halde nereden geliyor tüm bu lüzumsuz serzenişlerim?Gidişini bugüne kadar bedbahtlığıma(mutsuzluk) bağlayıp durdum,bu çıkarımdan kuru avuntular bulup kendimi aldatmayı yeğledim.Oysa gidişinin benimle bir alakası yoktu,olmamalıydı.Sen çoktan kafandan almıştın o acı biletleri,çoktan kendi rotanı çizip bavulunu hazırlamıştın.Bu yüzden pek bir sessizdin belki de.
Nasıl geçtiğini dahi anlayamadığım iki yılı geride bıraktım.Benimle hoş sohbette bulunan ilk erkek olmana bağlıyorum sana bağlanışımı.O günden sonra birisini sevmem sana yapılan bir saygısızlık olurmuş gibi hissediyordum,doğru düzgün benim olmamana rağmen seni aldatmış olacakmış gibi hissetmem hangi akla ve mantığa uyardı?Belki de seni bu denli yücelten,göğe çıkartan bendim.Hayır,hayır,kesinlikle öyle.
Attila İlhan gibi "Ben sana mecburum,bilemezsin."diyemem çünkü sana mecbur değilim,sen de bana değilsin.Sevgi mecbur olmak değilmiş meğerse;sen benim yolum değil,yol arkadaşım olmalıymışsın.
Tam bir yıl sonra yazdın bana,nasıl ulaştığına dair bir fikrim yok.Sahte sevgi gösterileri tüketmiş olmalı seni.Pişman olmuşsun.Beni hala sevdiğini dile getiriyorsun,son bir görüşme istiyorsun ısrarla.Reddetmek içimden gelmiyor çünkü senin davranışlarını anlamlandırmak istiyorum,nasıl biri olduğunu çözümlemek,kişilik analizini çıkarmak istiyorum.Seni gördüğüm ilk an tanımıyorum,çok değişmiş gözüküyorsun.Kendime hayret ediyorum,oysaki çehreni hafızamda tutmak için o kadar çabalamıştım.Saçma olansa sen beni tanıyorsun,yanıma ilk gelip selam veren sen oluyorsun.Saçların uzatmayı tercih etmişsin,bir tutamı kulaklarını teğet geçip alnına düşüyor.Uzunca bakıyorum,gerçekten tanıyamıyorum.Bakışlarımla beni nasıl tanıyabildiğini sorguluyorum."Ben seni her türlü tanırım."diyorsun,oldukça iddialı.İçtenlikle gülemiyorum buna.
Tramvaya biniyoruz.Tramvayın gıcırtılı sesi harekete kalktığını işaret ediyor,kapının bir ucunda sen duruyorsun,bir ucunda ben.Avuç içlerim akıl almaz derecede terliyor lakin yine de doğru yaptığımdan hiç şüphe etmeden bedenimi sakinleştiriyorum.Çevremdeki insanlar bana çok kızıyor,sana şans vermemi aptallık olarak görüyorlar.Göz ucuyla sana bakıyorum ve yol boyunca bana hiç bakmadığını fark ediyorum.Eski günlerin aksine muhabbet etmeye çalışıyorum,sen buna yanaşmaktan çekiniyorsun.Hem seni muhabbete davet etme cesaretini kendimde bulduğuma hem de senin böyle davranmana şaşırıyorum.Telefonundan acele acele,tedirgin bir edayla bir şeyler yazıp bana uzatıyorsun.Toplu taşımalarda konuşamadığını öğreniyorum.Huysuzlanmış bir çocuk gibi kapıya sırtını dayayıp insanları izlemene devam ediyorsun.O kadar heyecanlı ve ne diyeceğini bilemeyen biri gibi duruyorsun ki beni sevdiğine neredeyse inanmaya başlıyorum.Kulaklarımda tramvay anonsu çınlıyor,sanırım ineceğimiz durağa gelmiş bulunmaktayız.Beyazıt Durağı'nda durur durmaz benimle konuşmaya başlıyorsun,yüzündeki o tedirginliği saliseler içinde söküp atmışsın gibi görünüyor.
Yan yana yürüyoruz,bir yıl sonra.Senin daha önce beni çağırdığın ve gelmediğin o mekana gitmeyi davet ediyorum sana,Gülhane Parkı.Yüzüne bir gülümseme bahşedip beni sessiz olmakla suçluyorsun.Yan yana oturuyoruz,bu eylemi daha önce hiç yapmadık.Bana geçmişe dair sorular sormamı istiyorsun,anlaşılan sana öfke duyup duymadığımı içten içe merak ediyorsun.Verdiğin yanıtlar inandırıcı gelmiyor,sana inanmadığıma şaşırıyorum.Dilinin ucundan bir şeyler dökülüyor,kulağıma teğet geçip gidiyorlar sonra.Çok zayıflamışım,saçlarımı kesmişim,oysaki uzun saç bana daha çok yakışıyormuş,bir şeyler yemem gerekiyormuş.Sen bilmiyorsun,seviyorsun diye uzattığım saçlar ne kadar hastalandı bilmiyorsun.Çok yolundular,çok ıslandılar,çok fazla sulanıp yeşerdiler tuzlu yaşlarımla,çok döküldüler,çok fazla el okşadı onları...
Lavaboya gidiyorum yanından ayrılıp zira yüzüme soğuk suyun çarpıntısına ihtiyacım var.Aynaya bakıyorum.Beyaz saç tellerim özgürlüğünü ilan edip el sallıyorlar bana oradan.Onları bir hışımla arka tarafa itiyorum,siyah saç tellerimin arasına saklamaya çalışıyorum.Ne kadar da ayrılmaz bir parçam oldular.İki damla gözyaşım yerçekimine karşı çıkamayıp yanaklarımdan süzülüyor,çenemde birleşip tek bir damlaya dönüşüyor.İncelmiş parmaklarımla yüzümü kapatıyorum,ona karşı bir şey hissedemiyorum.Hızlıca ve alelalede süpürüyorum yaşları.Gözlerim kan kusuyor gibi hemencecik kırmızıya bürünmüş.Utanıyorum ağlamış olmaktan ve bir müddet bu durumun geçmesini bekliyorum.Dışarda beni bekliyor,fotoğraf makinesiyle bir şeyler çekmekle meşgul oluyorsun.Oysaki gitmeni beklerdim senden,alışmıştım.
Sana bir ilişkimin olduğunu söylüyorum,göz bebeklerinin içinde bir hayal kırıklığı parlıyor.Gözlerini kısıp yüzünü buruşturuyorsun."Gerçekten onu seviyor musun peki?"diyorsun kendinden emin bir ses tonuyla.Onu sevdiğimi ve onunla beraber olmamı kendimi boşlukta hissetmeme bağlıyorsun.Tebessüm ediyorum,yüzümdeki istihza(alay)çizgilerini muhafaza ederek.Geçiçi bir ilişki olacağını söylüyorsun pişkin pişkin.Onunla hala sevgiliyim,bilmek istersin diye söylüyorum.
Bu son mektubum diğerlerinden farklı olarak bir aşk mektubu değil Harun.Nasıl olduğunu,şu an ne yaptığını,kimle beraber olduğunu merak dahi etmiyorum.Uzun süredir bir şeyler yazmıyordum,daha doğrusu yazamıyordum.Eğer bu son mektubum edebiyattan yoksun kaldıysa şimdiden özür dilerim.
Mutluluğun şiiri yok denecek kadar azdır lakin hüznün şiiri fazladır.Neden böyle olduğunu düşündün mü hiç?
O gün elime sıkıştırdığın Mehmet Rauf'un Eylül adlı kitabı bir yılı aşkındır düzenleyip silmediğim rafımda,hiç istifini bozmadan bana sırıtıyor.Sen vermeden önce 2 defa okuduğum bir kitaptı,onu okumana rağmen nasıl hala fedakar olamadığına inanmakta güçlük çekiyorum.Seni bekleme nöbetleri geçirirken delirmeme rağmen bu kitabı neden hala atmadığımı fazla sorgulama çünkü ben sen değilim.
Belki olması gereken zamandan önce olgunlaştım,bundan pişman değilim.Teşekkür ederim.Evet,yanlış duymadın.Teşekkür ederim.
Sana unutamayacağın bir şey söyleyip sonlandıracağım .En çirkin hadiselere sessizlikle yanıt verenlerin manzarası,çırpınanların manzarasından daha ürkütücüdür.Bil istedim.
6 temmuz
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kal Bu Şiirde| Tamamlandı
Non-FictionBenden bu satırların sahibi olduğunu hiçbir zaman anlamayacak olan sana ...