Revire gitmiş ve tedavimi yaptırarak geri dönmüştüm. İçerideki mahkûmlar yavaşça masa etrafındaki yerlerine oturmuş ve yemeklerini yemeye başlamışlardı. Öncelikle tuvalete gidip elimi yüzümü yıkadım ve masada bana ait olan yerime oturdum. Feridun abinin neşeli sesiyle anlattığı maceralarını dinleyerek yemeğimi kaşıklıyordum. Kolumun dürtülmesiyle yan tarafıma döndüm. Ali yarım ağız sırıtarak gözleriyle ensemi işaret etti. Kafamı ne var der gibi sallayınca da kulağıma yaklaşarak konuşmaya başladı. "Yeliz hanım çok sinirlenmiş galiba, baksana sinirden her yerini tırnaklamış." Bir yandan konuşurken bir yandan da kıs kıs gülüyordu. Onu omuzumla iterek kafasına bir tane geçirdim. "Boş boş konuşmada yemeğini ye. Yoksa Tolga önünden tüm yemeğini alır." Gözlerimle Feridun abinin lakırdısına kocaman gülümseyen Tolgayı gösterirken. Ali de o tarafa bir süre baktıktan sonra omuz silkerek benimle uğraşmaya devam etti.
Aliyle ben eş zamanlı olarak bu hapishaneye gönderilmiştik. Islah evinde de benimle dalaşmayı seven bir tipti. Gelip gidip bana karışır ve kavga çıkarırdı. Gel zaman git zaman sonra da bir bakmışım onunla iyi anlaşmaya başlamışım. Böylece hayatımda yakınım diyebileceğim biri haline gelmişti.
Ali benimle Yeliz arasında olanları da bildiğinden bana sataşır ve kendince kendisine eğlence çıkarırdı.
Ali hâlâ daha benimle uğraşırken önünden çekilen tabakla tabağı çeken kişiye baktı. Benim de bakışlarım elin sahibine gidince alayla gülümsemeye başladım.
Tolga Ali'nin önünden aldığı tabağı kendi tabağına boşaltırken bir yandan da umarsızca önündeki tabağı kaşıklıyordu. Bu sofrada herkes bilirdi ki Tolga yemeğinin yenilmediğini görünce önünden alır ve hiçbir şekilde geri vermezdi. Ali Tolga'nın iştahla kendi yemeğini yediğini görünce somurttu ve çatalını uzatarak ete saplamaya çalıştı. Bunu Tolga görünce hemen kendi çatalını Ali'nin eline sapladı ve Aliden acı bir feryat yükseldi. "Vicdansız."
"Bu nasıl bir adet yarabbim. Açım aç acımıyor musun bana?" Alinin isyanla konuşmasını umursamadan gözünün içine bakarak az önce almaya çalıştığı ete çatalını sapladı ve ağzına attı. Ali yenilmişlikle oflarken ve bu sefer gözünü benim tabağıma dikerken ben onu umursamdan yemeğimi yemeğe devam ediyordum.
Doyduğumu hissettiğim zaman yavaşça yerimden kaldım ve tuvalete gitmek için ayaklandım. Benim kalkmamla tabağımda kalanlara saldıran Aliye daha fazla dayanamamış olan Tolga doymuş olsa gerek tabağını geri onun önüne itmiş ve bir yandan da "Bugünün bulaşıklarını Ali yıkayacak." Diye etraftakilere sesleniyordu. Tuvaletin içine girdiğimde koğuş kapısının açılma sesini duydum.
İşimi hallettikten sonra geri tuvaletten çıkınca koğuşun tam ortasında elleri önünde bir şekilde bekleyen çocukla ilk önce bir durakladım daha sonra da etrafında toplanmış adamları ittirerek öne çıktım. Ali çocuğun etrafında dönerek ona bakıyor bir yandan da gözündeki ışıltıyla bulaşıkları yamayacağı birini bulduğu için mutlu görünüyordu.
Feridun abi babacan bir tavırla çocuğun omuzuna elini attığında onun titrediğini gördüm. "Oğlum Allah kurtarsın, adın neydi senin." Feridun abinin seslenmesiyle yerdeki bakışlarını tek tek üzerimizde gezdirdi ve bana gelince önce bir bakıp geçti daha sonra yeniden bakarak bende durdu. Gözleri yeniden yeri bulunca sessiz bir şey söyledi ama kimsenin duymadığını anlayınca bu sefer biraz daha sesli konuşmaya başladı.
"B-ben Diren. Diren Akça." İlk başta kekelesede sonradan toparlamış ve dik durmaya başlamıştı. Feridun abi kafasıyla onu onaylamış ve gözleri Aliye deyince ona başıyla işaret etmiş ve konuşmuştu. "Barın'ın karşısındaki yatağı Diren oğluma hazırla bakayım." Onu duyunca başka yer mi yoktu da benim karşı ranzam diye münakaşaya hiç girmeyecektim çünkü başka bir seçenek yoktu.
"Ali dursun, ben yerini gösteririm kendi hazırlasın yatağını." Sert bir sesle Aliyi durdurunca çocuk onun peşinde ilerleyen adımlarını durdurmuş ve elinde olduğunu yeni farkettiğim küçük çantasını daha da sıkmıştı.
Çocuğa bakarak ağır adımlarla önüne geçmiş ve sonlardaki ranzama doğru ilerlemiştim. Kendi yatağıma ulaştığımda kendimi üzerine atmış ve yayılmıştım. O da önümde durmuş ve benden bir talimat bekliyordu.
"Ne duruyorsun işte karşıdaki ranzanın alt kısmı senin. Şu yandaki dolap da senin içine eşyalarını koy." Biraz durmuş ve sesimi yükselterek Aliye seslenmiştim. "Gardiyanlara söyle yeni yastık, çarşaf ve battaniye getirsinler." Ali beni onaylayıp kapıyı tıklatmıştı.
Gözlerim yeniden çocuğu bulduğunda eşyalarını dolaba yerleştirmeye başlamıştı. "Kaç yaşındasın sen on altı mı?" Alayla konuştuğumda duraklamış ve nefes vererek bana dönmüştü. "On dokuz yaşındayım. Yani yeni girdim." Sonlara doğru sesi kısılmış ve çatlamıştı. Ona dönmemiş ve gözlerimi kapatarak elimi başımın altında çarprazlamıştım. Tolga elinde çaylarla gelmiş ve bize birer tane uzatmıştı.
Yerimde doğrulurken bir yandan da üzerimdeki kapşonluyu çıkarıyordum. Altımda sadece siyah rambom ve eşofmanımla yatakta sırtımı yastığıma vererek oturmaya başladım. Yan tarafa baktığımda elindeki çay bardağıyla öylece boşluğa bakarak duruyordu ve yeşil gözleri açık bir renge bürünmüştü. Sanırsam gözleri dolmuştu.
Boğazımı temizleyerek çayımdan bir yudum aldım ve yatağımın altına sıkıştırdığım telefonu çıkardım. Müdüre senin yanında olduğu sürece bu tür şeyler seni pek etkilemiyordu dolayısıyla. Benim telefonu çıkardığımı görünce gözleri kocaman açılmış ve bana şaşkın bakışlar atmaya başlamıştı.
"T-telefon yasak değil mi?" Sanki çevrede kimse bilmiyormuş gibi sessizce bana yaklaşarak söylemişti. Omuz silkerek onu yanıtsız bıraktım. Birden yatağımın yan tarafı çökünce sorgular bir şekilde ona döndüm. Yelizden mesaj gelmişti. Ona cevap verirken bir yandan da o benim telefonuma bakmaya çalışıyordu.
"Hayırdır?" Sesimi duyduğunda ne yaptığının yeni farkına varmıştı.
"Ben sadece telefon görünce biraz heyecanlandım. Kusura bakma." Oturduğu yatağınmdan yavaşça kalktı ve kendi yatağına ilerledi. Telefonumun ekranını kilitleyerek çayımdan son bir yudum daha aldım ve yatağımın kenarına bıraktım.
Ali elinde çocuğun eşyalarıyla dönünce çocuk hemen elinden almış ve ona teşekkür etmişti. Önemli değil der gibi başını salladı ve Tolga ile altlı üstlü uyudukları ranzasına yöneldi.
Çocuk binbir uğraşla çarşafını yatağına sermiş ve yatağına kurulmuştu. Etrafta tek tük insan ayakta kalmışken diğer herkes yataklarına geçmiş ve uykuya dalmaya başlamıştı. Benim ve çocuğun ranzası diğer ranzalara oranla daha geride kaldığından hem ışık yönünden hem de insan yönünden daha ıssızdı ve bu benim daha çok hoşuma gidiyordu.
Çocuk yatağına uzanmış ve kıpırdanmaya başlamıştı. Onun habire ses çıkarmasına daha fazla dayanamamış ve onu ikaz etmiştim. "Kıpırdanıp durmayı kes ve uyu. Yarın kahvaltıdan sonra havalandırma ve duş günü." Yerinde biraz daha kıpırdanmış ve yüzünü bana dönerek bana bakmaya başlamıştı.
"Kendi yatağım hariç bir yerde uyuyamam ve bu yatak çok rahatsız." Alt dudağı aşağı düşerek söylediği sözlerden sonra ona yan bir bakış atmış ve yüz üstü dönerek uyumaya çalışmıştım.
Aradan bir kırk dakika geçtikten sonra telefonumdan gelen bildirim sesiyle gözlerimi açmış ve parlayan ekrana bakmıştım.
Kimden: Yeliz
İyi uykular sevgilim. Rüyanda beni gör.Cevap verme gereksinimi duymadan görüldü atıp kafamı yastığa bastırdım ve yan tarafıma çevirerek huzursuz bir uykuda olan çocuğa baktım.
Kafası bana dönük bir şekilde yatmış ve yastık tarafından baskı alan yanakları içe göçmüştü. Dudakları dışa doğru açılmış ve kesik nefesler alarak uyuyordu. Uzun gür kirpikleri yastığa sürtünüyor ve yastığı okşuyordu.
Dizlerini karnına kadar çekmiş ve kolları etrafını sarmıştı.
Benim de uykum yeniden bastırdığında yeniden yüz üstü yatarak yüzümü ona çevirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vaveyla (BxB)
RomanceSen benim en gizim, en büyük Vaveyla'm. (BxB) 22 Ağustos 2018 tarihinde yazılmaya başlanmıştır. Lütfen emek hırsızlığından kaçının. Artık bunlarla ilgili mesajlar almaktan çok sıkıldım ve yoruldum. Eğer yazar olmak istiyorsanız ilk önce özgün olun...